Önce haberi vereceğim, sonra bilgi sunacağım, arkasından da yorum yapacağım. Çünkü bu iş bu sırayla yapılır.
HABER-1: “Bölge partisi yerine Türkiye’nin partisi olmayı ön plana çıkaran HADEP, yeni programını Kürt sorunu üzerine değil; demokratikleşme, yoksulluk ve özelleştirme üzerine kuruyor” (Milliyet, 01.12.2001).
HABER-2: TBMM Başkanı MHP’li Ömer İzgi, seçim yasası için değişiklik önerileri hazırladı. Yüzde 10 barajın korunmasını ve bağımsız seçilebilmek için seçim çevresinde en az yüzde 50 oy almanın şart olmasını istedi. Önerilerinin temelinde “HADEP kaygısı” bulunduğunu da kabul eden İzgi, “Etnik, dinsel, mezhepsel azınlıkçı görüşlerin Meclis’e girmesine fırsat verilmemesi” gerektiğini belirtti (Cumhuriyet, 09.12.2001).
* * *
BİLGİ-1: Azınlıkların 3 tür hak talep ettikleri görülür (Will Kymlica, Multicultural Citizenship, Oxford, Clarendon Press, 1996, s.27-33):
1) Özel yönetim hakları: Bunlar, azınlığın kendini çoğunluktan tecrit etme yöntemlerinden biridir. En tipik örneği, bir federal devlet içinde federe devlet olarak örgütlenme talebidir. Devletler bu hakkı vermeyi pek istemezler, çünkü siyasal özerkliğin yanı sıra bir de topraklar ayrılırsa, bu iş ülkeyi parçalayarak kendi devletini kurmaya kadar varabilir.
2) Etnik/dinsel haklar: Burada da azınlık kimi konularda yasaların koyduğu kurallara uymamak ve böylece kendi farklılığını ileri sürerek çoğunluktan kendini ayırmak ister. Örneğin Kanada’ya göç etmiş bir Sih, başındaki türbanı çıkarmak istemediği için, kask giymeden motosiklet kullanabilme hakkı istemiştir. Bu tür hakları devletler, ancak, a) devletin ilk kurulduğu tarihte verilmiş “tarihsel haklar”dan ise; b) “sağlık” konusunda bir sakınca oluşturmuyorsa, ve c) “standartlaşmış insan haklarına” aykırı değilse vermeyi kabul edebilirler.
3) Özel temsil hakları: Azınlık, ülkenin yasama organında nüfusuyla orantılı temsil edilmediğine inanırsa, kontenjan talep edebilir. Örneğin Türkiye’de kadınlara, talep edilmeden, yönetim kurullarında CHP yüzde 20, DYP yüzde 10 kontenjan vermiştir.
“Olumlu ayrımcılık” diye anılan bu uygulama, yukarıdaki iki durumdan yüz seksen derece farklıdır: Azınlık burada kendini çoğunluktan ayırmak değil, tam tersine ona entegre olmak istemektedir. Çünkü amacı “benim” dediği topluma daha fazla katılabilmektir ve böylece “cemaat dışından” yönetilmeyi kabul etmektedir.
BİLGİ-2: Yunanistan, Kasım 1990’da, 163 sayılı yeni bir seçim yasası çıkarmıştır. Buna göre, “Partilerin, koalisyonların, bağımsız listelerin ve bağımsız adayların, seçilebilmek için, bütün ülkede geçerli oyların en az yüzde 3’ü kadar oy almaları” gerekmektedir.
Bu yüzde 3 baraj, hele Türkiye’dekiyle kıyaslanırsa, son derece medeni bir orandır. Ama, partiler için düşünüldüğünde. Oysa, burada bir art niyet vardır: Yunan partilerinin oyunlarından bıkan Türk azınlık, 1990’da bağımsız aday çıkarma yoluna başvurmuştur. Amaç bunu önlemektir; Türkleri parlamentoya sokmamaktır. Çünkü ülke çapında yüzde 3 demek 200.000 oy demektir ki, B.Trakya azınlığının tüm nüfusu 120.000 kadardır. Türklerin iki bağımsız milletvekili (S.Ahmet ve A.Faikoğlu) çıkardıkları 08 Nisan 1990 seçimlerinde dahi, bağımsız İkbal ve Güven listelerinin oy toplamı bile ülke çapında geçerli oyların binde 71’inden ibarettir (bu bilgi de bendenizin bir kitabından: Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, 2.Basım, Ankara, Bilgi Y., 1991, s.209-210).
* * *
VE, YORUM:
1) Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlar a) Federe devlet istemiyorlar; b) Özel etnik hak istemiyorlar; c) Kontenjan bile istemiyorlar. Bütün istedikleri, ülkelerinin parlamentosunda, aldıkları oy kadar temsil edilmek. Yani, demokrasi. Ama dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bir yüzde 10 baraj yüzünden bunu bile yapamıyorlar; zaten bu baraj da esas bunun için konmuş.
Şimdi bir de yerel yüzde 50 baraj öneren Sayın İzgi, acaba, yukarıda W.Kymlica’nın kitabından aktardıklarımı okumuş olsa, HADEP’in bu büyük ve hayırlı değişikliği geçirdiği bir sırada, Kürt kökenlileri katılım dışı bırakmanın Türkiye’nin çıkarına olduğunu düşünmeye devam eder mi?
2) Başkan İzgi, Batı Trakya’da uluslararası güvence altında azınlık haklarına sahip bulunan Türk cemaatinin parlamentoya bağımsız milletvekili sokmaması için Yunan milliyetçilerinin harcadıkları bu cansiperane çabaları bir “Türk” olarak herhalde tepkiyle karşılamaktadır. Peki, bu çabalara bir “milliyetçi” olarak sempati duymakta mıdır ki, uluslararası güvence altında azınlık haklarına sahip olmaları söz konusu olmayan Kürt kökenli yurttaşlarımıza TBMM’yi yasaklamak istemektedir?
3) En tatsız düşüncemi, en sona sakladım: “Ayrılıkçı” bile değil, “Azınlıkçı” görüşlerin engellenmesini isteyen Başkan İzgi, çoğunluğun yanında ülke yönetimine katılmak isteyen insanları sürekli dışlamanın en nihayetteki sonucunun, terörün tekrar başlaması olabileceğini hiç düşünmüş müdür? Nihayet, kediyi bile kaçamayacağı yerde sıkıştırıp dövsen yüzüne atlar.
Yoksa bu yeni barajlar, yine silaha sarılırlarsa yine derslerini veririz, anlamına mı gelmektedir?