Genellikle Lenin’e atfedilen bir söz vardır: “Eğri bir çubuğu düzeltmek için tersine bükmek gerekir”. Tabii ki doğru, fakat fazla bükersen, düzelmek yerine bu sefer de öbür yönde eğriltirsin.
1 Şubat tarihli Radikal, “Öcalan’ın Agos’a mektubu üzerine” başlıklı makalemi yayınladı. Bunu 4 Şubat 2014 tarihli Özgür Gündem’de ele alan Ayşe Günaysu arkadaşımızın “Öcalan’ı eleştirirken eğri oturup eğri konuşanlar” başlıklı yazısının içine düştüğü durum, korkarım, yukarıdaki çubuk meselesinden ve bunun üstüne bir de meseleyi birisinden duyarak yazmaktan doğuyor.
Okumadan yazmak
Ben yazımda, ikisi de politika yapmakta olan Erdoğan ile Öcalan arasındaki bir paralelliğe işaret etmiştim: Erdoğan Diyarbakır’a Barzani’yi davet edip Öcalan’a rakip çıkardığında, bir telafi çabası içinde “Kürdistan” terimini telaffuz etti. Aynı şekilde, Öcalan da mektubunda bir yandan Gezi’yi ve 17 Aralık’ı (aynen Erdoğan gibi) darbe ilan ettikten ve “lobiler, paralel yapılar, cemaatler” söylemini (aynen Bese Hozat gibi) Ermenilere sıraladıktan sonra, bir telafi çabası içinde “Soykırım” terimini ardı ardına üç kere telaffuz etti.
Günaysu arkadaşımız diyor ki: “Agos yöneticisi Rober Koptaş’ın dediği gibi, Türkiye’de başka bir siyasetçiden duymayı hayal bile edemeyeceğimiz şeydi: Öcalan Türkiye’yi soykırımı tanımaya davet etmişti”.
Bir cümlede iki yanlış: 1) Rober Koptaş katiyen böyle bir şey söylemedi. Emin olmak için Agos’a bakınız: Agos; 2) Öcalan katiyen Türkiye’yi soykırımı tanımaya falan davet etmedi. Emin olmak için, bunu da Agos’a yolladığı mektubun orijinalinden kontrol edin: Agos. Demek ki, hayret ama, arkadaşımız yazısını yazarken ne Koptaş’ı okumuş, ne de Öcalan’ın mektubunu.
Dahası var: Taşnakların ABD’nin batısında çıkardıkları Asbarez Post’un 30 Ocak tarihli manşeti: “Ocalan Urges Turkey to Recognize Genocide” (Öcalan Türkiye’nin soykırımı tanıması gerektiğini söylüyor). Doğusunda çıkardıkları Armenian Weekly’nin 31 Ocak tarihli manşeti: “Ocalan: Turkey, World Should Recognize Armenian Genocide” (Öcalan, Türkiye ve dünya Ermeni Soykırımı’nı tanımalıdır dedi).
Söylenmeyeni yazmak
Asbarez’de tanıdığım yok ama A. Weekly’de var, aradım, manşet yanlış dedim. Cevabı aynen çeviriyorum: “Haklısın. Manşetimiz biraz yanıltıcı olmuş olabilir, ama metnin hiçbir yerinde Öcalan’ın Türkiye’yi jenosidi tanımaya çağırdığını yazmadık. Öcalan sadece Türkiye’nin ve dünyanın tarihle yüzleşmesi gerektiğini söyledi”. Ama manşet düzeltilmedi. Ermenileri yakından tanıyan bir arkadaşım daha aradı, ona da “Ama metindeki çeviri doğru; orada tarihle yüzleşmeye çağırdığını söyledik” demişler.
Taşnak organlarının tutumunu anlamak zor değil. Ermenilerde, aynen Türklerdeki gibi, “terim fetişizmi” var. Türkler “soykırım” terimini duyarlarsa kulaklarını kapatıyorlar, Ermeniler ise duymazlarsa. Bu yayınlar da okuyucuya duymak istediğini vermiş.
