Dünyanın en korkunç silahlarına sahip olduğu halde neden önce ABD silah denetimine tabi olmuyor? Bu sorunun cevabı kolay: Bu dünya, özellikle 11 Eylül’den sonra, güçlünün hukukunun ve yalnızca güçlünün hukukunun geçerli olduğu bir yer.
Bu, çok acayip değil. Acayip olan şu ki, kimse kalkıp da ABD’ye şunu demiyor: “En korkunç silahların en büyük stoku sende. Üstelik, atom bombasını şimdiye kadar bir tek sen insanların üzerine attın. Şimdi hangi yüzle bir azgelişmiş ülkenin silahlardan arındırılmasını isteyebiliyorsun? Asıl, Washington silahsızlansın!”
ABD’nin lehine olan bir husus varsa, o da şu: Yukarıdaki son cümleyi söyleme onuru, ABD’nin eski başkanlarından Jimmy Carter’a nasip oldu.
* * *
ABD’nin ekonomik durumu bir süredir iyi gitmiyor. Dış ticaret açığı yılda 150 milyar doları buluyor. Türkiye’nin bütün dış borcundan fazla olan bu açık, yalnızca 2002’nin ikinci çeyreğinde 130 milyar olarak gerçekleşti (Cumhuriyet, 13.09.2002). Bunu ABD, ülkesine yapılan dış yatırımlarla kapatıyordu. Şimdi bu yatırımlar güvensizlik ortamı ve şirket skandalleri yüzünden büyük bir inişte. Piyasayı canlandırmak için yıllardır faiz hadleri düşürülüyor. 12 kere düşürüldü, olmadı. Son olarak bu ay, iki yıl önce yüzde 7 olan faizi 1,75’e indirildi.
Faiz hadleriyle oynamanın yetmediğini gören ABD daha “radikal” yöntemlere başvuruyor. Zurnanın zırt dediği delik burada: Bir yandan SSCB’nin boşluğuna yerleşmek, bir yandan da kendi durumuna çare bulmak için klasik emperyalizme (yayılmayı silahla desteklemeye) geri dönüyor.
Bunun fırsatını 1990’ların ortasından beri kolluyordu. Ancak 11 Eylül’le yakalayabildi ve sonuna kadar kullanmak istiyor. Bush’un amacı; bir yandan daha fazla silah yapıp/tüketip sınai üretime lokomotiflik yapmak, bir yandan da Orta Doğu petrolünü tamamen ele geçirip akaryakıtı ucuzlatarak piyasayı canlandırmak. Bunu Marksistler söylemiyor; liberal iktisatçılar söylüyor (örneğin Güngör Uras, Milliyet, 09.11.2002).
Böylesine insanlık dışı bir projeyi yürüten devletin, kendini hiç olmazsa bir miktar haklı çıkaracak bir noktada durması lazım. Oysa, ne Afganistan’da kimseyi yakalayabildi, ne BM’de istediği kararı çıkartabiliyor, ne de şimdiye kadar tutukladığı ve Guantanamo üssünde hayvani koşullarda prangaya vurduğu insanların 11 Eylül’le ilişkisini kanıtlayabiliyor. Bütün savunması, bozuk bir plak: “Uluslararası teröre karşı savaşıyoruz!”.
Bu yüzden, tek umudu, Saddam’ın bir hata yapması. Bu da olmadığı için, böyle bir hatayı “imal etmek” için uğraşıyor: Son bir-iki gün içinde Irak bataryalarını bombalamaya yeniden başladı. Gerekçe: “Uçaklarıma ateş edildi!”. Saldırı ne zaman başlayacak diye titreyen Irak, durup dururken kalkıp ABD jetlerine ateş edecek!
Son zamanlarda ülkesinde savaş aleyhtarı gösteriler artan ABD’nin bizzat kendi halkı için hazırladıklarına bakınca, önce kimin silahsızlandırılması gerektiği ortaya çıkıyor: Yönetim, toplu gösterilere artık “valium” gibi sakinleştirici ilaç sıkarak (Cumhuriyet, 27.09.2002) ve daha “gelişmiş” kimyasallar kullanarak müdahale edecek. New York Times’ın yazdığına göre köreltici projektör, tiksindirici koku, yoğun duman, süper yapıştırıcı, katılaşan köpük, kaygan yağ ve Moskova’daki Çeçen tiyatro baskınında kullanılan fentanil gazı dahil olmak üzere bir dizi kimyasal uyuşturucu konusunda araştırma yapılması için Pentagon harekete geçti.
Bu durumda, “dışarıya” karşı hazırlanan silahların “daha etkili” olması doğal. Saddam’ın kimyasal silahlarını öne süren ABD’nin, “öldürmekten beter eden” ve uluslararası silah anlaşmalarını hiçe sayan kimyasal silahlar hazırladığı bütün gazetelerde. Bir yandan, tanesi 25.000 dolara çıkan uydu bağlantılı JDAM bombaları stoku yapmak için tüm silah fabrikaları “günde 3 vardiya” çalışan ABD (Cumhuriyet, 04.10.2002), şimdi de İngiltere’yle kör eden veya sersemleten lazer ve insan derisinde yanığa yol açan mikrodalga sistemleri üretimini görüşüyor. Observer’a göre, ışık hızında görülmez enerji dalgaları, deri altındaki su moleküllerini kaynamaya geçirecek ve insan derisini iki saniyede 130 derece santigrat ısıtabilecek (Radikal, 04.11.2002).
Olsun, ABD yine de özgür ülkedir, hiç olmazsa haber alma özgürlüğü vardır diyorsanız, dinleyin: Pentagon, “Tam Bilgi Gözetim Programı” adı altında “devrimci bir bilgi sistemi” geliştiriyor. Başında, tanıdık bir isim var: 80’lerde düşman İran’a gizlice silah satıp bunun parasıyla Nicaragua’daki meşru hükümete karşı savaşan Contra’ları desteklemek gibi “cin” bir fikri uygulamaya koyan, ama “İrangate” adı verilen skandal sonucu fena yakalanan emekli amiral John Poindexter. Sayın amirale göre, “terör örgütlerinin siberuzayda bıraktıkları izleri yakalamak için” milyarlarca işlemi tarayacak bir bilgisayar programı geliştirildi. Bildirildiğine göre, kurulacak sistem, ABD’nin tüm evrendeki internet trafiğini dinlemek için çalıştırdığı ve ticari casusluk için de rahatlıkla kullanılabileceği için AB tarafından da yoğun eleştiriye uğrayan “Echelon”a taş çıkartacak.
Fakat yine de, bir ülkedeki rezaleti minimuma indirebilecek tek şey, o ülkedeki saydamlık. Amerikan Hak ve Özgürlükler Derneği yöneticisi Laura Murphy şöyle diyor: “Pentagon’a bıraksak, Nebraska’da kaybolan çiftçiden Wall Street’deki bankacıya kadar her Amerikalı, ulusal güvenlikle yükümlü ve her şeye gücü yeten bir mekanizmanın gözleyici ve suçlayıcı gözünün hedefi olacak” (Cumhuriyet, 17.11.2002).
Türkiye’yi eleştirenleri vatan haini ilan edenlerin dikkatine sunulur, efendim.