17 Ocak 1991 tarihinde Akbulut hükümeti, BM’nin Irak’a karşı askerî önlemleri onayladığı (29 Kasım 1990) bir ortamda, TSK’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı askerlerin Türkiye’ye getirilmesi için TBMM’den 114 kelimelik kısa bir metinle izin aldı:
“…lüzum, hudut, şümul ve zamanı hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde TSK’nin yabancı ülkelere gönderilmesine ……”.
Özal’ın istediği metin, Anayasa’nın 92. maddesi gereğince münhasıran TBMM’ye ait olan bir yetkiyi hükümete devrettiği için anayasaya aykırıydı. Buna rağmen, Meclis’in iç çalışma düzenini belirlemeye yarayan bir metin olan “Meclis Kararı” (no.126) başlığı altında çıkarıldığı için iptal edilemedi. Dönemin muhalefet partisi SHP’nin getirdiği iptal talebinin görüşülmesi, Başkan Y.G.Özden ve bugünkü Cumhurbaşkanı Sezer’in de aralarında bulunduğu 4 kişinin oyuna karşılık 7 oyla reddedildi: Yasalar anayasa denetimine tabi idi ama, “meclis kararları” tabi değildi!
07 Ekim 2003 tarihinde TBMM’den izin isteme sırası T.Erdoğan’a geldi. Bu seferki 1328 kelimelik upuzun bir metin. Bol miktarda “beyan-ı hoşamedî”den, yani boş laf bölümünden sonra, son paragrafta izin şöyle istendi:
”…gereği, kapsamı, sınırı ve zamanı hükümet tarafından belirlenecek şekilde TSK’nin …”
Bu seferki izin, BM’nin hiçbir biçimde desteklemediği, bütün dünyanın karşı çıktığı Irak işgalcilerine yardımı öngörüyor. O da, “Meclis Kararı” biçiminde çıktı. Bakalım Anayasa Mahkemesi bu sefer ne diyecek. Bakalım, yasadan çok daha önemli ve yaşamsal bir içerik, “meclis kararı” başlığı altında çıkarıldığı zaman Anayasa Mahkemesi denetiminden kaçmaya yetiyor mu.
Çünkü karar, hem hukuka hem de anayasaya aykırı. Çünkü “Hiçbir kişi veya makam, sahip olmadığı bir yetkiyi devredemez”; “uluslararası meşruiyet” durumu yok; yokken TBMM böyle bir karar alma yetkisine sahip değil, sahip olmadığı yetkiyi de Hükümete devredemez.
* * *
Hukuksal tartışma kaçınılmaz. Ama biz, sıcağı sıcağına konuşulması gereken tartışmasız siyasal gerçeklerden söz edelim:
1) Bu karar, AKP’yi parçalanmaktan beter edebilir.
“Mazlum Iraklı Müslümana Karşı, İşgalci Zalime Yardım”. AKP’nin tabanı asker göndermeyi kesinlikle böyle algılamaktadır. Olay aslında da aynen böyledir.
AKP milletvekilleri 1 Mart olayı tekrarlanmasın diye bu sefer çok dikkatli bir zamanlamaya ve çok yakından markaja tabi tutulunca liderin istediği oyu götürüp atmışlardır ama, büyük huzursuzlukları büyük kitleler tarafından parmaklanınca patlayabilirler.
Hele bir Kongre yapılsın, küskünler açığa çıksın. Arkasından, Allah gecinden ve hafifinden versin ama, üzeri ayyıldızlı bayrak örtülü tabutlar birbiri ardına gelmeye başlayınca, bakalım neler olacak.
2) Bu karar, AKP’nin karşısındaki çok farklı unsurlardan oluşan kitleleri tek cephede birleştirebilir.
Kendi tabanına Irak işgalini unutturmak için, AKP eşzamanlı girişimler yapacaktır. Bunların birincisi İmam-Hatiplerin önünü açmaya ve 8 yıllık eğitimin sonuçlarını sıfırlamaya yönelik yasadır. Bunlar da devreye girince, muhalefet çığ gibi artacaktır. Öyle ki, AKP kaçmaktan kovalamaya fırsat bulamayabilir.
3) Bu karar, Türkiye’ye çok büyük zarar verecektir.
Menderes ve Özal dönemleri hariç, Türkiye bütün tarihi boyunca kendi bölgesinde dengeyi ve meşruiyeti gözetmiş bir ülkedir. Çünkü “stratejik orta boy devlet”ler ancak denge ve meşruiyet ortamında nefes alabilirler.
Bu dengeyi önce Osmanlı sonra Türkiye, şimdiye kadar hem “Batı ile Batı-karşıtları”, hem de “Batı’nın kanatları” arasında kurmak sayesinde ayakta kalmıştır. Batı’nın karşıtının kalmadığı bir dönemde T.Erdoğan, meşruiyeti tamamen hiçe sayan bu kararla AB’yi silip atmakta, bir tek ABD’yi tanımaktadır. Bu, Türk dış politikası için gerçekten bir “kırılma noktası”dır. Bu, vahim bir olaydır. Bu, büyük bir vebaldir.
Amerika’nın 140.000 askerle ve seyreltilmiş uranyumla kontrol edemediği Irak’ı, AKP 10.000 askerle kontrol etmek gibi bir çılgınlığa başvurmaktadır. Daha bugün 3 Türk kamyon şoförü öldürülmüş, 10 Türk kamyonu yakılmıştır.
Belki de en önemlisi, oraya gidecek Türk askerleri, ufak bir tahrik sonucu K.Irak Kürtleriyle çatışacaklardır. Türkiye Kürtleri bu durumda kaçınılmaz bir ikileme garkedileceklerdir. Onları böyle bir duruma sokmaya kimsenin hakkı yoktur. Dahası, on beş yıl sürmüş bir kabusu Türkiye’nin tekrar yaşamaya tahammülü olamaz.
AKP bugüne kadar iki konuda takdir toplamıştır: Ekonominin yönetimi ve AB yolunda demokratikleştirme. Bu karardan sonra her ikisini yürütmek de çok zorlaşacaktır. AKP’nin bu olumlu yönlerinden Türkiye’yi yoksun kılmaya AKP’nin hakkı yoktur.
AKP hem kendine, hem de Türkiye’ye korkunç zarar verecek bir karar almıştır. Vebalini çekecektir, ama Türkiye’yi de birlikte sürüklemektedir.
Fakat, karamsar olmamak gerekir. Demek ki Türkiye’nin uyanması için Menderes ve Özal yetmemiştir. “Allah’ın kavli üç”müş. Bir de T.Erdoğan gerekmiştir. Türkiye’nin onu da yaşaması, bu türden belalar karşısında çeliklenmesine yol açacaktır. Hayr’a varmak için bu şer’den de geçmek zorundayız; biraz sıkı durunuz.