Bir partinin bazı sempatizan veya üyeleri zıvanadan çıkmaya başladılar diye parti sorumlu tutulamaz. Ama onları cezalandırmıyorsa veya en azından açıkça kınamıyorsa, parti sorumlu olur. Hele de, disiplinli bir partiyse.***
Ülkücüler kendilerini toparlıyorlardı. Umutlanmıştık. Bahçeli’yi övmüştük. Seçimden sonra dellendiler. Üstelik, ırkçılık ve nefret söylemi gibi, kullananın seviyesini hemen gösterecek biçimde. Dahası, Ermenileri yine malzeme yaparak. Topluca bakınca vahim:
15 yaşında uluslararası ödül almaya başlayan 28’lik caz piyanisti Tigran Hamasyan Kars Ani harabelerine konsere gelince, şehrin MHP’li belediye başkanı Murtaza Karaçanta’nın demeci: “İçim yandı. Acaba, haberi yapan basın organlarıyla etnik kökenlerinde bir birliktelik var mı?” (bkz.). Adam temel değer olarak ırk’ı biliyor, ne desin.
Ardından, Kars Ülkü Ocakları Başkanı Tolga Adıgüzel, “1915 olaylarında yüz binlerce Müslüman Türk soydaşımız bu Ermeniler tarafından soykırım ve katliamlara uğratılmadı mı?” diye önce devreleri karıştırıveriyor, sonra da şöyle diyor: “İçeriden ve dışarıdan satılmış hain beyinler tarafından sabrımız zorlanmak mı isteniyor? Yoksa bizler de Kars caddelerinde Ermeni avına mı çıkalım?” (bkz.). Avcılık-toplayıcılık döneminden kalma bir “Temel İçgüdü”.
“Beraber Az Mı Tuz-Ekmek Yedik” projesi kapsamında Ani harabelerine gelen kadın sanatçı Satenik Vardanyan, Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nde dua ederken, burayı Fethiye Camii olarak bilen bir Türk genci karşısına dikiliyor, ezan okumaya başlıyor (bkz.).
Bu genç, D. Bahçeli’nin 1 Ekim 2010’da mehter marşları eşliğinde 2.000 partiliyle burada kıldığı (bkz.) Cuma namazına yetişememiş olmalı, şimdi telafi ediyor.
Adana’nın MHP’li belediye başkanı Hüseyin Sözlü 2 Temmuzda şu tweet’i atıyor: “Manukyan’ın Adana da ki yeğeni mutludur. Üç teyze çocuğu daha meclise girdi. AKP, CHP ve HDP den. Ne kadar gururlansa azdır” (bkz.). Babasının aldığı emekli maaşlarında, yandaş işadamlarından milyon kere daha namuslu olan genelevci vergi rekortmeni Manukyan’ın katkısı olduğunun farkında değil. Tabii, Türkçülük yapacağım derken bunu afedersiniz Türkçe bir imlayla yapması da ayrı bir husus: “Adana da ki”.
***
Ermenilerin yanı sıra Çinlilere de takıyorlar. Türkiye’nin asimilasyon konusundaki üstatlığını hiç işitmemiş olacaklar ki Balıkesir Ülkücüleri, “Kahrolsun Kızıl Çin, Doğu Türkistan’a özgürlük” sloganları arasında, 39 yıl önce ölmüş Mao’nun maketini meydanda asarak idam ediyorlar (bkz.).
Yetmiyor. Şems Ethem’in Havuz medyasından Akşam’da çıkan haber Uygurlara Ramazanda zorla içki içirildiğini (bir de bira içme yarışma fotosu ekleyerek!) yazınca (bkz.), Ülkücüler İstanbul’da bir Çin lokantasını tahrip ediyor ve aşçıyı dövüyorlar. Maalesef, lokantanın sahibi Türkiye Türkü çıkıyor, aşçı da Uygur Türkü.
Olabilir; kısmetsizlik. Telafi namazı kabilinden, bu sefer Sultanahmet’te Çinli turistleri yakalayıp dövüyorlar, ama yine şanssızlık, onlar da Koreli çıkıyor… (bkz.).
Her çekik gözlüyü… kriterini tutturamayınca, çekik gözlü olmayanlarla işi sağlama almak istiyorlar. Ankara Konur Sokak’taki sivil toplum stantlarını MHP bayrakları ve kurt işaretleriyle basıyorlar (bkz.).
***
“Sene 2009-10,” diye yazıyor Aris Nalcı, Ülkücüler böyle durumlarda şöyle derlerdi: “Ülkü Ocaklarının arasına karışmış, bizimle bağı olmayan, birkaç kendini bilmez” (bkz.).
Demiyorlar artık. Onların yerine Bahçeli diyor: “Bunlar genç çocuklar. Birisi sürükler, bunlar da arkasından gidebilir. Hem, Koreli ile Çinliyi ayırt edecek özellik nedir?” (bkz.). Bu durumda Ülkücüler gidip Alperen Ocakları’yla birlikte pankart asıyorlar: “Burnumuzda tütüyor Çinli’nin kan kokusu” (bkz.).
Bir de, “Lut kavminin çirkin işini yapanı görürseniz faili de mef’ulü de öldürünüz” (bkz.) diye direklere asılmış bir çakma hadis (yani, hadis-i gayri sahih) zuhur etti, onun “faili”nin [kimin astığının] kokusu da yakında çıkar, ama “mef’ulü”nün insan hakları olduğu kesin. Savcılıklar? Tüm bu nefret söylemleri karşısında sessizler.
***
Bu bir “yeniden kurtlaşma”. Ama kurtlaşmadan çok, kurtlanma. Yani, tezgahta fazla beklemiş balıklaşma:
1) Erdoğan yıllardır bütün stratejisini toplumu germeye, kutuplaştırmaya odakladı. Çünkü kendi blokunu ancak böyle sağlam tutacağını düşündü. Mayıs 2015’te işi “Kürt sorunu yoktur”a (bkz.) kadar götürdü. Yeniden seçim istemesinden belli ki, 7 Haziran’ın sadece geçici bir kaza olduğunu, Suriye’yi işgal ederse milli hislere oynayıp her şeyi telafi edebileceğini umuyor. Umut fakirin ekmeği, ye Erdoğan ye.
Şimdi “koltuk değneği” durumları zuhur edince anlıyoruz ki, meşhur tabirdeki gibi Erdoğan Bahçeli’yi etkiliyor, Bahçeli de Ülkücülerini. Bahçeli “HDP’yi yok farzediyoruz” (bkz.) diyor, Halaçoğlu da, “CHP dinsiz parti” (bkz.). Sonuç, yukarıdaki Ülkücü “eylem”leri.
Bu, balığın ko(r)kan başının kuyruğu etkilemesi. Burada da, ye Bahçeli ye. Çünkü son kamuoyu yoklaması bir erken seçim halinde MHP’nin oylarında ciddi düşüş öngörüyor (bkz.). Zırt-pırt sandığa gönderilmek insanları çok mutlu etmeyebilir.
2) Erdoğan’ın Kürt oylarını blok halinde AKP’ye transfer için başlattığı Çözüm Süreci ilerlemeyince, MHP (ve Erdoğan) Kürtlerin tekrar silaha sarılacağını umdu. Tersine, HDP Türkiyelileşme yoluna girince bütün sermayeleri battı. Ülkücü gençler onun paniğini ve hırçınlığını yaşıyorlar. Bu da, balığın ko(r)kan kuyruğunun başı etkilemesi.
***
Tabii, her iki ko(r)kma durumunda da, MHP ve AKP Türkiye’yi korkmadan bölüyorlar.
Kürtleri Türkiye’ye entegre etmek için HDP Türkiye’nin son şansı; Millet-i Hakime olarak kalmak telaşı yüzünden bunun farkında bile değil bu soydaşlar ve dindaşlar.