Ekonomi batmıştı. İç politika rezaletti. Dış politika utanç verici bir yayılmacılıktan ibaretti. Ama yine de iki blokun destekçileri yaklaşık eşittiler.
Demek ki Baba Diyalektik’in yine çıkarıp göstermesi gerekiyormuş: Korkunç doğal felaketler daha hızını yeni alırken, son kamuoyu anketine göre halkın %27’si Türkiye’nin iyiye gittiğini, yüzde 59,4’ü ise kötüye gittiğini düşünüyor. Rejim’in acizliği arttıkça bu ikinci oran da artacak.
* * *
Bunlar iddiadır, sayı ve örnek gerekir diyorsanız:
Ekonomi: Yıllık enflasyon %18,95’le son 26 ayın zirvesinde. Ayrıca, son 18 yılın en yüksek Temmuz enflasyonu yaşanıyor. 448,4 milyar dolara ulaşan toplam dış borç içinde kamunun payı 195,8 milyar dolara, oranı ise %43,6’ya ulaştı. Bu oran, örneğin 2017 sonunda %30,3’tü. Çok daha vahimi, dış borcun GSYH’ye oranı %61,5 oldu ki, 2017 sonunda %30,3 idi.
İç politika: Rejim’in (TCK Md. 299’u kullanan “Cumhurbaşkanına hakaret” çakma davaları dışında) kontrol edemediği sosyal medyayı tam susturmak için şu anda “medya terörü” kavramı ortaya atıldı ve sansür kanunu çıkarılmış bulunuyor. Sokakta bir kadının dövülmesini videoya çeken Birgün mensubu “izinsiz çekim”den gözaltına alınıyor, buradan anlayınız. Bu arada, “Taksim’de sıkacak su buluyorsunuz, yangınlara sıkacak su bulamıyorsunuz” diyenleri de acilen susturmak lazım, di mi ama.
Dış politika: Bakan Soylu, “Buradan Irak ve Suriye’ye yürüyerek gideceğiz artık” diye müjde veriyor. Balkanlardan ve Suriye-Irak topraklarından adam derdest edip getiriyoruz.
En ürkütücüsü: Türkiye’den gönderilen para ve silahlarla beslenen ve Suriye’de sorun çıkartınca Libya’ya nakledilen İslamcı çetelerin, biz Kabil’e havalimanını korumaya ve işletmeye gideceğiz ya, bunların şimdi de Taliban’la çatıştırmak için Eylül’den itibaren Afganistan’a nakledilecekleri söyleniyor. İnşallah söylenti seviyesinde kalır.
Düne kadar ABD’ye “Dünya Jandarması” deniyordu, şimdi artık yerli ve milli “Ortadoğu Jandarması” var şükür.
* * *
Yandaş basını okuyorum, ağız birliğiyle yangınların suçunu Kürtlere yüklüyor.
Hafta sekiz gün dokuz, tek muhalefet yapan kesim olan Kürtlere yükleniyorsun. Terörist aşağı, terörist yukarı. “Buradan avazımız çıktığı kadar gür bir sesle haykırıyoruz. HDP demek PKK demektir” diyorsun. Hatta, “CHP ile PKK de aynı şeydir” diyorsun . “Dağda 320 kişi kaldılar” diye ilan ettikten sonra Bakan Soylu 15 Temmuz sonrasında 476.116 operasyon yapıldığını söylüyor. İnsan bunu okurken bile tereddüde düşüyor, yahu 15 Temmuz’u Kürtler mi yapmıştı acaba, diye.
Ama yine de “bazı emarelere ulaşıldı”dan başka bişey söyleyemiyorsun çünkü elinde hiç bişey yok.
* * *
Bunları duyan yandaşlar da, tabii ki hiç anlayışsız değiller, her yerde Kürtlere saldırıyorlar. Antalya Elmalı’da. Ankara Elmadağ’da ve Kavaklı’da. Afyon’da. Marmaris’te. 7 kişinin öldürüldüğü Konya Meram’da.
Bu son olayda vali ve sonra Bakan Soylu imdada yetişiyor: “Irkçılıkla ilgisi yok, husumetten çıktı” diye fetva veriyor . Yani, “Tekbir getirin, yangınlar sönecektir” diyen Cüppeli Ahmet’le yarıştırıyor rüzgara karşı. O sırada İYİP’ten A. Çıray da yardıma koşuyor: “Münferit hadiseleri büyütmeyin”.
Polisin şimdiye kadar bulduğu ve itiraf ettirdiği tek “suçlu”, 10’ar yaşındaki 2 çocuk. “Kitapyakıyorduk, söndüremeyince kaçtık” demişler. Ne manyak memleket oldu yahu burası! Kozalak yaktık diyecek yaştaki çocuklar kitap yaktık diyorlar; bunun bi anlamı yok mu sizce? Truffaut’nun filmi Fahrenheit 451 ekranlar yerine ormanlarda mı oynuyor?
Şimdi okudum, bu 2 çocuğa ilaveten Muğla Datça’da jandarma 9-10 yaşındaki 4 çocuğu götürüyor. Çalılıklar arasında üç torpil bulunmuş. Çocuklar bunlar bizim, oynuyoruz diyorlar, bırakılıyorlar.
Bu arada, Dersim Hozat’ta yanan ormanları uzman bir ekiple söndürmeye giden Tunceli Bld Bşk. Maçoğlu vali emriyle engelleniyor. Dersim’de orman devlet açısından makbul bişey değildir.
* * *
Tamam: Hava sıcak, hava rüzgarlı, hava tam yangın havası. Bütün Akdeniz ülkeleri yanıyor. Fakat onlardaki durumun aksine niye bizde askere hemen devreye sokulmuyor? Yangın uçakları niye uçmuyor?
Asker işini H. Akar’a soracaksınız. Uçak işini CB ve AKP Gn. Bşk. Erdoğan açıkladı: “Türk Hava Kurumu’nun (THK) elinde uçak filan yok!”
Gerçi Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank 2023’te aya gideceğimizi, hatta kadın astronot göndereceğimizi açıkladı. Orman gn. md. yrd. da içimizi ferahlattı: “Hava gücümüz iyi ama destek vermek isteyen ülkeleri kıramıyoruz”. Ayrıca, yangın uçağımız olmasa bile 2,5 milyar dolar verip aldığımız S-400’ler var. Ama olayı anlatmaya devam edelim:
Orman bakanının kabahati attığı THK’nin başına getirilen kayyım Cenap Aşçı (THK’nin bir Kürt belediyesi olduğunu da bu vesileyle öğreniyoruz!), ki yangınların patladığının gecesi düğünde (pardon, nikahta) imiş, 2010 yılından bu yana yangın uçaklarının bakım görmediği için kullanılamaz durumda olduğunu bildiriyor. Ve öğreniyoruz ki uçaklar devreden çıkarılınca, “25 milyon TL tasarruf” yapabilmek için en az 15 yıl tecrübe sahibi pilotlar da işten çıkarılmış. Biraderim, haberin var mı, bu ülkede AkSaray’ın günlük masrafı 11 milyon TL!
Yahu, ben arabamı her yıl bakıma, iki yılda bir de muayeneye sokuyorum ve orada yangın söndürme cihazı soruyorlar. Bu nasıl memleket yönetmek? Bütün bunların hesabı ileride mahkemelerde tabii ki görülecek ama, şu anda ayıp diye bişey yok mudur?
Türkçesi, yangın söndürme işini özelleştirmek istiyor bu Rejim. Bu sebeple, zaten gayrimenkullerini beşer onar satmaya başlamış olan kamu kurumu THK’yi fiilen kapatmış durumda. Benim kafamda bu çok net. Ama cevabını bulamadığım şu soru var:
Acaba bu özelleştirmeyi alacak holdinge yılda kaç yangın garanti edildi, yol ve köprülerdeki araba ve yolcu sayısı gibi?
* * *
Bir noktadan sonra, yukarıda söylediğim gibi paçalardan akmaya başlayınca, F. Altun fitnenin başladığını ilan ediyor “Yurt dışından ve tek merkezden organize edilen sözde yardım kampanyası ideolojik saiklerle, devletimizi aciz göstermek, devlet-millet birlikteliğimizi zayıflatmak amacıyla başlatılmıştır. Türkiyemiz güçlüdür. Devletimiz dimdik ayaktadır”. Bu arada AB bikaç tane yangın uçağı göndermiş ve bunlar göreve başlamış, ne gam!
Unutmadan yazayım, bu arada dünyada hiçbir ülkenin aklına gelmemiş bir yönteme başvurup kira ihalesine çıkmak akıl ediliyor ve en pahalı teklifi sunan Rus firması seçiliyor. 3 Rus uçağına günlük 1,3 milyon TL, 153 gün için toplam 203 milyon lira ödeneceği ortaya çıkıyor. Daha ne diyeyim; neresinden baksan paçalardan akıyor.
* * *
İşin ilginç bi tarafı da şu ki, bu yangınlar bizim Kürtlerin büyük şanssızlığına rastladı. Şanssızlık derken, bu “terörist” lafı AKP-MHP iktidarının icadı ve her türlü biçimde devreye sokulabiliyor; mesela “sosyal medya terörü”.
Şükür Allahıma, eskiden terörist yoktu. Ama düşmansız olmaz, başka düşmanlarımız vardı:
Bu yangın furyası 1970’lerin ilk yarısına rastlasaydı, komünistler çıkarmış olacaktı. Hani, 1972’de İstanbul Kültür Sarayı’nı yakmışlardı, 1972’de Marmara yolcu gemisini ve Eminönü araba vapurunu batırmışlardı? (Hepsi 1975’te beraat etmiş, tazminat almışlardı. Askerî darbedeki yargıya bak!.
70’lerin ikinci yarısına rastlasaydı, anarşistler ve onlara ilaveten Yunanistan çıkarmış olacaktı. Zaten geçenlerde Emekli Tümamiral Cihat Yaycı’dan keşfetti: “Bu bölgelerdeki yangın rastlantı sonucu veya herhangi bir ihmal ile çıkmış değil, burada kasıt var. Devlet ciddi bir Yunan-PKK terörüyle karşı karşıyadır“.
1950 ve 60’lara rastlasaydı, kesinkes komünistler çıkarmış olacaktı. Onlardan başka düşman yoktu çünkü elimizde kullanacak.
Kürtlerin şanssızlığı, elde başkasının olmaması…
* * *
Bitirmeden önce başka bir tele geçelim: Ormanların yanması iyi bişeydir çünkü milli servet artar. Bikaç yıl içinde bu yanıkların bir kısmının üzerinde dünyanın en güzel 5 yıldızlı otelleri yükselecek.
Ne gibi? Bodrum’a girerken geçtiğimiz Güvercinlik’in hemen karşısındaki koca ormanın 13 yıl önce yanmasının ardından Titanic adlı 5 yıldızlı bir otele dönüştüğü gibi. Doğanın intikamına bakınız ki, şimdi etrafındaki orman ateş alınca bu otel Bodrumlu tekneler tarafından tahliye edildi.
Son olarak, CB ve AKP Gn. Bşk. Erdoğan’ın mühim sözüne değinip öyle bitirelim. Diyor ki, “Anayasamızın 169. maddesine göre, yanan alanlar başka amaçla kullanılamaz ve tekrar ağaçlandırılır”.
Yine önündeki promptere danışmanlarının koyduğunu okuyor. Yani, âdet üzre yine aldatılıyor. Çünkü Anayasa Md. 169 öyle demiyor, bu konuda aynen şöyle diyor: “Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.”
Yani, Türkçesi, ormanlar karnı aç köylüler tarafından yakılmışsa orada tarım ve hayvancılık yapılamaz, gözü aç kapitalistler tarafından yaktırılmışsa veya yakılan yer onlar tarafından kapatılmışsa 5 yıldızlı otel yapılabilir.
* * *
Sondan bir önceki haber: Bodrum’un el değmemiş nadir koylarından SİT alanı Kissebükü imara açılıyor. Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un sahibi olduğu ETS Tur’a ait olan ve otel yapılmak istenen arazinin imar planları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı.
Son haber: CB Erdoğan imzasıyla Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren kanun, kıyılar başta olmak üzere orman alanlarındaki yapılaşmayı Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkisine bırakıyor. Hangi alanların kapsama gireceği ise, tabii ki, doğrudan cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek.