Baskın Oran

Rektör Alemdaroğlu’nun Yunanistan’ı fethi

Kenan Evren’in bir zamanlarki meşhur nutuklarını andıran sözleri bir daha okuyalım: “İsviçre’de görüşme yapan yetkililere sesleniyorum: Sakın ola ki Kıbrıs’tan bir parça toprak vermeye kalkmayın. Güneydoğu’da 35.000 şehit verdik. Bir 45.000 daha, 100.000 daha şehit verir, Kıbrıs’ı da Yunanistan’ı da alırız”.

Bu sözler, 26.03.2004 tarihli Cumhuriyet gazetesinin “Kahramanlık Destanına Büyük İlgi” başlığı altında yazdığına göre, bir İstanbul Üniversitesi öğrencisinin “yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği” 42 dakikalık “Çanakkale Destanı 1915” adlı belgeselin galasında üniversitenin rektörü Prof.Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun sözleri. Türkiye kamuoyu Alemdaroğlu’nu, en çok, “Türkiye’nin Demokratikleşme Perspektifleri” adlı raporu yayınladığı için Prof. Bülent Tanör’le ölene kadar uğraşmakla tanıyor.

* * *

Herhangi bir medeni memlekette böyle şeyler söyleyen sıradan bir adamsa, yetkililer üç tür işlem yürütürler:

1) “Askerde veya askerlik çağında oğlun var mı?” diye sorarlar ve “Yoktur” cevabını alırlarsa “El oğluyla savaşa girmeye sıkılmıyor musun?” derler. Bir de, “Sen hekimsin; insan öldürmeye mi teşvik edeceksin, kurtarmaya mı?” derler.

2) Bu devirde, hele de iki AB ülkesini birden işgal etmeyi hedeflemenin ve bu uğurda 100.000 genci ölüme yollamak istemenin doğal sonucu olarak derhal Adli Tıp’a sevk ederler. “Bu şahsın temyiz kudreti var mıdır?” (yani aklı başında mıdır, ne dediğinin farkında mıdır) diye resmî rapor isterler.

  1. a) Eğer “temyiz kudreti vardır” diye cevap gelirse, o zaman mahkemeye verirler. İki sebepten:

Birincisi, “Devleti savaş tehlikesine maruz kılacak şekilde, hükümetin onayı olmaksızın yabancı devlet aleyhine (…) hasmane hareketlerde bulunmak”tan.

O medeni ülkelerdeki durumu bilemem ama, bu suçun Türkiye’deki karşılığı 5 yıldan 12 yıla kadar ağır hapistir (Türk Ceza Kanunu, md.128/1). Eğer “savaş vukua gelecek olursa”, ceza “müebbet”e çıkar.

İkincisi, “Nefret Söylemi” (hate speech) kullanmaktan mahkemeye verirler. Nefret Söylemi hiçbir demokrat ve medeni ülkede “ifade özgürlüğü” kapsamına girmez.

  1. b) Eğer Adli Tıp “Bu şahsın temyiz kudreti yoktur” diye rapor verirse, o zaman ceza vermezler. Çünkü şahıs, sözlerinden ve hareketlerinden sorumlu değildir. “Cezai ehliyeti” yoktur. Yasadaki deyişle, “Makul surette hareket etmek iktidarından mahrum”dur (Türk Medeni Kanunu, md.13).

Bu durumda o şahsa  bir vasi tayin edilir. Kendisi vesayet altına alınır. “Mahcur” olur. İmza bile atamaz.

3) Bu işlemler yürütülürken, yetkililer Adli Sicil’e yazı yazarlar. Sanığın başka suçtan sabıkası var mı, diye sorarlar.

Bilindiği kadarıyla Sayın Alemdaroğlu’nun bu konuda kimi sorunları var.

Birincisi parayla ilgili: Maliye Bakanlığı müfettişleri, Sayıştay murakıpları ve emekli Prof. Celal Erçıkan tarafından ayrı ayrı hazırlanan 9 klasörlük 1400 sayfa tutarında “zimmet, irtikap, vergi kaçakçılığı ve örgütlü suç” dosyalarının içeriğini burada özetlemek bile mümkün değil. Sadece, bunların İ.Ü. Sosyal Tesislerine ait 67 adet gelir getirici yerden elde edilen paranın üniversite hesabında gösterilmemiş olduğu iddialarıyla ilgili olduğunu biliyoruz.

Ama bu iddiaların sonucunu bilemiyoruz. Çünkü bu dosyalar savcılık veya Kemal Gürüz YÖK’ü tarafından işleme konulmadı (bilgi için bkz.). Bu denli “Atatürkçü” bir rektöre, hele de “Atatürkçü” K.Gürüz’ün soruşturma açtırması kolay olmasa gerek.

İkinci sorun parayla değil, bilim hırsızlığı’yla (intihal) ilgili. Olay şu: Prof. Alemdaroğlu’nun, 1992 yılında California’dan Dr. P.J.Quilici’nin “New Developments in Laparascopy” adlı eserini 1995’te dipnot vermeden (ve çeviri olduğunu belirtmeden) kendi adıyla yayınladığını bütün gazeteler yazdı.

Burada sonucu biliyoruz: Açılan soruşturma sonucu toplanan Türk Tabipler Birliği Yüksek Onur Kurulu, 8-9 Kasım 2003’te oybirliğiyle “2 ay meslekten men” cezası verdi (bkz. www. nethaber.com.tr/haber/haberler/0,1082,106716_3,00.html). Demek ki “Büyük Üstat” kadar ustalıkla yapamamış, daha doğrusu, adamını uyduramamış.

* * *

Peki, bu sözleri söyleyen kişi sıradan bir adam değilse? Ülkenin en eski ve en büyük üniversitesinin rektörüyse? O zaman ne yaparlar?

Hiçbir şey yapmazlar. Ona zaten olanlar olmuştur. Giderler, onu rektör seçen profesör ve doçentleri fena yaparlar.

* * *

Eğer Yunanistan’ın en büyük üniversitesi Selanik’in rektörü kalkıp da “100.000 ölü verir Türkiye’yi alırız” demiş olsaydı, bizimkiler kalkıp herhalde şöyle derlerdi:

“Alırsın! Buyur da, elden verelim!”.

Alışkanlıklarımız ve deyimlerimiz pek benzeştiği için, sanırım şimdi Yunanlılar da Sayın Alemdaroğlu’na benzer şeyler söylüyorlardır, kendi itikatlarınca…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı