Üç gün sonra, 23 Ocak Pazartesi günü, Ermeni yasa tasarısı Fransız Senatosu’na geliyor. İsmi: ‘Irkçılıkla Mücadeleyle İlgili Avrupa Birliği Hukukunu İç Hukuka Taşımaya ve Ermeni Soykırımının Tartışılmasını Önlemeye Yönelik Yasa Tasarısı’. İsmi bu ama, iki maddelik tasarıda ‘Ermeni’ kelimesi yok. Hapis ve parayla cezalandırdığı suç şu: “Fransız Ceza yasasının 211/1 maddesinde sözü edilen ve Fransız yasalarıyla soykırım olarak tanınmış suçları ölçüsüz derecede (outrancière) tartışmak veya önemsiz göstermek (minimiser).”
İki sigortalama çabası
Bu ismin ilk kısmı, Fransız hukukunun üstünde kabul edilen Avrupa hukukuna (yani AB Konseyi’nin 28 Kasım 2008’de ‘yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın cezalandırılması’nı talep eden kararına) gönderme yapıyor. Böylece AB hukukunun korumasına girmek ve ileride AB Adalet Divanı’na başvurulursa diye, şimdiden önlem almak istiyor.
İkinci kısmı Fransız yasalarına gönderme yapıyor: Basının özgürlüğü ve sorumluluğuna ilişkin, 1881 tarihli ünlü bir yasa var. ‘Belli bir ırk veya din kökenli gruplara kara çalma’yı (diffamation) cezalandırıyor. 1972’de, bu hüküm, ‘belli bir etnik gruba, millete, ırka veya dine mensup kişi veya gruplara karşı ayrımcılığa, kine veya şiddete tahrik etme’yi cezalandırmaya dönüştürülmüştü. 1990’da Gayssot Yasası bir değişiklik daha getirmiş, ‘Nürnberg uluslararası askeri mahkemesince tanımlanmış biçimiyle insanlığa karşı suçlar’ın varlığının tartışılmasını cezalandırmıştı. Fakat şu andaki tasarının sadece buna dayanması mümkün değil, çünkü Gayssot değişikliği sadece Yahudilerle ilgili. Bunun içindir ki Fransız Parlamentosu 29 Ocak 2001’de tek maddelik bir yasa çıkardı: “Fransa, 1915 Ermeni soykırımını açıkça tanır.” Tasarının isminin ikinci kısmı ‘Fransız yasalarıyla soykırım olarak tanınmış suçlar’ diyerek, işte bu 2001 yasasının korumasına girmek ve ileride Anayasa Konseyi’ne yasanın iptali için başvurulursa diye, şimdiden önlem almak istiyor.
Büyük çabalar sonucu oluşturulmaya çalışılmış bu ‘sigorta’lar, Fransa gibi ifade özgürlüğünün üzerine titreyen bir ülkede işe yarar mı? 1 Mart 2010’dan beri, Fransa’da yargılanan herkes, bizdeki mekanizmaya benzer biçimde, kendisine uygulanan yasanın anayasaya aykırılığını ileri sürebiliyor. Buna ‘Öncelikli Anayasallık Meselesi’ (Question Prioritaire de Constitutionnalité; QPC) deniyor. ‘Tartışma’ ve ‘ölçüsüz derecede önemsiz gösterme’ gibi terimler fevkalade bulanık iken, bu tasarının yasalaşması halinde, Anayasa Konseyi’nin, kaldıramayacağı bir QPC’ler çığı altında kalması fazlasıyla muhtemel.
Bernard Lewis = Orhan Pamuk
Üstelik, Ermeni soykırımı konusunda, Fransız mahkemelerinin objektiflik sicili fazla parlak sayılmaz. Çünkü ünlü doğubilimci Prof. Bernard Lewis “1915 soykırım değil, savaşın gaddar bir ürünüdür” dediği için, sıkı durun, Fransız Medeni Kanunu’nun haksız fiili cezalandıran 1382. maddesinden mahkûm edildi: “Başkasına herhangi bir zarar veren kimse, bu zararı tazmine mecburdur.” Çünkü bu beyanıyla, Lewis’in 1915 kurbanlarının torunlarını üzmüş olduğu kabul edilmişti.
Aynen ne gibi efendim? Aynen, “30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü” diyen Orhan Pamuk’un, ‘haksız fiil’den (T. Borçlar Kanunu Md. 41) mahkûm edilmiş olması gibi. Al Fransa’yı, vur Türkiye’ye.
Buraya kadar anlattıklarımın, ancak, Türkçede “fena halde kafayı takmış” diye anabileceğimiz insanların eseri olduğunu kabul etmek lazım. Neden takıyorlar? Ataları hunharca katledildiği için mi? Sadece ondan değil. Fransa gibi bir ülkede ifade özgürlüğünü hadım etme riski taşıyan bir yasayı çıkarma inadı sadece ondan olmaz. Lafı uzatmayayım. Fransa’yı iyi izleyen Cengiz Aktar’dan edindiğim, tasarının Senato’dan geçmesine destek amacıyla hazırlanmış, altı imzalı bir metin var. Burada, Erdoğan’ın meşhur ‘Cezayir’ lafı başta olmak üzere, devlet büyüklerimizin incileri sıralanmış. Arkasından da, Fransa’daki kimi ‘eylem’ler. 53 parça. Bunlardan sadece Ermeni anıtlarına saldırıları buraya alayım:
“Ermeni soykırımına adanmış anıtlara saldırı” (Nisan 2002, Alfortville ve Grenoble). Gomidas anıtına defalarca Türk bayrakları asılması (Nisan sonu, 2003, Paris). Ermeniler adına dikilmiş taşın eşcinsellere hakaret yazılarıyla donatılması (11 Nisan 2005, Marsilya). 1915 kurbanlarının anısına dikilmiş anıtın daha açılamadan saldırıya uğraması (17 Nisan 2006, Lyon). Ermeni anıtındaki bronz heykelin çalınması (14 Ekim 2006, Chaville). 18 Ermeni mezarının tahrip edilmesi (26 Kasım 2006, Marsilya). Ermeni anıtına saldırı (25 Ağustos 2007, Lyon). Ermeni Noel günü Ermeni Apostolik Kilisesi’ne yapılan bomba ihbarı yüzünden kilisenin boşaltılması (6 Ocak 2008, Paris). Ermeni soykırımı anıtının üzerine küfürlü yazılar yazılması (11-12 Mayıs 2008, Lyon). Ermeni anıtının saldırıya uğraması (5 Haziran 2010, Avignon).
Bunlara, tasarıyı getiren Bn. Valerie Boyer’ye gönderilen iltifatları da ekleyebiliriz. Sadece Türkçe olanlarını yazıyorum ama, editörlerim nasıl basacak bilemiyorum tabii: “Valerie Boyer bir trafik kazasında öleceksin. I f… you okey I f… you. Keşke o gece prezervatif kullansaymışımda anan senin gibi bi kevaşe doğurmasaymış.” “A.. kodum o… a… kına yak.” “Ermenilere soykırım yapmadık ama Fransızlara bu gidişle yapacağız herhalde.” “Valerie gel ben sana bir soykırım gösterimm azın açık kalsın.” “Ben Türküm, sen de o…sun.”
Ermeni provokasyonu olmasın?
“Acaba, bu ‘eylem’lerden bazıları, provokasyon amacıyla Ermeni örgütleri tarafından yapılmış olabilir mi?” sorusu geldi aklıma. Eh, ne de olsa, 12 Eylül’ü yapabilmek için kaç şehirde Alevileri Sünnilere katlettirmişlerin, yargıç ve savcıları ‘bilinçlendirmek’ için evlerinin önünde bomba patlattırmışların (Korg. Altay Tokat), askerlerden sakallı timler kurup PKK kıyafeti giydirmişlerin (Alb. Erdal Sarızeybek), “halkın mukavemetini artırmak” için 1964’te Kıbrıs’ta Bayraktar Camii’ni yaktırmışların (Org. S. Yirmibeşoğlu) ve hepsini bir kenara bırakınız, 6-7 Eylül’ü yapabilmek için Selanik’teki Atatürk evini bombalatmışların (yine S. Yirmibeşoğlu) ahfadıyız. fiüphelenmek hakkımızdır.
not: Hrant cinayetinde de örgüt çıkmadı ya, helal olsun Bağımsız ve Tarafsız Türk Yargısı’na.