Kürt yayını Özgür Gündem gibi Ermeni yayını A. Weekly’nin de köşe yazarı olan Ayşe Günaysu’nun durumu ise daha karmaşık. Evet, Ermenilerde ve Türklerde olduğu gibi Kürtlerde de “terim fetişizmi” var, onlar da “Öcalan”ın hata yapabileceğini kabul etmiyor, Günaysu da okuyucuya duymak istediğini veriyor. Evet, çubuğu düzeltmek için bükmek var. Evet, bildiğini değil duyduğunu yazmak da var.
Ama galiba bir şey daha var: Bese Hozat’ın çok ayıp sözlerine (Radikal’de çıkan 1 Şubat yazımda anlattığım gibi) Öcalan’ın da katılmasını telafi etme çabası. Burada da Erdoğan ve Öcalan’la bir paralellik yok mu? Yoksa, Öcalan’ın söylemediği şeyi ona niye söylettirsin? İki ezilmişin ikisini de savunagelmiş bir Günaysu’nun, içlerinden birinin ötekine ayıp yapması sonucu düştüğü tatsız bir açmaz bu. Ben de aynı durumda kalabilirdim, ama uygulayacağım ilke her zamanki basit ilke olurdu: Mazlum hangisiyse onu savunmak.
Katılmadığın toplantıyı yazmak
Devam ediyor ve katılmadığı toplantıyı da yazıyor: “Aynı Baskın Oran (…) ‘2015 perspektifinden Hrant Dink suikastına bakmak’ başlıklı toplantıda 1915’in ‘soykırım’ olarak tanımlanmasına karşı çıkmış kişiydi.”
Soykırım terimine karşı olduğumu ve bunun sebeplerini çok yazdım. Anadolu’nun yüz yıldır kullandığı “Ermeni Kırımı”nı kullanıyorum. 1915 tam bir vahşetti, ama “soykırım” terimi hem halkımıza bu vahşeti anlatmayı son derecede zorlaştıran bir terim, hem de, ben bir akademisyenim, hukuksal/bilimsel olarak burada yanlış terim. Bu noktaya, toplantı videosunun tapesi gelince döneceğiz.
Toplantıya ve yazıya devam edelim: “[B. Oran] Sonuç bildirgesi olarak yayınlanması düşünülen talepler metninin (…) sonuç bildirgesi olarak yayınlanmasını engellemiş, metin Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi’nin bir bildirisi olarak yayınlanmak zorunda kalmıştı”.
Yine, hangi birini düzelteyim? Bir kere, Girişim böyle bir bildiri falan yayınlamadı. Siteler, mesela demokrathaber.net, toplantıyı haber yaptıklarında bu maddeleri de verdiler.
İkincisi, toplantıyı düzenleyen ve metni kaleme alan Sait Çetinoğlu orada söyledi: Üzerinde düşünülmesi için hazırlanmış 12 maddelik bir öneriler dizisi. Zaten adı da: “1915 Soykırımının Tanınması, Tazmini ve Türkiye Toplumunun Bu Utançtan Kurtulması Hakkında Öneriler”. Üstelik, ben kim oluyorum yayınlanmasını engelleyecek? Toplantı biterken okundu, oldu-bittiye getirilmek istenmedi. Birisi terim meselesi olmak üzere iki nokta hariç hepsine katıldığımı, sırf bununla ilgili bir toplantı yapılarak konuşulmasını önerdim. Toplantının özet notu, Yücel Demirer tarafından dakika dakika tutuldu.
Bir yazı “nerem doğru?” dedirtir mi bu kadar? Yazarın bir sorumluluğu vardır. Çubuğu düzelteyim derken insanların bilgileri bu kadar bükülmez. Ama derseniz ki, “Bizde yorum yapmak için bilgiye ihtiyaç yoktur” derseniz, ona hiç itirazım yoktur.