Baskın Oran

Vatan Kurtaran Destan

Bu vatanı satanlar, bölücü adların serbest bırakılmasıyla yetinmediler. Bugünlerde, birlik ve beraberliğimiz bir de yabancı harflerle parçalanmak isteniyor.

Biz bu oyunları iyi biliriz. Yıllardır boşa çıkartıyoruz. Devrimin henüz dejenere olmadığı 1930’larda, Doğu’da kaymakamlıklarımız ve belediyelerimiz tarafından, “Türkçe’den başka bir dil konuşanlar hakkında şiddetli kovuşturma yapılarak ağır cezalar verileceği tellal bağırtarak” ilan edildi (Dr. Hikmet Kıvılcımlı, İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark), İstanbul, Yol Yayınları, 1979, s.318’den Son Posta, 23.09.1932). Bu vatanı kurtarmak için, pazarda yağ-yumurta satmaya gelen köylülere bölücü kelime başına 5 kuruş cezalar kestik.

Hey gidi günler. 1930’larda bunları yapmak kolaydı tabii. O zamanlar Avrupa’da ve özellikle Almanya’da daha neler neler serbestti.  Ama sonra da çok güzel günler yaşadık. Kürtçe yasağını, tabii ağzımız kirlenmesin diye bu kelimeyi ağzımıza bile almadan, anayasamıza koyduk (md.26 ve 28). Yine, o sırada Irak’ta Kürtçe’nin ikinci resmî dil olduğunu öğrenince, 2932 sayılı kanunda “Türk devleti tarafından tanınmış bulunan devletlerin birinci resmî dilleri dışındaki herhangi bir dille düşüncelerin açıklanması, yayınlanması ve yayılması yasaktır” diyerek bir hukuk yazımı şâheseri bile yarattık.

(Tam da 12 Eylül döneminde bu 2932’yi çıkardığımız sıralarda, Yunanlılar Batı Trakya’da sokakta Türkçe konuşturmuyorlar. Tabii ki bu insan hakları ihlalini kınadık. Kötü rastladı yani. Ama o kadar olur artık; kusursuzluk Allah’a mahsusmuş).

Devran döndü, bölücüler AB’yle bir olup Uyum Paketlerini çıkarıp bu lehçeyi serbest bıraktılar. Hem de, çıkarttıkları toplam 7 paketin 4’ünde birden. Tabii, biz de armut toplamadık. Örnekleriyle anlatayım, çünkü bu bir destanlar manzumesidir ve ilerideki nesiller gurur duyacaktır.

* * *

İkinci Paketle (26.03.2002) bölücüler, Basın Kanunundan “yasak dillerde yayın yapma” yasağını kaldırdılar. Bunun üzerine biz bu Dağ Türkçesi’ni yasaklamayı, Yabancı Dilde Eğitim ve Öğretim Kanunu (YDEÖK) ile Radyo ve Televizyon Kurumları Kuruluş ve Yayın Kanunundaki (RTKKYK) hükümleri uygulayarak sürdürdük.

Bölücüler Üçüncü Paketi çıkarttılar (03.08.2002). YDEÖK’daki “Türk vatandaşlarınca geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve diyalektlerin öğrenilmesindeki sınırlamalar”ı ve ayrıca RTKKYK’da bulunan yasakları silip attılar. Bunun üzerine biz “Yalnızca devlet radyosu TRT’de yayın yapılabilir” yorumunu getirip hiç olmazsa özel radyo ve TV’leri dışladık. Nasıl olsa, TRT’den nece yapılırsa yapılsın, bu adamların aslında Türk olduklarını onlara öğretmeye devam edeceğiz. Böylece, “Kürtçe yayın yapmak gerekirse, onu da biz yaparız!” biçiminde, rahmetli Vali Nevzat Tandoğan’ın ruhunu da şâd etmiş olduk. Burada da durmadık. Ya, özel kurslarda öğretmeye tevessül ederlerse diye tedbir aldık. Ayrı bir bina tutacaksınız, ayrı müdür ve sekreter işe alacaksınız, hocalarınızın Kürtçe öğretmenlik ruhsatları var mı ona bakacağız, dedik.

Bu sefer de Altıncı Paket çıktı (19.06.2003). Yine RTKKYK’da yaptırdıkları değişiklikle, özel radyo ve TV’lerin de yayın yapmasını mümkün kıldılar. Üstüne, bir de Nüfus Kanununu md.16’yı “Ancak ahlak kurallarına uygun düşmeyen veya kamuoyunu inciten adlar konulamaz” diye değiştirerek, bölücü dilde çocuk adlarının önünü açtılar. Nasıl bölücü dilde “Berivan” gibi bir isim koyma izni verilebilir, anlamak mümkün değil. Ama fark etmez, biz baktık paket geliyor, erken davranıp İçişleri Bakanlığına 23.05.2003 tarihinde sessiz sedasız bir genelge çıkarttık. Nüfus memurluklarına gönderdik. Takdir yetkisi sizindir, dedik. Allahtan, bizim memur kanunu bilmez. Bakanlığının gönderdiği genelgeyi bilir. Bu sayede ülkenin parçalanmasını yine engelledik.

(Biz sadece ülke içinde mücadele etmiyoruz ki kardeşim. 1985 başında, hatırlarsınız, bu sefer de Bulgarlar, Türk isimlerini yasaklamışlardı. Türklere zorla Bulgar isimleri vermişlerdi. Bazı hainler, bizim o zamanlar dünyayı Bulgarların başına yıkmamızı, şimdi bize bu Kürtçe isimler konusunda hatırlatıyorlar. Hiçbir ilgisi yok tabii ama, o iş olmasaydı daha iyi olurdu. Bu ülkenin Bulgarlardan nefret etmesi boşuna değildir.)

Destan devam ediyor. Bölücüler bu sefer de Yedinci Paketi çıkarttılar (30.07.2003) ve mevcut dil kursları içinde özel sınıf açmayı mümkün kıldılar. Katiyen yılmadık. Bakın, şu anda, bu dilde konuşulmasını önleyişimizin tam onuncu ayını idrak ediyoruz. Nasıl mı yapıyoruz, dilekçeyi alıyoruz. Bekletiyoruz. Milli Eğitim’e gidiyor, bir de orası bekletiyor. Sonunda, müfettiş gelecek diyoruz. Bekle. Müfettiş geliyor, “yangın merdiveni yok” diyor. O bina daha önce dershane diye kiralandığı için ruhsatta yangın merdiveni var yazıyor ama, o zaman kiralama amacı farklıydı diyoruz, yine istiyoruz. Merdiven varsa, bu sefer mesela Bayındırlık’a gidiyor, görevliler rölöve yok diyor (Radikal, 22.09.2003). O varsa, kapılarınız 5 cm dar, veremeyiz diyoruz. Övündüğümü sanmayın, tamamen gerçekleri konuşuyorum; geçen gün gazeteler de yazdı bunu (Milliyet, 18.10.2003).

Son olarak da, dabılyu gibi harfleri kabul etmiyoruz. Hatta, Van’da “Koma Rewşen” diye bir grup konser vermek istedi, Emniyet reddetti. W yerine V yazsın gelsin, burası Türkiye dedi (Milliyet, 20.10.2003). Ne sayesinde, geçenlerde uyanık davranıp bu bölücü adlara “Türk alfabesine uygunluk” şartı getirmiş olmamız sayesinde.

Şimdi bu durumda, Irak’ta başımıza çuval geçirenin de Dabılyu oluşu, bir tesadüf mü olmuş oluyor?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı