Baskın Oran

Türkan Hoca’nın evi niye arandı?

“Ergenekon 12. Dalga” hakkında ne düşündüğümü soruyorlar. Bu profesörlerin çoğunu tanımıyorum. Her rektör veya prof darbeci danışmanıdır veya hiçbiri değildir diye bir genel kural yok. Sadece, üç darbeyi de yakından yaşamış biri olarak şunu diyebilirim:

Ceza hukukunun en basit ilkesini, “geriye yürümeme”yi bertaraf edip sanıkları mahkum ettirmek için 27 Mayısçı kimi profesörler fetva vermişlerdi (o sırada 15 yaşındaki Baskın tüm tutukluların idamı için amigoluk yapıyordu). Her üç darbede de proflar cüppeli askerler gibi, etekleri zil çala çala koşup üniformalı askerlere hizmet sundular. 12 Mart ve 12 Eylül olunca o iç karartıcı yasaları ve anayasayı yaptılar. 1960, 71 ve 80’de üniversiteden sorgusuz-kanıtsız hoca atan darbecilere, tasfiye listelerini kimler hazırladı?

Rektör Haberal’ın Ecevit olayı

Ama, az daha cumhurbaşkanı oluyordu, Prof. Haberal’ın ulusalcı kimliği herkes gibi bendenizin de malumu. 1970’lerde Hacettepe’deyken, hocası İhsan Doğramacı’dan çok şey öğrendi. Zaten Doğramacı bu hayırlı öğrencisini geçen hafta tekerlekli iskemleyle ziyaret etti.

Kamuoyu ise Haberal adını ilk kez, hastanesinde tedavi gören Ecevit’in öleyazması üzerine eşi tarafından apartopar çıkartılmasıyla duydu. Ecevit çıkınca birdenbire iyileşerek başbakanlık görevine devam etmişti.

Aslında olay daha ilginç: Yeni emekli edilmiş generaller 2001 sonbaharında Hüsamettin Özkan’la temasa geçiyorlar: Ecevit sağlık nedeniyle artık çekilsin, sen başbakan ol. Özkan buna cesaret edemiyor (ama 08.07.02’de DSP’den 61 milletvekilini de alıp istifa ederek YTP’yi kuracaktır). O sırada Ecevit de Prof. Haberal’ın 11.07.02’deki randevusuna gitmiyor ve ilişkileri tamamen koparıyor. DSP kaynaklı haberlere göre, bu randevuya gitseydi kendisine “iş göremez” raporu verilecek ve başbakanlıktan düşürülecekti (N. Ilıcak, Sabah, 14.04.09). Bilemem artık.

Ama şunu bilir ve bildiririm ki Ecevit, Demirel’in tam aksine, Derin Devlet’i açığa çıkarmak istemişti. Tamamen tesadüf eseri, 1974’te başbakanken bir “Özel Harp Dairesi”nin varlığından haberdar oluyor. 1 Mayıs 1977 Taksim katliamından sonra Cumhurbaşkanı Korutürk’e yazıyor: “… söz konusu örgüt, gerilla ve kontrgerilla savaşları için… 1974’e kadar Amerikalılardan mali destek görürdü… Bu örgüte [mensup kimi kişiler arasında] gördükleri eğitimi Türkiye’deki şiddet eylemlerinde kullananların bulunabileceği güçlü olasılıktır” (Ç. Yetkin, Tr’de Askerî Darbeler ve Amerika, s. 177’den Hürriyet, 04.02.78). Zaten kamuoyunda Derin Devlet’in “kontrgerilla” diye anılması da bu olay üzerine.

Bir de, 27.04.09 tarihli Milliyet’te Belma Akçura’nın fotokopisini yayınladığı belgeye bakın: 2000’de Ecevit Heybeliada Ruhban’ın açılması talimatını veriyor. Uygulatamıyor. Çünkü “Azınlık Tali Komisyonu” karşı çıkmıştır: “Okulun açılması milli politikamızın ve Milli Siyaset Belgesi’nin değişmesi anlamına gelir”. 07.12.62’de gizli bir kararnameyle kurulmuş olan bu “Komisyon” AKP tarafından 05.01.2004’te yine gizli bir kararnameyle “Azınlık Sorunlarını Değerlendirme Kurulu” haline getirilecek ve üyeleri arasında artık Genelkurmay, MGK ve MİT temsilcileri bulunmayacaktır (Hürriyet, 24.02.04). Zamanla çıkıyor bunlar. Yarın daha neler çıkacak göreceğiz. Yani: Şu anda bir sürü rezaleti bilmiyoruz.

Şu sıralarda adı “1 numara” olarak geçen S. Demirel tarafından gözaltına yolcu edilen Prof. Haberal böbrek ve karaciğer nakilleri uzmanı bir genel cerrah. Ama bunun ötesinde çok yönlü. Geçen gün kitaplarımı düzeltiyorum, elime Prof. Dr. Muhittin Özdirim’in “Ermeni Meselesi” adlı yazısı geçti. Makalenin bir numaralı dipnotu, Mehmet Haberal adlı yazara ait: “Bizler Unutsak Bile Tarih Unutur mu?” Bütün Dünya dergisinde çıkmış. Merak edip Prof. Özdirim’i google’ladım, eğer aynı isimde başka prof yoksa kendisinin “Sürücü Kursu Eğitim Rehberi” adlı bir eseri gözüküyor. Gazi Üniversitesi Trafik Planlama ve Uygulama Anabilim Dalı emekli öğretim üyesi. Makalenin çıktığı periyodik: Silahlı Kuvvetler Dergisi, yıl: 124, no. 384 (Nisan 2005).

Türkan Hoca olayının ortamı

Şahsen tanıdığım, İnsan Hakları Danışma Kurulu’nda birlikte çalıştığım, evimde ağırladığım, ciddi sevgi ve saygı duyduğum, idealist insan Türkan Hoca’ya gelince. Bu hasta halinde evinin basılıp aranması doğal olarak büyük tepki doğurdu.

Yalnız, ortam ilginç. O sıralarda ulusalcı kanat tıss. Çünkü günlükler ortalığa saçılmış. Sanıklar birbirini suçlamaya girişmiş. İstanbul’dan Cizre’ye arazi ve asit kuyusu kazılıyor. LAW silahlarından bombalara, kanlı giysilerden kemiklere kadar çıktıkça çıkıyor. Ceset parçalarının kime ait olduğunu anlamak için DNA testleri başlamış.

Bu ortamda Türkan Hoca’nın aranması haberi patlıyor. Bir heyecan damarı yakalayan medyanın manşetlerinde artık yok yok: İçleri burkan “Zeytinler acı olduğu için yiyemedim” diye bir gözaltı anısı (Milliyet, 17.04.09). Tutuklu eski rektör babanın biricik kızı’nın “Babam benim!” diye Facebook yazısı. İki kızı, kendisine, baba o zaman niye ses çıkarmadın demesinler diye bir ürolog profesörün gazeteye verdiği ilan (ikisi de Milliyet, 20.04.09). Askerî araziye fidan diken Toprak Dede’nin “Bize örnek olmalarından dolayı silahlı kuvvetlerimizin siyasi kadrolarımızı utandıracaklarına inanıyorum. Başka kelime bulamıyorum bugün, şey var ya, Ergenekon var ya, söyleyemiyorum o bakımdan” deyişi (Radikal, 20.04.09). “Prof. Haberal tutuklandı diye çocuğum ameliyat olamıyor” şikayetleri (Hürriyet, 29.04.09).

Arama olayıyla, Ulusalcı ekibe aniden bir Hayat Öpücüğü. Tekrar, Eyüp Sultan’a koşar gibi Anıtkabir’e koşmalar, tekrar toplu Cuma namazları gibi ikinci dalga Cumhuriyet Mitingleri başlıyor.

‘Gladio, saygın insanları seçer’

Bunlar benim için fazla şekerli. “AKP Doğan Grubu’na baskı yapıyor”a aklım erer, ama Türkan Saylan gibi birinin evinin aranmasına ermez. Hele de İslamo-faşist varakpârenin basın özgürlüğü adı altında bu idealist kadına hakaret yağdırmakta olduğu bir sırada. Eğer bunu AKP tezgahladıysa, intihara karar vermiştir. Olağanüstü tepki yaratacağı bu kadar belli bir işe hangi akıllı girişir?

Kim girişir’in ipucu, Emniyet İstihbarat Dairesi eski başkanı Bülent Orakoğlu’nun söylediğinde gizli gibi: (N. Düzel, Taraf, 21.04.09)

“Ergenekon operasyonunun yürümesini engelleyen güçler, devletin en üst katlarına girmiş güçlerdir… Ergenekon operasyonunu zayıflatmak amacıyla bunlar savcıları yanlış yönlendirebilirler”. Ve, daha önemlisi:

“… halk bu operasyonlara inanmazsa, Ergenekon operasyonu başarılı olamaz… Gladio, toplum içinde saygın insanları seçiyor. Çünkü kendine karşı bir operasyon yapıldığında, kamuoyu bu operasyona o saygın isim nedeniyle karşı çıkıyor”.

Yargıçlar AKP’nin adamı mıdır?
Başka bir şey daha var. Ev aramalar, gözaltılar için ek süre vermeler, tutuklamalar. Bunlara hükümetin polisi mi karar veriyor yoksa bağımsız yargı mı? Bu durumda Ergenekon yargıçları “AKP’nin adamı” mı oluyor?

Çok dikkat: Kimse bu söylediğimi “yargı kararları eleştirilemez” biçiminde anlamaya kalkıp benim bayramlık ağzımı açtırmasın. Gerçi bugüne kadar TCK 277 (yargıya baskı yapmak) ve 288 (adaleti etkilemeye çalışmak) bu eleştirileri engellemek için fütursuzca kullanıldı ama, bu kararları eleştirmek bir vatandaşlık görevidir.

Fakat yine çok dikkat: Ergenekon savcı ve yargıçlarına hakarete varan saldırıları yapanlar son kertede ikiyüzlü kişiler. Hrant 301’den mahkum edilince neredeydiler? DTP parça parça kapatılıyor; neredeler? “Atleti terli, nefesi hızlı” diye 14 yaşındaki bebeler örgüt üyeliğinden ağır cezada 3,5 yıl, 7 yıl alıyor (Radikal, 07.04.09), neredeler? İçlerinden tahliye edilen olunca müdür okula almıyor, duruşmaya gidince tayın saatini kaçıran çocuk aç yatırılıyor (B. Ersanlı, Bianet, 20.04.09), neredeler? Türkan Hoca’nın üzerine titrediği “çocuk” bu durumlara itilirken nerede o bülbüller? Utanmak bitti mi? Yok muydu?

Bazılarının kafası çok net. Ama ben onlar kadar zeki değilim; bilemiyorum. Tek bir şeyi net görüyorum:

Türkan Hoca’nın aranması ne kadar itici ise, “Ne Şeriat Ne Darbe” dedi diye 2007’de Emekli Org. Eruygur’un düzenlediği İzmir Cumhuriyet Mitingi’nde kendisini kürsüden konuşturmayanların şimdi onu bayrak ilan edip arkasında sipere yatmaları da bir o kadar tiksindirici.

Ve galiba işin özeti şu: Namuslu laikler AKP’ye vuracağım diye Ergenekon davasına vuruyorlar, ötekiler de bunu darbeyi örtmek için kullanıyorlar.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı