Baskın Oran

‘Sarı Öküz’ü Vermeyecektik’: Ragıp Zarakolu’nun emekli maaşına el kondu

Özellikle NATO’ya veto günlerinde çok anlam kazanan bir haber. Çünkü ilk değil ve seçimlere giderken son da olmayacağa benzer:

Tek Adam Rejimi’nin İsveç-Finlandiya’dan iadesini istediği 33 kişilik listede “PKK kontenjanından!” yer alan yayıncı Ragıp Zarakolu’nun emekli maaşına el konuldu. Şimdi bu konjonktürde gündeme gelen İstanbul 3 no’lu Ağır Ceza Mahkemesinin (ACM) 23.12.2019 tarihli kararı şöyle:

“… sanık Zarakolu adındaki kaçağın duruşmaya gelmesini sağlamak amacıyla Türkiye’de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına el konulması talebinin kısmen kabul edilmesine,Zarakolu’na SGK tarafından yapılan ödemelere el konulmasına…”

Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru demiş. İyice inceledikten sonra yazıyorum:

***

1) Zarakolu kaçak filan değil. Yurt dışına pasaportla çıkmış ve orada adresi belli.

Dolayısıyla, ifadesi alınamadığı gerekçesiyle iadesi istenemez ve ifadesini alabilmek içinmalına mülküne ve emekli maaşına el konulamaz. Çünkü istinabe diye bir yerleşik hukuki usul vardır: Yurt dışındaki mahkemelere yazı yazılır, şahsın ifadesi getirtilir.

Kaçak olmadığı bi yana, 2012’de İsveç Parlamentosundan bir grup üyenin kendisini Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesi üzerine Zarakolu inançlar arası diyalogu destekleyen Sigtuna Vakfı tarafından 2 yıllığına konuk yazar olarak davet ediliyor. Danimarka Poul Lauritzen Vakfı 2015’te kendisine Özgürlük Ödülü veriyor. Aynı yıl İsveç devleti süresiz oturma hakkı tanıyor ve 5 yıl sonra da vatandaşlık veriyor.

Yani Zarakolu aynı zamanda İsveç vatandaşı. Hiçbir devlet (Türkiye bile!) kendi vatandaşını iade etmez. Ama isteyenin bir yüzü kara vermeyenin iki yüzü deyip biz isteriz, o başka.

Merak konusudur; bir mahkeme hiç oturup incelemez mi bir vatandaşın kaçak olup olmadığını? Bunu incelemezse neyi inceler, çünkü kararının tümünü bu “kaçak olmak” üzerine bina etmiş.

***

2) Zarakolu kaçak olsaydı bile emekli maaşına el konulamaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (YHGK) emekli maaşlarına blokaj konulamayacağına ilişkin Ekim 2021 kararı var.

Bu o kadar temel bir karar ki, emekli maaşının yattığı hesaplara blokaj konulmasını önceden kabul etmiş birisi bankadan kredi çekip borcunu ödemese bile, banka bu şahsın emekli maaşını bloke edemiyor. Sadece, kişinin yaşayıp yaşamadığından emin olana kadar bir süreliğine bloke edebiliyor; o da başkaları almasın diye. Kişiyle iletişim kurulduğunda da emekli maaşını tekrar ödemeye başlıyor.

Emekli maaş ve ödeneklerinin, SGK alacakları ve nafaka borçları dışında haczedilemeyeceğini söyleyen bu içtihat kararının, ceza değil özel hukuk alanında verildi diye mahkeme tarafından kaale alınmamasını, hatta bir destek unsuru olarak bile mütalaa edilmemiş olmasını bu ortamda anlamaya çalıştık diyelim. Fakat bu durumda da karar AİHS Md. 3’e aykırı olamaz: “Hiç kimse (…) insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz”.

Üstelik, böyle bir ceza kararının ölçülü ve orantılı olmasının şart olduğunu da mı kaale almaz bir ceza mahkemesi?

Kaldı ki İsveç Yüksek Mahkemesi, Zarakolu’nun iadesine ilişkin talebi 18.12.2019’da kesin olarak reddetmiş bulunuyor. İsveç İade Yasası’nın 4. Maddesine dayanarak.

***

Deve boynunun eğriliklerine payan yok. Şöyle:

Yetkinreport.com’da çok önemli haber ve yorumlarla öne çıkan Murat Yetkin’in yazdığına göre İsveç’in saygın gazetelerinden Afton Bladet’te Türk büyükelçisine atfen bir haber çıkıyor: Türkiye, Kürt asıllı milletvekili Aminah Kakabaveh’in iadesini istemektedir.

M. Yetkin Türkiye’nin Stockholm Büyükelçisi Hakkı Emre Yunt’u arıyor. Aldığı cevap: “Biz bu milletvekilinin Türkiye aleyhine ve PKK-YPG için çalıştığını biliyoruz, ama böyle bir talebimiz söz konusu olmadı.”

Acaba? Olayı bir diğer çok önemli gazeteci olan Fehim Taştekin’den dinlersek (ve yazdıklarını İsveç basınından dipnotlarsak), şöyle:

Büyükelçi, İsveç’in bu konudaki en eski ve köklü kurumu TT Haber Ajansı’na konuşuyor: “Bazı milletvekilleriyle PKK’nin bağlantıları var. Riksdag’da [İsveç parlamentosu] sürekli Türkiye aleyhine çalışıyorlar”. Bunun ardından bağımsız milletvekili Amineh Kakabaveh’in adını veriyor ve söz iade listesine gelince Ajans’ın “Kakabaveh iade edilmesini görmek istediğiniz kişilerden biri mi?” sorusuna şöyle cevap veriyor:

“Mümkünse evet. Ama bilmiyorum, İsveç vatandaşı olmalı? Kendi vatandaşlarını sınır dışı etmek zor. Ama bu İsveç hükümetine bağlı”. Bu cevap bir TC Dışişleri mensubu için biraz fazla “ilginç”.

F. Taştekin şöyle yorumluyor: “İsveç basını konuyu tartışmaya açınca Yunt ‘Yanlış anlaşılma olmalı’ diyerek Kakabaveh’in listede olmadığını belirtiyor.” Ve ekliyor: “Çavuşoğlu NATO toplantısında İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde’ye ‘Feminist politikanızdan sıkıldım’ diyerek sesini yükseltebildiğine göre diplomatların siyasetin diline kapılmaları şaşırtıcı gelmiyor.”

Yaptığım internet araştırmasında İsveç basını Kakabaveh olayını şöyle vermekte (İngilizceden çeviriyorum):

“Hangi parlamento üyelerinden söz ettiğine ilişkin TT Ajansı sorusuna büyükelçi şöyle cevap verdi: ‘Sadece Amineh Kakabaveh’in adını verebilirim çünkü kendisi Sosyal Demokrat Parti’yle destek anlaşması yaptı’. Bununla birlikte, Radio Ekot’a daha sonra verdiği demeçte büyükelçi Kakabaveh’in iade listesinde olmadığını, bu konuda bir yanlış anlama bulunduğunu söyledi”.

***

Mesele galiba açık; ayrıca yorum yapmıyorum. Ama Rejim’in bu iade meselesinde ne ölçüde “ciddi” davrandığı konusunda şunu hatırlatmadan da geçemiyorum: Yandaş A Haber’in yayınladığı, İsveç’ten iadesi istenenler listesinde 7 yıl önce ölen Mehmet Sıraç Bilgin de yer almakta!

M. S. Bilgin’in oğlu Rehber Bilgin de şöyle diyor: “Çok sürrealist. Şaşırdık. Türk devleti babamın rahmet ettiğini biliyor. Kendi sayfasında var, ölümünün anonsu. Hem de Türkiye’de ilan vermiştik öldüğünü”. Ayrıca, aynı linkte şu zihin açıcı bilgi de var: Ankara 8 no’lu ACM’nin 29.12.2015 tarihli duruşmasında M. S. Bilgin’in adresinin tespiti için yazılan müzekkereye “İsveç’te vefat ettiği şeklinde duyum edinildiği” kaydedilmiş…

Bu bilgi doğruysa, doğruysa diyorum çünkü bütün bunlar inanılması güç şeyler, Türkiye’de yargının Rejim’in vesayeti altında olduğunu tekrar tekrar söylemenin yanı sıra, yargının sağ elinin sol elinden haberi olmayan bir “kurum” olduğunu da görmek lazım. Ve biz seçimlere bu yargıyla gideceğiz.

***

Zarakolu’nun emekli maaşına el konmasından kalktık, nerelere geldik. Oraya dönüp bitirelim.

Bırakınız hukuku, kanuna bile aykırı olan bu el koyma daha önce Fethullah Gülen’in emekli maaşına ve ardından da Can Dündar’ın malına-mülküne el konulduğunda gık çıkarılmaması sayesinde mümkün oldu.

Bilinen bir anekdot olduğu için şimdi anlatıp kafanızı (ve yazıyı) şişirmeyeyim, “Sarı Öküz’ü Vermeyecektik!” hikayesinden kaynaklanıyor yukarıda anlattıklarım.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı