Baskın Oran

Uzaktan kumanda rektörler

Marmara, İstanbul Teknik, Yıldız Teknik, Galatasaray ve Mimar Sinan üniversite yönetimleri ortak bir açıklama yaparak Başbakan Erdoğan’a arka çıktılar. “Bu tarihi başarı [Göktürk-2 uydusu], ne yazık ki ODTÜ yerleşkesinde bazı öğrencilerin şiddet eylemleriyle gölgelenmeye çalışılmıştır” dediler. Kimi üniversite senatoları ve rektörleri de onları izledi.

Hepsini tebrik etmeliyiz. Çünkü ülkemizdeki üniversite geleneğini devam ettirdiler. Türkiye’de, Türk tarih ve dil tezlerinin bilimle ilgisi bulunmayan milli efsaneler olduğunu söyleyen hocalara “ayar” veren 1933 “üniversite reformu”ndan beri, üniversite yöneticilerimiz, bir “karşı-devrim” olarak algıladıkları Menderes iktidarı hariç, seslerini hep iktidarlardan ve hakim ideolojiden yana çıkarmışlardır. Bu gelenek, 12 Eylül’den ve rektörlerin iktidar tarafından seçilmesini getiren YÖK düzeninden itibaren özellikle kemikleşmiştir. Şu anda tanık olduğumuz, bunun yeni bir uygulamasından ibaret.

Yalnız, bu işte bir ilginçlik var. Olayları yaşayan rektör başka şey söylüyor, gazetelerden okuyan rektörler başka.

Olayları en sıcak biçimde yaşayan kişi olan ODTÜ Rektörü Ahmet Acar, şiddeti polisin başlattığını söylüyor: “Olay çıkmasını önlemek için orada bulunan öğretim üyelerimiz, protestocu gruptan herhangi bir hareket gelmeden polisin yoğun gaz bombası kullanmaya başladığını ifade etmişlerdir. Protestocu grup ise polise taş ve şişe atarak karşılık vermiştir”. Acaba Rektör Acar, öğrenciler tarafından rehin alındı da mı söylüyor bunları? Acaba ODTÜ kampüsüne bir “Hayata Dönüş Operasyonu” düzenleyip rektörü kurtarmak düşünülüyor mudur?

Öğrencileri kınayan İstanbullu rektörler ise görmeden, “uzaktan kumanda” bildiri yayınlıyor. Artık, Ankara’ya uzak oldukları için mi, yoksa iktidara yakın olmayı münasip gördükleri için mi uzaktan kumandadırlar, iyi bilemiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum:

Meşhur içişleri bakanımızı bile rahatsız etti sonunda: Erdoğan iktidarında polis, sadece parasız üniversite talep eden veya sadece slogan atan veya sadece pankart açan veya sadece halay çeken öğrencilere/insanlara derhal biber gazı ve tazyikli su sıkıyor ve arkasından copla girişiyor. 27 Mayıs öncesinde öğrencilerin üzerine atlı polis sürmesiyle meşhur polis şefi Bumin Yamanoğlu şimdiki meslektaşlarının yanında melek kaldı. Tevekkeli değil, polisin “bol bulduğu” gaz stokları öngörülenden çok önce tükendi de, yenisi ithal edildi. Şimdi de, “teşkilattaki her polise dağıtılmak üzere toplam en az üç milyon” çok güçlü bir mermi türü için ihale açıldığı açıklandı.

Sadece üniversiteyi bölse iyi

Aslında bu son ODTÜ olayı, üniversite yöneticilerinin durumunu ortaya koymaya yaradı ama, esas olarak, Başbakan Erdoğan’ın yaklaşık iki yıldır topluma her biçim ve vesileyle yaptığı şiddet enjeksiyonlarının daha ne sonuçlar verebileceğini gösterdi. Yeni üniversite olaylarının gelebileceğinden bahsetmiyorum sadece. “Birlik ve beraberlik” nutukları okunurken tüm ülkenin nasıl parçalandığından bahsediyorum. Yaşadığımız üç askerî darbe dönemleri dışında Türkiye hiç bu kadar bunaltılmadı. Kürtlerin ülkeden buz gibi soğutulmaları bir yana, geri kalanlar da Cuma’ya giden-gitmeyen ve Erdoğan’a biat edenler-etmeyenler olarak bölündü. Net biçimde.

Üniversitenin bölünmesi bu gidişin sadece küçük bir parçası. ODTÜ öğrencilerini kınayan rektörlerin üniversitelerindeki öğretim elemanları şimdi birbiri ardına “Hiçbir biçimde katılmıyoruz, ODTÜ’lülerin yanındayız” bildirileri yayınlamaya başladılar. Başkaları da yolda.

Erdoğan, ülkeyi bu kadar kavgaya, gürültüye ve şiddete boğduktan sonra, nasıl “herkesin cumhurbaşkanı” olmayı umuyor? Vallahi, billahi ve tallahi, şu anda hayatta en çok bunu merak ediyorum.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı