Baskın Oran

Türkiye Muhalefetini Arıyor | Radikal

AKP hem içte hem dışta önemli desteklere sahip.

İçte: “Önünü görmesini” temin ettiği büyük burjuvazinin desteği. Ayrıca, AB Uyum Paketleri yoluyla bir miktar demokratikleşme sağladığı için en azından gerçek aydınların desteği. Enflasyonu düşürdüğü için halkın desteği.

Dışta: İMF politikasını uygulaması ve kendisine karşı (iç tribünlere oynamak amaçlı demeçler dışında) epey “uyumlu” davranması nedeniyle ABD’nin desteği. Bunun yanı sıra, AB Uyum Paketlerini çıkarttığı ve 01 Mart 2003 TBMM kararını sağladığı için (o mu sağladı, bambaşka mesele!) AB’nin desteği.

Bütün bunlar var. Fakat çeşitli nedenlerle sergilediği tutarsız ve anlamsız çıkışlar (zina meselesi, imam-hatip meselesi vb.) ve özgürlüklerdeki tutarsızlıklar da var (işkencenin devamı, polis davalarında zaman aşımlarının devamı, Azınlık Raporu hakkındaki tutumu, vb.). Tabii, Türkiye’de şeriatçıların bugüne kadar yaptıklarının tatsız anıları da unutulmadı.

Türkiye’nin muazzam borçlu. Bu kadar borçla, dış politikada özerk olunamaz. Onun için, bu konuda AKP’ye fazla günah yüklemek zor. Fakat yukarıda söylediğim iç konularda eleştirmek hiç de zor değil.

Bu eleştiriyi kim yapacak? CHP’yi unutun. CHP çoktan bitti. Çünkü ideolojisi 1930’larda kaldı. Bu parti ile “muhalefet” kavramını biraraya koymak akla ziyandır. Şu andaki tek muhalefeti, bütün sıkıntılarına rağmen, sivil toplum örgütleri (STÖ) yapıyor. Şöyle:

Alternatif politika üretmek bunların işi değildir. Bu işi, ancak örgütlenmiş Sol yapabilir ve Sol, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kriz yaşıyor; bunun nedenleri apayrı ve upuzun bir konu olduğu için girmiyorum. Bu nedenle, Türkiye’de şu anda tek muhalefet odağı olan STÖ’ler ancak eleştirme görevi yapabilirler ve yapıyorlar. Fakat burada onları sınırlayan çok ciddi engeller var:

1) Parasızlık ve dolayısıyla imkansızlık.

2) Fon bulmaya kalktığında, baltalayıcı saldırılar. Kimilerinin 1930’lardan kalma ideolojiyle yaptıkları “Yabancılardan fon alıyorsunuz!” saldırıları. Sanki, örneğin, iki tarafın iddialarını ortaya koyan dürüst ve tarafsız bir “Ermeni Sorunu” belgesel filmi yapmaya kalksan, ülke içinden fon bulabilirmişsin gibi! Tabii ki Ermeni örgütlerinden asla almayacaksın ama; BM, AB, AK gibi uluslararası kaynaklardan almayıp da nereden alacaksın? Şunu unutmayalım: Türkiye’de üzerine bizzat eğilmediğimiz her sorun uluslararası forumlara transfer olur. Bu, iki kere iki dört’tür.

3) Uygulamada egemen olan anti-demokratik ortam. Bu, bir yandan AKP iktidarının acizliğinden (ki, bu bir iktidar için felaket bir şeydir) bir yandan da AKP’nin “tavşana kaç, tazıya tut” davranışlarından kaynaklanıyor olabilir (ki, bu daha da büyük felakettir).

Bunun en sivri örneğini, hükümetin Azınlık Raporu’na karşı tutumunda gördük. Bizim görevimiz olan bu Rapor’da yazdıklarımız, AB Uyum Paketlerinin içeriğiyle ve Türkiye’nin demokratikleşmesiyle tamamen paraleldi. Ama hükümet sözcüsü çıktı, “Hergele meydanında mı dağıtıyorlar? Bu entel fitnedir” dedi. Eh, bu kadarı da olmaz!

Basın savcısı kalktı, Azınlık Raporu’na soruşturma açtı. İfadeye gittik, “Toplumsal Düşünce Derneği adlı GONGO’nun şikayeti üzerine soruşturma açmış olmanıza çok hayret ettik” dedik. Cevap: “Biz o şikayetten önce re’sen açtık”. Eh, bilimsel bir rapor için bile bu yapılabiliyorsa, bu ülkede kimse siyaset yapamaz, muhalefet yapamaz. Ve bunun vebali de kimin üzerine olacak, tabii ki hükümetin yani AKP’nin üzerinedir.

Bu muhalefetsizliğin sonu, hem AKP hem memleket için, tek bir kelimeyle özetlenebilir: Uçurum.

İşte burada, CHP’nin vebali devreye giriyor. Muhalefet diye bir şey bırakmadığı için bu memlekette, CHP memlekete de zarar verdi hükümete de. Çünkü muhalefetsiz hükümet fevkalade yoldan çıkartıcı bir şeydir. Kimsenin başına vermesin. Bence AKP’nin en büyük sorunu budur. Türkiye’nin de.

AKP başarılı olmak istiyorsa, bu ülkede ifade özgürlüğünün önünü açmalıdır. Memlekete yapıp yapabileceği en büyük hizmet budur, çünkü tutarlı muhalefet ancak bu önkoşulla mümkündür. Ama bunu yapmıyor. Kendi başını da yakıyor.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı