Baskın Oran

Vatandaşı ne hallere soktular, yazıklar olsun

4 Aralık Cuma. Saat 14.30. Ankara Tıp İbni Sina, kat 5.

Kan aldırmak için kayıt kuyruğundayım, banklarda bekleyenler arasından uzun boylu biri fırladı yerinden:

Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret edemezsiniz!

Herkes afalladı. Bağıran, biraz ötesindeki iki kişiye bağırıyordu.

Bağırılan kişiler “Biz hakaret filan etmedik! O da nerden çıktı? Burada oturmuş sohbet ediyoruz” dediler.

Bağıran kişi yine bağırdı adamlara:

Siyaset yapıyorsunuz! Siyaset yapamazsınız!” Herkes susuyor, seyrediyor.

Tepem attı. Bu sefer ben herife bağırdım kuyruktan:

Kardeşim, sen polis misin?

Bir an tereddüt etti, sonra: “Ben burada görevliyim!

Ne görevlisisin? Göster görevli kartını! Ayrıca, hakaret varsa gider polis çağırırsın. Sen vatandaşa kendin müdahale edemezsin. Git, suç varsa polis çağır! Fahri polislik oynama!

Cevap: “Sen de Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsun demek ki!

Kardeşim yeter artık. Hastanede olsun bu kavga gürültüyü istemiyoruz!

Etraftan mırıltılar başlamış, herif sustu, tam hatırlamıyorum galiba oturdu. Ortalık yatışıyor.

Başörtülü 30-35 yaşlarında bir kadın yanaştı yanıma, alçak sesle: “Abi bunlara bulaşma, sana da pislik atarlar” dedi.

Kaydı yaptırıp kan aldırmak üzere 6. kata çıktım. Sonra olay ne oldu bilmiyorum. Benden başka kimse müdahale etmediği için sönümlenmiştir.

Burada bir parantez açarak TCK Md. 299’la düzenlenmiş olan “cumhurbaşkanına hakaret” eyleminden kısaca bahsedelim, bu sayede İbni Sina’daki bu bikaç dakikalık bireysel rezaletin nasıl yıllardır süregelen kolektif bir olaya dönüştüğüne daha kolay varabiliriz. Şöyle ki:

***

TCK Md. 299’a göre 1 yıldan 4 yıla kadar hapisle cezalandırılan ve kamunun duyacağı biçimde işlenme durumunda 1/6 oranında artırılan cumhurbaşkanına hakaret davaları son yıllarda pik yaptı.

Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı 2020 yılı Adalet İstatistikleri raporuna göre, R. T. Erdoğan’ın döneminde savcılıklarda bu maddeyle ilgili olarak görülen toplam soruşturma sayısı 160.169’a ulaştı. Açılan dava sayısının nasıl bir zirve oluşturduğunu ise, daha önceki cumhurbaşkanlarının açtıklarıyla karşılaştırıp öyle görelim:

Süleyman Demirel – 158 dava. Ahmet Necdet Sezer – 163 dava. Turgut Özal – 202 dava. Kenan Evren – 340 dava. Abdullah Gül – 848 dava. Recep Tayyip Erdoğan – 38.581 dava .

***

Bu noktada çok rahatsız edici en az 3 şey var:

Birincisi, dava açılmasa bile soruşturma sayısı çok önemli. Çünkü savcılar kamu davası açmadan önce soruşturma açıyor ki, ardından dava açılmasa ve mahkum edilmeseniz bile sabaha karşı polisin kapınıza gelmesi yeter.

İkincisi, CB Erdoğan BM zirvesi için Eylül 2021’de gittiği New York’ta CBS kanalına bir röportaj verdi. Gazeteci Margaret Brennan’ın, “İnsan hakları örgütleri, sadece size hakaret etmekten dolayı 100 bin vatandaşın soruşturulduğunu söylüyor” demesi üzerine şöyle konuştu:

Siz bunlara inanıyorsunuz yani. Sizin o uluslararası kurumlar dediklerinize ben güvenmiyorum. Benim hakkımda açılmış böyle davalar falan yok

Daha kötü olan bu ikinci duruma “Alice Harikalar Diyarında Sendromu” deniyormuş; Serhat Halis’in Birgün’deki yazısından bugün öğrendim.

Üçüncüsü, Türkiye’de bizzat Başbakan Erdoğan tarafından Mayıs 2004’te getirilen Anayasa kuralı (Md. 90/5, son cümle) eğer geçerliyse, yani kısıtlayıcı yasalar değil de yasaların aksini söyleyen uluslararası antlaşmalar geçerliyse, TCK 299’un derhal kaldırılması gerekir. Çünkü Türkiye’nin imzacısı olduğu AİHS’yi uygulayan AİHM, 19.10.2021 tarihli çok önemli bir karar açıkladı. Şöyle ki:

Vedat Şorli adlı kişi, Facebook’tan paylaştığı bir fotoğraf ve bir karikatür nedeniyle 2017’de cumhurbaşkanına hakaretten 11 ay 20 gün hapse mahkum edilmişti. AİHM bu durumu “ifade özgürlüğü ihlali” saydı. “Devlet, Cumhurbaşkanı’nın itibarını savunmayı amaçladığında ona özel bir koruma ayrıcalığı geliştiremez” diyerek Türkiye’yi Şorli’ye 7 bin 500 Euro tazminat ödemeye mahkum etti. Ayrıca, maddenin kamu yararı olan meseleleri gündeme getirmede birey üzerinde caydırıcı etki yapabileceğine vurgu yaparak, TCK Md. 299’un AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesini istedi.

***

Ve son olarak gelelim, İbni Sina’daki sefil olayın Türkiye’deki bu ortama nasıl eklemlendiğine.

Daha önce (02.09.2021) “Türk hukukunda son icat: müvekkil imal eden avukatlar” başlıklı yazımda anlatmıştım:

Bazı avukatlar, cumhurbaşkanına hakaret edildiğini iddia eden kişileri tespit edip temasa geçiyorlar ve onlar adına suç duyurusunda bulunuyorlarmış. Aynı zamanda hakaret ettiği iddia edilen kişilerle de temasa geçip, suç duyurusundan vazgeçmek için para karşılığı uzlaşma teklif ediyorlarmış.

Bu İbni Sina olayını öğrenip ondan da yararlanırlar mı acaba?

***

On küsur yıl önce sağ dizime protez takılmıştı, artık sol diz de istiyor.

Yarın sabah (6 Pazartesi) yatacağım için 5 Aralık Pazar günü yazdığım bu yazıyı, her zamanki usulü bozmayalım, perşembe günü yayınlanmak üzere göndereceğim. Yatmak uzun sürmezse yazılarımı aksatmam.

Herkese sağlıklar diliyorum.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı