Sınav mevsimi geldi. Okula veya mesleğe kapağı atmak için küçüğü-büyüğü ha babam giriyor. Bakın, size cennet ülkemizde yapılan sadece merkezî sınavları yazayım, eksiği vardır fazlası yoktur: AİONYS, DBPGYS, DİBPYBYS, DMS, EMİGMPGY, GYS, İMYYS, KBYS, KPSS, MTSAS, MYSS, OKS, ÖSS, ÖYOOGS, PÜD, PYBS, PGY, SBS, YÖKYKGMGYS (bkz.)
Dinciler ve MİT’çiler
İyi de, okulu kazanıp ne olacak? Girip ne öğrenecekler? Mesela İngilizce yazılı sınavında soru: “7. sözde anlatılan hakikatlerle ilgili aşağıdaki eşleştirmeyi yapınız: 1) Ölüm; 2) Zaman; 3) İnsanoğlunun pek çok şeye gücü yetmemesi; 4) İnsanoğlunun isteklerinin çoğunu elde edememesi; 5) Hayattan sonraki yol için bilet”. Cevaplar şöyle: a- Sabır ve Tevekkül; b- İbadet ve Takva; c- Şükür ve Dua; d- Allah’a ve Ahirete iman; e- Allah’ın kendini eserleriyle tanıttırması” (Radikal, 09.06.09).
Öğrencilerimden birinin girdiği MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) yazılı sınavında Türkçe kompozisyondan sonra yapılan, tüm sorulara “a- Evet; b- Hayır” biçiminde cevap istenen ve cevapsız soru bırakılması halinde sınavın iptal edilmesine yol açan “karakter analiz testi”nden: “Allah’a inanıyor musunuz?”, “Son inen kitabın en iyisi olduğuna inanıyor musunuz?”, “Peygamberin Miraç’a vardığına inanıyor musunuz?”, “Filmlerdeki aşk sahnelerinden rahatsız olur musunuz?” (yazılı sınav: 9 Temmuz 2008.)
“Hiç kimse din, vicdan, düşünce, kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz” diyen Anayasa md. 15, 24 ve 25’e açıkça aykırı bunlar. “Sinirlenip sinirlenmediğini anlamak için sorduk” deseler, sınav yazılı ve evet-hayır’lı.
Aynı kurumun sözlü sınavından bir soru: “Dayton Anlaşmaları sonrasında Sırp ve Boşnaklar için gönderilen arabuluculuk heyetinin başında kim vardı?” Bu sorunun cevabını bilecek olan civan gelsin de…, artık gerisini söylemeyeyim Ahmet Abim kızacak.
Başka bir soru: “Ermeni iddialarının hukuki dayanağı nedir?” Adayın cevabı alabildiğine doğru: “BM Soykırım Sözleşmesi sayılabilir ama geriye yürümediği için bu konuda bir hukuki dayanaktan bahsedilemez”. Soran komisyon üyesi “Yanlış!” diyor; “91 yılında yayınladıkları bildiridir!”. Herhalde, 23.09.1991 tarihli “Bağımsızlık Bildirgesi”ni kastediyor. Adayın buna cevabı çok öğretici: “Olaydan 80 yıl sonra kendi kendilerine yazıp yayınladıkları bildiri hukuki dayanak teşkil edemez”. Bu kurum Ermenistan’la ilişkilerimize yön verenlerden biri (sözlü sınav: 02 Aralık 2008).
İlkokuldan itibaren durum
Peki, bu kadar önemli bir kurumda böyle durumlar nasıl olabiliyor? Çok basit: Hani şu sıralar öğrencilerimizin girebilmek için kendilerini paraladıkları okullar var ya, bu insanlar oralarda yetişiyor. Daha önce bana Özür Kampanyası’na katılmaktan çekindiği için yazıp özür dileyen, son derece modern düşünceli bir öğretmen var. “Bu akşam Habertürk’teki programın sonuna yetiştim. ‘Türkiye’de çok iyi şeyler oluyor’ dediniz. Ben karamsar olmamaya çalışıyorum” diyor ve anlatıyor:
“Türkçe öğretmeni arkadaşım kapıya ‘Türkçe konuşmayan giremez’ yazdı. Bilgisayarların ekran koruyucuları dalgalanan Türk bayrağı. İstiklal Marşı okuma yarışmaları yapıyoruz”. Bilmem kaçıncı küme maçlarında bile okuyoruz elhamdülillah!
Devam ediyor: “Müfettişler ikinci sınıf öğrencileri için ‘Gençliğe Hitabe’yi de yavaş yavaş öğretmeye başlayın hocam’ diyor. Okulumuzun dış cephesindeki bayrak resminin altında ‘Yere düşmedikçe son kuzu, bu bayrak düşmez yere” yazılı. Geçenlerde anasınıfından mezuniyet töreninde 10. Yıl Marşı eşliğinde sahnede minikler asker gibi yürüdüler. Bir tanesi göğsünden Türk bayrağı çıkardı. Tek tesellim, o çocuklardan birinin gelip bana şunu söylemesiydi: “Bütün dünyada savaşlar biterse benim de askere gitmeme gerek kalmaz di mi örtmenim?”
Atatürk tapınağı
Mektuplaştığım başka bir öğretmenin anlattıkları da tıpatıp aynı. Okulunu şöyle tasvir ediyor: “Küçük bir Atatürk tapınağı. Girişin karşısında Atatürk büstü. Yanında, Atatürk ilkelerinin yazılı olduğu bir köşe. Duvarın kalan kısımları Kurtuluş Savaşı ve Meclis resimleri. Koridorun başında devasa bir ‘Türk Büyükleri’ panosu. Üst kata çıkan merdivenlerin tam karşısında yine devasa bir Atatürk posteri. İki yanda Atatürk ilkeleri ve devrimler. Üst katta küçük bir ‘Türk Büyükleri’ panosu daha (aşağıdakilerle yukarıdakiler birbirini tutmuyor), bir de ‘Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’ adlı pano. Geçen gün biçki-dikiş kursu bitirme töreni yaptık. Kaymakam, jandarma komutanı ve bazı parti temsilcileri katıldı. Önce Atatürk ve şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunduk, sonra hep bir ağızdan İstiklal Marşı söyledik”.
Şimdi bütün bunlar ayin değil de ne? Türkiye’yi laikleştiren adamı tanrılaştırmak değil de nedir bütün bunlar? Laik Türkiye?
Bir başka öğretmenden geçenlerde aldığım mektup, kimi meslektaşlarının incilerini yansıtıyordu. Şunları, çocuklarımızı yetiştiren kişilerin kafa yapısı açısından okuyunuz:
“Orhan Pamuk’u asla affetmem!” (müdür yardımcısı, 32). “12 Eylül oldu, iyi oldu, yoksa günde on kişi ölüyordu!” (okul müdürü, 42). “Ne Mutlu Türk’üm Diyene demek istemeyen bir Kürt öğrencimi dövdüm!” (eski müdür, 42). “Aleviler Müslüman değil ki!” (müdür yd.). “Af çıkardık deyip, hepsini toplayıp öldürmeli!” (Alevi, 48). “Mustafa filminde Atatürk’le dalga geçiyorlarmış!” (kadın, 24). “Bu adamın elinden soyadını almak lazım!” (Ahmet Türk hakkında). “Yakında sınıflardaki Türk bayraklarını indireceklermiş!” (tarih öğretmeni, kadın, 45). “Andımız kaldırılırsa ülke bölünür; ağbim öyle söyledi!” (Fen bilgisi öğretmeni, 23).
Lütfen şunları da, çocuklarınızı yetiştiren öğretmenlerin bilgi düzeyi açısından okuyunuz: “Kürtçe diye bir dil yok ki!” (kadın, 23 yaşında). “Danone’nin içinde bir madde varmış, Türklerin genetiğini bozuyormuş” (kadın, 24). “Aaa, Hrant Dink Türkiye’de mi yaşıyormuş?” (Eğitim-Sen üyesi). “Üniversiteden beri hiç kitap okumadım” (müdür yd.). “Hiç tiyatroya gitmedim” (müdür). “Yozgat’ta bir ormanda Amerikalı bir turistin kavanozla hastalıklı kene döktüğünü görmüşler!” (şimdi emekli).
-de, da’yı öğrenin, ben razıyım
Şimdi, bu örnekleri okuyan bazıları sinirlenecek: “Ne varmış? Tabii ki Türklük öğretilecek çocuklara! Ya ne öğretecektik? Kürtçülük mü? İslamcılık mı?”
Sevgili öğretmenlerim, sanıyor musunuz ki çocuklar “Kürtçülük” ile “İslamcılık”ı “Kemalist eğitim” sandığınız bağnazlığından almıyorlar? Bir düşünün: O devasa “Türk Büyükleri” panolarına eklemlenen “Ne Mutlu Türk’üm Diyene demek istemeyen bir Kürt öğrencimi dövdüm!”ler Öcalanları, “Orhan Pamuk’u asla affetmem!”ler Samastları yaratmadı da, Yozgat ormanlarına hastalıklı kene döken “dış mihraklar” mı yarattı? Ne olur olayın farkına varın artık.
Bir de, ne olur, bir miktar Türkçe imla öğrenin (bu söylediğim üniversite hocaları için de geçerlidir). Yıllardır, Atina’dan Nikolaos Uzunoğlu’yla, 1964’te ailesiyle sınırdışı ettiğimiz İstanbullu Aris Kyriazis’le, Paris’ten Herman Akdağ’la, Ottowa’dan Haik Misakyan’la, hele de Venedik’ten Boğos Zekiyan’la mektuplaşıyorum. Adamlar bir tek -de, -da hatası yapsınlar, dişimi kıracağım. Öğrencilere ne biliyorsanız onu öğretiyorsunuz; yazıktır yahu.