Yalova’nın Taşköprü Köyünde, asırlık çınarların yükseldiği dereboyu düzlüğünde piknik yapıyoruz. Ahmet ve Reha İsvan’ın çiftliği. Size başka bir yazıda mutlaka ve zevkle anlatmak istediğim bu yeryüzü cennetinde kendinizi bir kraliyet av partisinde hissediyorsunuz. Adını bir buçuk günde öğrenebildiğim tombalacık Hürmiye Hanım’ın Reha Hanım nezaretinde hazırladığı ve hünkârbeğendinin bile eksik olmadığı muazzam bir kır yemeği!
Tam sofraya geçilecek, ekmeğin unutulduğu farkedildi. Ahmet İsvan (o kadar lord gibi, o kadar saygıdeğer bir adam ki, gösterdiği onca samimiyete rağmen “Abi” diye hitap etmek sanki laubalilik olur gibi geliyor bana) çiftlikte brüksel lahanası veya brokoli toplayan gençlere taş çıkarır sıçramalarından birini yapıyor ve “Ben hemen alır gelirim, siz devam edin” diyor. “Ne olur siz oturun, ben gideyim” diyene kadar jeep gibi kullandığı arabası çınarların arkasında gözden kayboldu bile.
Dönüşte, ekmeklerle birlikte pazar gazetelerini de getiriyor. Uzatırken, “Bak Baskın,” diyor, “genel başkanım neler söylemiş!” Ahmet İsvan’ın iftiharla vurguladığı ve Murat Karayalçın’ın Milliyet’te söyledikleri özetle şu:
“Güneydoğu’yla ilgili olarak akla gelebilecek her düşüncenin özgürce ve korkusuzca açıklanması ve açıklananların cesurca tartışılması için yurttaşları ve toplumun her kesimini temsil eden örgütleri, düşüncelerini açıklamaya çağırıyorum. Buna Kürt Aydın İnisyatifi ve DEP de dahildir.”
Bu haberi iyi değerlendirebilmek için biraz daha gazete okumak gerekiyor. Gerçi ANAP “Demokratik çözüm ön plana çıkarılsın”, Cindoruk da “Kürt sorununda denenmedik bir tek demokratik yol kaldı” diyerek Karayalçın’la aynı paralelde yer alıyorlar ama, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi üzerine ordunun (ve, belki de, gıkı çıkmamakta olan Demirel’in) istediği ağır önlemler dizisi yüz seksen derece ters yönde:
Bu önlemler, terör suçlarına verilecek cezaları artırıyor. Ama olay bu değil. Günde en az yirmi beş kişinin öldürüldüğü bir ülkede bu acayip değil. Acayip olan husus, bu önlemlerin, Türkiye’de bütün bu demokrat odakların istediklerinin ve söylediklerinin aksine, Kürt sorununun tartışılmasını yasaklayacak yönde ilerlemesi. Bakınız:
“Örgüte yataklık yapanlar, örgütle ilgili propaganda yapanlar, eylemleri başka bir suç oluştursa bile, ayrıca üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve elli milyondan yüz milyona kadar ağır para cezası alacak.”
Yataklık nedir? Silahlı beş kişi geceyarısı saat birde kapınızı gümbürdetir ve içeri girer yatarsa, bu yataklık mıdır? Sivas olaylarını yetkinlikle soruşturmakta olan DGM karar verecek.
Propaganda nedir? Örneğin, Apo’yla röportaj yapmak ve onun sözlerini aktarmak buna girer mi, girmez mi. DGM karar verecek.
“Bu suçların işlenmesinde bilerek kullanılan veya kullanılmasına teşebbüs edilen her türlü nakil vasıtası ve malzemeye elkonulur”
Bilerek kullanmak veya bilmeyerek kullanmak ne demek? Gecenin bir saatında önüne silahlı beş kişi çıkıp da arabana binerse, hangisi geçerli? Arabana en koyarlar mı? DGM karar verecek.
“Dernek, vakıf, sendika ve şirketlerden teröre destek oldukları tesbit edilenler kapatılır, bunların malvarlıklarına da elkonulur”. Kepenk indirme ve kontak kapayanlar altı ay ticaretten men edilir. Bunlara ayrıca bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir”
Adamlar geldi, dükkanı bugün kapayacaksın yoksa bombalarım dedi, mecburen kapattın. Sıkıysa kapatma. Tuğgeneralini koruyamayan devlet senin dükkanını mı koruyacak, hem de karanlık bastıktan sonra. Arkadan devlet gelecek, altı ay da o kapatacak ve seni üç yıla kadar içeri atacak.
Ya basın, ya basın? Gitti gürültüye basın: “Ülke bütünlüğünü hedef alan basın-yayın organlarına verilen para cezaları 500 milyona kadar çıkabilecek. Bir aya kadar da kapatma var. Satışa arzedilmeden önce bunların iki nüshası mesai saatlerine bakılmaksızın mülki amirliğe verilecek”
“Ülke bütünlüğünü hedef almak” ne demek? Örneğin, “Bask Modeli”ni tartışmak buna girer mi, girmez mi. DGM karar verecek. Ayrıca, bu basına sansür değil de ne?
“Yabancı bir ülkede devletin saygınlık ve etkinliğini kıracak şekilde …beyanat verenler veya milli çıkarlara aykırı davranışta bulunanlar üç yıldan altı yıla kadar hapisle cezalandırılırlar”
Ben önümüzdeki Ocak ayında Berlin’e, Türk Dış Politikası üzerine değerlendirme yapmaya çağrılıyım. “Kafkaslarda politikamız başarısız oldu” desem, okkanın altına gider miyim, gitmez miyim. DGM karar verecek. Daha doğru deyimiyle, “İstiklal Mahkemesi’leşmiş” DGM.
Psikolojide “bellek” konusu işlenirken, “Déjà Vu” (“daha önce de görmüştüm”) diye bir bölüm okunur. Onu anımsadım. Çünkü bütün bunlar, Şeyh Said isyanı üzerine 1925’te çıkarılan “Birinci” Takrir-i Sükun Kanunu ile 12 Eylül’de çıkarılan “İkinci” Takrir-i Sükun’un üçüz kardeşi.
Bu üçüzün ilk ikisi, şu anda günde ortalama otuzbeş kişinin öldürüldüğünden de anlaşılacağı üzere, Kürt sorununu çözmeyi başaramadı. Ne başarması, resmen azdırdı. Ama, bu “Takrir-i Sükun’lar” Türkiye’deki demokrasiyi 1925-1950 arasında ve 12 Eylül döneminde, yani en azından otuz yıllığına mahvetmeyi başardı. Doğurulmak istenen son üçüzün, aynı sonucu yaratmaktan başka bişey yapacağını sakın, ama sakın, kimse beklemesin.