Baskın Oran

Yanlış bir kavram: “İslamcı Aydın”

Fakülte’de odamdayım, Aktüel dergisinden telefon: “Son yirmi yılın on aydınını seçiyoruz, yardımcı olur musunuz?”

Tam o anda dört ayrı şeyle meşgul olduğumdan fazla konuşamadım; ayrıntıları faksla bildirecekler. Ama sonradan düşündüm, zor iş. Aydın konusunda düşünürken, şunları bilmek lazım:

1) Aydın’ın “memleketi”: Bir kere, Aydın, yalnızca azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bağlamında kullanılması gereken bir terimdir.

Gelişmiş ülkelerde Aydın’dan söz edilmez. Entelektüel (çok okumuş, çok kültürlü, çok konu üzerinde konuşabilen kişi) ve intelligentsia üyesi (toplumsal ve siyasal düşüncelerle yakından ilgilenen ve toplumu bu konularda etkilemek isteyen, genellikle solcu kişi)  denebilir. Ama Aydın denemez.

Çünkü bu ülkeler zaten “aydınlanmış”tır. 17. Yüzyılda Aydınlanma çağını yaşamışlar, işi bitirmişlerdir. (Aydınlanma, Ortaçağın dinci izlerinin silinmesi ve “vahiy”in silinerek yerine “akıl”ın konmasıdır).

İkincisi, Aydın bütün ülkeyi memleketi sayar ve kendini bütün o ülkeden sorumlu tutar; belli bir “A” bölgesinden değil. Kendini belli bir “A” bölgesinden sorumlu hissediyorsa, o Aydın o belli “A” bölgesinin aydınıdır; o ülkenin değil.

2) Aydın’ın tanımı: Bunu John Kautsky, Azgelişmiş Ülkelerde Siyasal Gelişme: Milliyetçilik ve Komünizm adlı derlemesinde yaptı:

“Aydın, modernleşme kendi ülkesine ulaşmadan modernleşmenin ürünü olan kişidir”.

Bu kişi, genellikle ya modernleşmenin geçerli olduğu ülkelere yani (ister doğu ister batı yarımküresinde olsun) genel adıyla Batı’ya gidip tahsil ederek, yada kendi ülkesinde açılan ve modernleşmeyi temsil eden “Batıcı” okullarda okuyarak yetişir. Ama üniversite okuması şart değildir.

3) Aydın’ın işlevi ve yöntemi: İşlevi, ülkesinde (olmayan) Aydınlanma’yı yaratmaktır. Yani, temeli “akıl”a dayanan Batı’yı.

Bunun sebebi yalnızca aydın’ın ülkesini sevmesi ve geliştirmek istemesi değildir. Yabancılaşmamak için buna mecburdur. Eğitimini aldığı Batı’yı kendi ülkesinde kuramazsa, onun orada yeri ve varlık sebebi yoktur. Eski seçkinleri ve onların “vahiy”e dayanan ideolojisini ortadan kaldıracak ve eğitimini aldığı akılcı (rasyonel) düzeni kuracaktır ki, ikincil bir konuma itilmesin.

Bunu yapabilmek için Aydın çok bütüncül bir yaklaşım izler: Ülkesine kuşbakışı bakar ve tümünü toplu olarak görür, toplumu bütün sınıflarıyla ve katmanlarıyla ele alır, herşeyi yukarıdan tenkit eder.

Bütün bunların amacı, bütüncül reformdur: Tüm ülkeyi tümden değiştirip, dönüştürmek.

Tabii bu, eski seçkinlerle (toprak ağası, ulema, vs.) dişediş mücadele zorunda olan ve bunu üretim araçlarına sahip olmadan, bir sınıfsal temele oturmadan yapmaya mecbur kalan Aydın için çok zor bir iştir. Bu yüzden, işin başında kaçınılmaz olarak “tepeden inmeci”dir, “jakoben”dir, “yukarıdan devrimci”dir. Çoğulcu Batı’yı kurmak için başka çare yoktur. Ama sonunda çoğulculuğu kurmazsa, bu sefer de temel işlevine ihanet eder.

Aydın’ın sınıfı: Aydın, küçük burjuvazinin okumuş kanadıdır. (Okumamış kanadına esnaf vs. denir).

Bu, bir sınıf değil, bir katmandır. Öyle bir katman ki, hem sınıflararası, hem de sınıflarüstü.

Birinci niteliği onun çok kompleksli, ama bir o kadar da yetenekli olması sonucunu doğurur. Çünkü hem proleterleşmekten (ve alt sınıflardan) korkar, hem de yükselmek ister. Bilimadamları ve sanatçıların en çok bu katmandan çıkmasının temel nedeni, bu kompleks-yetenek ikilisidir.

İkinci niteliği onun ülkesinden doğar ve onun “baş” olmasını doğurur: Azgelişmiş ülkede hiçbir sınıf tam oluşmadığı için ülkede bir tür “iktidar boşluğu” vardır ve Aydın bu boşluk sayesinde sınıflardan “göreli özerkliğe” sahip olduğu için etkilidir. Hatta, iktidar sahibidir.

Aydın, yalnız ülkesiyle değil, ülke dışıyla ilgili olarak da ikilem içindedir: Hem kendini doğuran Batı’ya hayrandır, hem de kurmak istediği düzeni yutmak isteyen Batı emperyalizmine düşmandır.

4) Aydın’ın ideolojisi: Aydın, yaptığı işin gereği genellikle solcudur. Ama, bu mutlaka şart değildir. Şart olan yalnızca şudur:

“İslamcı Aydın” diye bişey olmaz. Olsa olsa, “İslamcı entelektüel” olur.

Şu sıralarda, kimi akıllı İslamcılar, “akıl” ile “vahiy” gibi birbirine 180 derece zıt iki kavramın hiç çelişmediğini söylemeye çalışıyorlar. Bu arada, kendini Aydın sanan entelektüelleri iknaya da pek büyük önem veriyorlar.

Bu yaz, Fethullahçıların Bolu’da kimi saf “solcu”lara yaptığı gibi…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı