Baskın Oran

Sahi, esas sorun nerede?

Geçen hafta Fince bir kitap çıktı: “Türkiye Avrupa’nın sınırlarında mı?” Yazarlarından biri olarak tanıtım ve imza günü için Helsinki’ye çağırdılar. Usulleri farklı. Tanıtım etkinliği olarak kitapevinin en orta yerinde iki kişi, ellerinde mikrofon, oturup sohbete başlıyor. Müşteriler dinliyor, sonra da imza isteyenler kuyruğa giriyor.

Muazzam bir taban üzerinde üç kata yayılmış “Akademi Kitabevi”ndeki sohbeti, kendisi de 18 kitabın yazarı olan eski dışişleri bakanı Erkki Tuomioja’yla yaptık. Bir ara, şunu sordu: “Türkiye’de esas sorun hangisi: İslam mı, Ordu mu?”

Aşağıdaki örnekleri okusaydı bunu sormazdı sanıyorum. Yargımızın son iki aylık kararlarından en tipiklerini kronolojik sırayla aktaracağım.

Kimine indirim, kimine bindirim

Çorum’da işkence görüp rapor alan M.S.’nin davasında altı jandarmaya “İşkence yapılması hayatın olağan akışıyla bağdaşmaz” gerekçesiyle beraat verildi. (G. Tahincioğlu, Milliyet, 23.09.07)

İnşaatındaki bayrağı indirmek isteyen müteahhit M.B. 1 yıl hapse çarptırıldı, sonra ceza 18.250 YTL’ye çevrildi. (Radikal, 26.10.07)

İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi eşini öldüren kocaya önce ağırlaştırılmış müebbet verdi, sonra da kadın “eskiden türbanlı olduğu halde kot pantolon giyip bir erkeğe cilveli şekilde saat sorduğu ve kocasına hakaret ettiği” için tahrik indirimi, “pişman oldum” dediği için de pişmanlık indirimi uygulayarak cezayı 20 yıla indirdi. Sanık karardan sonra “Allah razı olsun” dedi. (Radikal, 08.11.2007)

İzmir’de birini bıçaklayarak öldüren katile, maktul “Cüneyt Arkın mısın sen” demiş olduğu için 4,5 yıllık tahrik indirimi uygulandı (Radikal, 12.11.2007)

9 Kasım 2005’teki Şemdinli olayında bombadan zarar görenlerin avukatları hakkında savcıyı eleştirmekten soruşturma izni çıktı (Radikal, 14.11.07). Olayın bundan önceki ilginç aşamaları şöyleydi: Olayın ertesi günü KKK Org. Büyükanıt sanık Ali Kaya için “Tanırım, iyi çocuktur” demişti. Bu sözden hemen ve olaydan da 13 gün sonra sanık astsubaylara takdirname verilmişti. “Hırsız evdeyse kilit işe yaramaz” diyen Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun görevden alınmıştı (Akşam, 23.03.06). Şemdinli iddianamesini hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya avukatlık da yapamayacak şekilde meslekten atılmıştı (T. Korkut, Bianet, 21.04.06). Yine Büyükanıt, açılan dava için “Hukuk cinayeti” diye demeç vermişti (Bianet, 13.04.2007). Hakkari valisi Tokat’a, Şemdinli kaymakamı da Ovacık’a atanmıştı. Dava askerî yargıya yollanmıştı (Bianet, 18.05.07). İki astsubayı mahkûm eden mahkeme heyeti HSYK tarafından dağıtılarak başkanı düz yargıçlığa indirilmişti. (Bianet, 29.06.07)

Görevi sırasında yargıç ve savcı evlerine “hizaya getirmek” için bomba attırdığını itiraf eden (S. Gümüşel, Yeni Aktüel, 27.07-02.08.2006) ve “Bunda ne var?” diyerek eyleminin arkasında duran (Radikal, 28.07.06) E. Korgeneral Altay Tokat, askerî savcının takipsizlik kararı vermesinden (Radikal, 31.10.06) sonra sivil mahkemede de “suçun unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle beraat etti. (C. Tursun, Birgün, 15.11.07)

DTP’yi kapatmak için dava açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “Bir siyasi partinin kapatılmasını gerektiren eylemlerin, ceza hukuku kapsamında mutlaka suç olarak düzenlenmesi gerekmemektedir” dedi. (A. Keskin, Radikal, 18.11.07)

Malatya’da üç Hıristiyan’ın 18.04.07’de beş genç tarafından işkenceyle öldürülmesi davasında 32 klasörden sadece 8’i cinayetle, 24’ü ise misyonerlik faaliyetleriyle ilgili. (E. Önderoğlu, Bianet, 20.11.07)

İHD İstanbul Şubesi eski başkanı Eren Keskin, “Kürdistan” kelimesini telaffuz ettiği için 10 ay hapse çarptırıldı. (İ. Saymaz, Radikal, 23.11.07)

Kaçırılan 8 askeri yurda getirmek için K. Irak’a giden DTP’lilere “Terör örgütüne üye olmak ve propagandasını yapmak”tan fezleke düzenlendi ve üç milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması istendi. (Milliyet, 23.11.07)

Alaattin Çakıcı’yı 1995’te karısı Uğur Kılıç’ı öldürtmekten mahkûm eden Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Kılıç “Onunla evleneceğime A. Öcalan’la evlenseydim” dediği için Çakıcı’ya “tahrik indirimi” uyguladı. (Milliyet, 25.11.07)

TSK’nın güneydoğuda kimyasal silah kullandığını iddia eden beş kişi “Cumhuriyeti ve devletin askerî kuvvetlerini alenen aşağılamak” nedeniyle 301’den yargılanıyor. (E. Önderoğlu, Bianet, 27.11.07)

Cinsel birleşme teklifini kabul etmeyip kendisini yataktan iten karısını tabancayla öldüren kocaya mahkeme tahrik indirimi uyguladı, Yargıtay 1. Ceza Dairesi de kararı onayladı. (Radikal, 26.11.07).

Azınlık Raporu davasına gelince…

Bizim Azınlık Raporu bol miktarda tehdit ve hakarete yol açmıştı. Bunlara dava açtık. Birer tane sonuç duymak ister misiniz?

1) Türkiye Kamusen Genel Başkanı Bircan Akyıldız: “Yemin olsun, toprağın bedeli kandır. Gerekirse dökülür”.

Ankara 7. Asliye Hukuk’un 25.07.06 tarihli kararı (Yargıtay da onayladı): “Davacılar görüşlerinin sert olarak eleştirilmesine katlanmak zorundadır. Davalının tepkisinin davacıların kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiş, tepkinin eleştiri hudutları içinde kaldığı anlaşılmıştır”.

2) Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın TBMM’de yaptığı konuşma: “Başbakanlık antetli kâğıtlarla kamuoyuna zehirli salyalarını akıtmayı başardılar. Azınlık arayanlar, analarına, babalarının kim olduğunu bir kez daha sorsunlar”.

Yargıtay’ın 16.01.07 tarihli kararı: “Bu sözler ifade özgürlüğü içinde mütalaa edilmektedir”.

Neden böyle?

Dikkat ettiyseniz, kronolojik olarak aktardığım bu kararlar analitik olarak bakınca iki temel kategori oluşturuyor: 1) Siyasal davalar: Yargımız bunlarda fevkalade sert; 2) Cinsel içerikli davalar: Bunlarda fevkalade hoşgörülü.

Bu iki kategori birlikte düşünüldüğünde, Yargıtay başta olmak üzere bütün yargımızın iki temel özelliği var: 1) 1920-30’lardaki otoriter düzeni devam ettiriyor. 2) 1920-30’lardaki erkek egemen anlayışı devam ettiriyor.

Hukuk (ve yargı), doğası gereği, her zaman ve mekânda muhafazakârdır. Ama, 2007 yılında Batı’yı her iki anlamda da 1920-30’ların Batısı olarak anlamaya devam etmek muhafazakârlığı çok aşıyor.

Tabii, işin asıl vahim tarafı şu ki, yargımızın yarattığı büyük sorun bununla da kalmıyor. Büyük sorun şurada, kendi zihniyetine göre o yasanın nasıl olması gerektiğini düşünüyorsa öyle uyguluyor.

Örneğin, “Eleştiri suç sayılmaz” (301/4) diyen ceza kanunu maddesini uygulamıyor, buna karşılık “yeni azınlıklar icat etmek” diye mevcut olmayan bir ceza kanunu maddesini yazıp uyguluyor.
Türkiye’yi kurtarıyor. 1920 ve 30’ların Türkiyesini.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı