Baskın Oran

Soykırım: Hukuk terimi mi, cins isim mi?

Fransa meclisi genel kurulunun, 1915 olaylarının soykırım olmadığı yönündeki ifadelerin suç sayılmasına yönelik kararı düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir mi?

Aynı ideali taşıyanların aynı konuda ürettiği iki belge bazen birbirinden çok farklı olabilir. Çünkü bu ‘aynı’ insanların temel zihniyetleri çok farklıdır. Son bir yıl içinde iki kere yaşadık. Birincisi Kürtlere, ikincisi Ermenilere ilişkin oldu.

Birinci ‘ikiz bildiri’ olayını daha önce yazmıştım (‘1 Değil 2 Özerklik Metni Var’, Agos, 31.12.2010). İkinci ‘ikiz bildiri’ olayını Ermeni meselesine ilişkin ve daha yeni yaşadık. ‘Hrant’ın elinde yetişmiş’ diyebileceğimiz, çoğu genç, 7 Türkiyeli Ermeni (A. Dink, G. Paylan, H. Bağdat, M. Esayan, S. Çekmen, T. Nalcı, T. Bebek), iki hafta kadar önce ‘Türkiye İnkâr Hakkının Peşinde’ başlıklı bir bildiri yayımladı (/turkiye-inkar-hakkinin-pesinde-223.html). Burada mealen şu deniyordu: 2006’da 9 Türkiyelinin Liberation’da yayımlatarak savunduğu şey ve Hrant’ın ‘soykırım’ sözcüğünü kullanmama tercihi bundan çok farklıydı. Ve şöyle bağlıyordu: “İnkârdan beslenen bu ifade özgürlüğü söylemi buram buram riya kokuyor. Kokuyu almıyor musunuz?” Değil kokuyu almak, kokuyu görüyoruz ve tutuyoruz bile.

Aynı konuda yayınlanan ikinci bildiri İHD İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon imzasını taşıyordu (www.ihdistanbul.com). Burada, ‘Fransız Parlamentosu’nu Bırakalım, İnkâra Karşı Sesimizi Yükseltelim’ başlığı altında mealen şu deniyordu: “Soykırımın inkârı, ifade özgürlüğünden yararlanamaz. Tasarıya karşı çıkanlar, 2006’da bu tür yasalara karşı çıkmış olan H. Dink’in anısına dayanıyorlar. Dink’in bugün ne düşünüyor olacağı konusunda kimse kehanette bulunamaz.”

Fark olursa, bu kadar olur

İki metnin ‘bir tek Allahları bir’. İstanbul İHD’nin metni, ciğeri yanmış diasporanın çok tanıdık öğelerini tekrarlıyor:

1) 1948 BM Soykırım Sözleşmesi tarafından getirilmiş bir hukuk terimi olan soykırım sıradanlaştırılıyor. Çünkü artık bir cins isim. Nasıl Gillette’ten jilet, ‘suni tahta’dan sunta oluşmuşsa. Artık her türlü katliam için kullanılıyor ve terim olarak yozlaştı. Mesela Azeriler, 613 sivilin öldürüldüğü Hocalı katliamına ‘Xocalı soyqırımı’ demekte. İsterseniz Google’a bir de ‘ağaç soykırımı’, ‘köpek soykırımı’ veya ‘balık soykırımı’ diye girip bakın.

2) Böyle bir ‘cins isimleştirme’nin sonucu vahim: Soykırım’ı övme, savunma, hoşgörme, mazur/hafif gösterme türünden rezillikler ile soykırım’ın tartışılması aynı poşete yerleştiriliyor. İHD İstanbul bildirisi Fransızlardan daha keskin. Mayıs 2011’de tasarıyı Senato gündemine almayı reddeden Hyest Raporu “ ‘1915 soykırımının varlığına karşı çıkma’ (contestation), tartışmalı bir kavramdır, inkâr’dan daha geniştir ve yoruma açıktır. Soykırımı illa inkâr etmeden de, ‘tartışma’ anlamına gelebilir” demişti.

Dikkat ettiyseniz, soykırım olduğuna yetkili bir yargı organınca karar verilmesi meselesine vs. hiç değinmiyorum; beni esas ilgilendiren şu: Şimdi Türk ulusalcıları kalkar, “Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı çıkmak [contestation], bu devletin ve milletin temeline dinamit koymaktır; mutlaka cezalandırılmalıdır” derse ne halt edeceğiz? Yahut da “Ne yani? TCK 301 ve 305’i kaldıralım da vatan hainlerinin önünü mü açalım?” derlerse? 305’i de duymuş muydunuz? 3-10 yıl arası hapis ve ‘on bin güne kadar’ adli para cezası gerektiren 305 suçunu tanımaya yardımcı olmak için, maddenin TBMM’den geçen gerekçesi iki örnek veriyor: “Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi veya Ermenilerin soykırıma uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının yapılması gibi.”

Hrant ne demişti?

“Bu yasa geçerse Paris’e Concorde Meydanı’na gideceğim, bir taşa çıkacağım ve yüreğim yana yana ‘Soykırım olmadı!’ diyeceğim. Ondan sonra Kızılay’a geleceğim, Güven Parkı’nda bir taşa çıkacağım, ‘Soykırım oldu!’ diyeceğim.” Hay ağzını öpeyim be Hrant! ‘Lakonik’ tabir edilen özlü anlatım anca bu kadar olur!

İfade özgürlüğü denen meretin ne olduğunu izah edebildim mi efendim, yani Hrant izah edebildi mi?

not: Tasarıyı getiren Valerie Boyer’ye “Çocuklarını öldüreceğiz” diye mesaj yağıyormuş. Helal olsun bu yeni Türk ulusal sporuna; kendini haklıyken rezil etmenin formülünü derhal bulduğu için. Helal olsun Türk devletine de; bu tür rezillikleri Türk yargısında cezalandırmayıp yüreklendirdiği için.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı