Baskın Oran

Tanilli’nin kitabı ne işe yarar: alternatif ideoloji üzerine notlar

Önce, biraz ukalalık yapmak zorundayım; lütfen idare ediniz. Bunlardan en azından bir bölümünü daha önce yapmışımdır, onun için fazla yabancı gelmeyecektir.

Alternatif ideoloji, adı üstünde, mevcut üretim biçimine ve onun egemen ideolojisine karşı çıkan ideolojidir. Burada egemen ideoloji tez’dir, alternatif ideoloji antitez’dir, bu ikisinin çarpışmasından ortaya çıkacak yeni düzen sentez olur.

Alternatif ideoloji eğer sağlam ekonomik temele dayanıyorsa ve kitlelerin ihtiyaçlarına cevap getiriyorsa, egemen ideolojiyi bir süre sonunda yerinden edip onun yerine geçebilir. Örneğin kapitalizm, uzun bir süreç sonunda, feodal üretim biçimini ve onun ideolojisi olan din’i yerinden etti ve din’in yerine milliyetçiliği getirdi. Sonuç, ulusal kapitalizm oldu.

Bazen, alternatif ideoloji egemen ideolojinin yerine geçemez. Ama haklı eleştiriler getiriyorsa, onu en azından ciddi biçimde sarsarak kusurlarını düzeltmeye zorlar ve sonuçta ortaya daha iyi bir düzen çıkartır. Örneğin, Marksizm 19. Yüzyılın ortasında kapitalizme alternatif ideoloji olarak çıktı ve sonuçta kapitalizmin çok daha insanileşmiş biçimi olan, kitlelere o zamana kadar sahip olmadıkları (ve alternatif ideoloji olmasaydı, sahip de olamayacakları) önemli haklar getiren sosyal demokrasinin ortaya çıkmasına yol açtı.

Peki, Marksizm’in kendisi ne oldu? Amaç, insanın içinde doğuştan bulunan iki temel kavramın (mülkiyet ve özgürlük) sömürüyü sürdürmek için kullanılmasını önlemek iken, yarı feodal düzenden gelen Sovyet uygulaması bunları tamamen reddetti. Aksine, Komünist Parti yüksek yöneticilerini ilahlaştırdı ve onları, devreden çıkartılan emekçilerin  yerine oturttu. Sonuç, SSCB’nin batması oldu.

Bu batışla, zaten 1970’lerde çokuluslu şirketler, 1980’lerde de iletişim devrimi sayesinde artık ulusal devlet sınırlarını aşarak tüm dünyayı pazar haline getirmeye başlayan kapitalizm tamamen rakipsiz kaldı. Ulusal kapitalizm, uluslararası kapitalizm’e (diğer adı: Küreselleşme) dönüştü. Bu yeni üretim biçimi, 19. Yüzyıl ortasının aksine, sermayeyi güçlendiriyor ama emek faktörünü güçlendirmiyordu; vize vb. uygulamalarla yerine çivilenmiş kitlelerin gücü azaldı, artık bankamatiklerden bile transfer edilebilen sermayenin gücü yükseldi. Bu ortamda, bir zamanlar Marksizm’in zoruyla sosyal demokrasinin getirdiği haklar (emeklilik, sağlık güvencesi, vb.) kitlelerden teker teker geri alınmaya başladı (Thatcherizm, Özalizm, vb.).

Bu durumda, 19. Yüzyıl ortasında (yani Marksizm’in doğduğu yıllarda) geçerli ortam aynen 2001 yılında da tekrarlanıyor: 1) Sermayenin tekelleşmesi ve yayılması; 2) İşsizleşme ve fukaraşma.

* * *

2001’de tarihin tekerrür etmesinin bir 3. maddesi daha var: Aynen 19. Yüzyıl ortasındaki gibi, 2001’de de bir alternatif ideoloji yok. Zaten olmadığı içindir ki, 19. Yüzyıldaki başka bir olay bugün aynen tekrarlanıyor: Umutsuz kitleler kör teröre başvuruyorlar. Herhangi bir siyasal amaca yönelmeksizin, sadece içlerini soğutmak için tahrip ediyorlar. Şu basit farkla ki, o zaman işsizleri işten çıkarmanın simgesi makinelere sabolar atılıp sabotaj yapılıyordu, bugün uluslararası kapitalizmin simgesi New York gökdelenlerine uçaklar atılıp sabotaj yapılıyor.

Burada, geliyoruz Tanilli Hoca’nın kitabına. “Değişimin Diyalektiği ve Devrim – Marksizm Üstüne Yeni Düşünceler” bir yanıyla eski bir kitap: Geminden boşanmış kapitalizmin insanlık açısından nasıl bir tehlike olduğunu tekrarlıyor. Ama diğer yanıyla çok yeni: Batı ülkelerinde başlamış çok önemli bir akımın Türkiye habercisi. 2 anlamda:

Birincisi, bu umutsuzluk ortamında umut ışığını öne çıkarma anlamında. Öyle, “Tarih’in Sonu”  gibi saçmalıklarla insanlığın uyutulması mümkün değil. Çünkü “sömürü” denen şey devam ettiği sürece, onun temsil ettiği tez’e Marksizm türünden alternatif ideolojilerin temsil ettiği bir antitez mutlaka çıkacak. Nasıl Sanayi Devrimi’nin ilk başlarında emek faktörü çok zayıfsa ve sonradan Marksizm’i doğurarak haklarını almışsa, yaşadığımız üçüncü sanayi devriminin bu ilk aşamasında da zayıf. Alternatif ideolojinin formüle edilmesi parmak şaklatır gibi olmuyor. Kitlelerin çileleri dolmaya başlayınca oluyor.

İkincisi, Marksizm’in bir alternatif ideoloji olabilmesi için, değişim geçirmiş kapitalizm karşısında değişim geçirmesi ve günümüzde yeniden yorumlanması gerektiği anlamında. Türkiye’de bu konudan hep korkuldu. SSCB uygulamasını eleştirmek solcular tarafından hep Marksizm’e çamur atmak olarak algılandı. Bu açıdan, SSCB’nin dağılması yararlı bir gelişme. Hem artık bu korkunun nesnesi kalmadı, hem de bu uygulamanın hatalarından yararlanarak bu alternatif ideolojiyi güncelleştirmek mümkün artık.

Tanilli Hoca oturduğu yerden, ortalıkta uçuşanları, ortalıkta koşuşanlardan daha sağlam gözlemliyor. Birey’i odak noktası aldığını iddia eden, ama bugün sadece metâ’yı yani para kazanmayı odak yapan uluslararası kapitalizmin bu çelişkisine dikkati çekiyor.

Yarın ortaya şu çıkacak: Nasıl 20. Yüzyılın başında ulusal kapitalizm artan ulusal fukaralaşma sonucu ürettiğini satamayınca Marksizm’in etkisiyle Keynesciliğe başvurdu ve kendini öyle kurtarabildiyse, 21. Yüzyılda artan uluslararası fukaralaşma sonucu ürettiğini yine satamayacak olan uluslararası kapitalizm bir tür “Uluslararası Keynescilik”e başvurmak zorunda kalacak ve onu buna zorlayan da yine Marksizm olacak. Marksizm’in yeni yorumu olacak. Birey de ancak o zaman tahtına oturacak.

Bu yeni yorum da, Tanilli Hoca’nın kitabı gibi kitapların omzuna basarak yapılacak.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı