Dinleyin: “Baskın Hocam merhaba. Uzun bir süredir size yazmak istiyordum ama kısmet bugüneymiş. Öncelikle bu sene Bodrum’da daha rahatsınız galiba hocam. Bu arada bol bol mezeli bir yazınız daha deniz yüzü görmemiş ve kara ikliminde staj yapmakta olan öğrencilerinizin yağlarını eritti (…) Biz tatile çıkana kadar noolur siyasetten bahsedin, Irak harekatı vs!. Bodrum falan pek iyi gelmiyor”.
Müşteri daima haklıdır. Günah benden gitti.
Sonunda söyleyeceğimi başında söyleyeyim: Evet, Saddam Amerika’ya batıyor. Fakat sadece batmaktan ibaret olsa, durum bu kadar kritik olmazdı. Sırayla gidelim; hafiften ağıra doğru:
1) George W’nun menfaati ( “çıkarı” demiyorum, çünkü en alt düzeyinden “menfaati”): Oyların bin defa sayıldığı çok tartışmalı bir seçim sonunda, zorla seçilebildi. 11 Eylül’de birdenbire damarlarına su yürüdü ve popülaritesi yüzde 90’lara fırladı. Bunu düşürmemek için, Bin Ladin ile Taliban arasında hiçbir ilişki saptanamadığı halde Afganistan’a saldırdı. Birtakım yolsuzlukları ve ayrıca Enron gibi hilekar şirketlerle ilişkisi saptandığından popülaritesi yüzde 60’lara indi. Yetenekleri çok sınırlı olduğundan, popüler kalabilmek için her şeyi yapabilir ve yapacak birisi. ABD Saddam’ı uzun süredir “kötü adam” ilan etmiş olduğu için Irak’ı gözüne kestirmiş durumda. Ama Amerikan genelkurmayı bu ülkenin Afganistan gibi kolay lokma olmadığının farkında.
2) Kabadayının raconu: ABD, SSCB’nin çöküşünden sonra artık “hegemon güç”. Bunun Türkçesi: dünya kabadayısı. Mahalle kabadayısı bile kimsenin kendisine “posta atmasına” izin veremez. Verirse, artık kabadayı kalamaz. Saddam baş eğmedi. Birkaç yıl önce Türkiye medyasını da saran “Cehennem Topu” gibi ihbarların tamamen balon olduğu ortaya çıktı. Üstelik ortaya çıkan bişey daha vardı: Amerika, Irak’daki silahları denetlemekle görevli BM Denetçiler Kurulundan casusluk talep etmişti (Kurul eski başkanı Rolf Ekeus’un açıklaması, Cumhuriyet, 30 Temmuz). Ama ne fark eder; herhangi bir yasadışı faaliyeti veya silahı olduğu için değil, sadece “ibret-i alem” diye vurulacak Irak…
3) Petrol oyunu: Bu en klasik neden. ABD, Ortadoğu petrolüne hiçbir itiraza yol açmayacak biçimde el koymak istiyor.
4) Hegemon gücün raconu: Bunu daha önce çok konuştuk sizinle. Hegemon güç bu konumunu ilelebet sürdüremez. Ortalığı korkutmakla, yani uluslararası gerginlik yaratmakla uzatabilir. Afganistan’ı bombalamak buna yetmedi, çünkü karşıda direnecek kimse bulunmadığından “savaş” fazla kısa sürdü. Devam etmek, başka ülkelere de saldırmak gerekiyor.
Bunları, üç aşağı beş yukarı daha önce de yazmıştım. Ama yazmadığım bişey daha var ki, şu anda tümünden beter:
5) Kapitalist krizin çözümü: Savaş: ABD’de borsalar çöküyor. Üstelik, anlık bir durum da değil; yapısal. Bu açıdan 1929’u andırıyor. Sebebini, birbirini tamamlayan iki maddede kısaca aktarayım:
- a) ABD piyasası kâr getirici ve istikrarlı. Bütün dünyadan yatırımcılar gelip burada hisse senedi alır (hatta, ABD bu sayede yıllık 150 milyar dolarlık dış ticaret açığına bana mısın demiyor). 1997-98 Doğu Asya krizinden kaçan paralar da ABD’ye gitti (hatta ABD’nin bu krizi bunun için körüklediği söyleniyor). Bir de hegemon güç olunca iyice çekti yatırımları ABD. Şirket hisseleri şişti. Hem borsa yapay olarak yükseldi, hem de fazla para gelince “Arap yağı bol bulunca” ne olursa o oldu, yani akılcı olmayan yatırımlar da başladı. Amerikan borsası dünyanın en iyi denetlenen yeridir. Sonunda yolsuzluklar yakalandı. Skandaller patlayınca yatırımcının güveni sarsıldı, para kaçmaya başladı.
- b) Küreselleşme demek, herşeyden önce pazar genişletmesi demek. ABD’nin SSCB’den kurtulmak istemesinin en büyük nedeni nükleer tehdit falan değildi; SSCB etkisindeki bölgeleri kendi pazarına dahil edebilmekti. 91’de işte bu gerçekleşti. Arkasından ABD tüm ticaret engellerini İMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü eliyle yok etmeye başladı.
ABD faizi de düşürdü ve kredi olanaklarını artırdı. Bu durumda üretim arttı. Fakat üretim fazlalığı belirdi, çünkü otomatizasyon sonucu işsizlik artmış, ücretler düşmüş, talep çökmeye başlamıştı. Sonuçta, ürettiğini satamayan şirketlerin kâr marjları düştü, sermaye de spekülatif alana yöneldi. “Kağıttan kaleler kuruldu”. İnsanlar hisse senetlerine daha fazla saldırdılar. Şimdi bu kağıttan kaleler yıkılmaya başladı. Yıkıldıkça, iç talep daralmaya başladı.
“ABD’nin bu krizden çıkabilmesi, kendindeki fazla kapasitenin kullanılmasına, başka ülkelerdeki fazla kapasitelerin de batmasına bağlı. Bunun yolu harptir. Harp ABD ekonomisine can verir. Kan verir. Kapasite kullanımını hemen artırır”. ABD işte esas bunun için bombalayacak Irak’ı. Önce silah şirketleri, sonra onların yan sanayii, sonra da diğer şirketler can bulacak.
Şimdi, bunları okuyan kimileri diyecek ki, ulan komünizm tükendi adam hâlâ Marksizm yapıyor. Demek, kapitalizmin sıkışınca savaş çıkardığını ben veya Ergin Yıldızoğlu söyleyince Marksizm oluyor. Güngör Uras’a da (yukarıdaki tırnaklar kendisine aittir, Milliyet, 25 Temmuz) komonis deyin bakalım…
Bikaç yıl önce Atina’dayken Prof. Veremis sohbet sırasında “Sosyal bilimleri Marksizm’den arındırmak istiyorlar” demişti. İşte bunun için istiyorlar. Doğru tahlil yapamayasın diye…