BODRUM-
Bu hafta sizinle artık Bodrum’dan konuşalım. Yok, başlığa bakıp yine kaledeki cami rezaleti sanmayın, o iş bitti. İngiliz kızlarını da başka bir yazıda dinlersiniz.. Şu anda İngiliz kızlarından daha ateşli bir konu var.
Olayı, matrak gibi gözükecek çok ciddi bir soruyla açıyorum:
Bodrum’un en gözde yerinde, Halikarnas Disko bitişiğinde, yaklaşık 6 dönümlük (5926 m2) kıyı şeridini 10 yıllığına, yılda sadece 605 milyon (yazıyla: altı yüz beş milyon) Türk Lirasına kiralamak ister miydiniz?
Ama geç kaldınız!
Çünkü “birileri”, Maliye Bakanlığı Milli Emlak Gn.Md’den 26124 sayı ve 26 Haziran 1997 tarihiyle (bilin bakalım hangi tarih bu? REFAHYOL’un düştüğü gün!) çıkan bir yazıyla bu muazzam değerli alanı yukarıdaki sembolik fiyata “götürmüş” bulunuyor.
Bununla birlikte, büyük fırsat kaçırdım diye de üzülmeyin, verilmiş sadakam varmış deyin, çünkü kiralayan uyanık Türk vatandaşının adı: Süleyman Demir.
Yine mi uyanmadınız?
Halikarnas Disko’nun sahibi Diyarbakırlı Süleyman. Sizin gibi on tanesinin gelse başedemeyeceği çok “Baba” bir kişi. Eni bir, boyu iki metro.
Olayın özeti şöyle:
Bodrum’un çok hayret bir belediye başkanı var.
Hayret, çünkü adam hem çok çalışkan (kanalizasyon yaptı ve inanın-inanmayın, artık 30 yıl öncesi gibi Bodrum’un içinden denize giriliyor), hem de akıl almaz derecede namuslu (arazi rantının göğü deldiği, yani rüşvet cenneti olabilecek Bodrum’da yasaların izin vermediği yapılaşmaları yıkıyor).
Zaten, bu yüzden mafya tarafından tehdit edilince, ailesiyle bir süre buradaki Askerî Kampta yaşamış. Çocukları okula korumayla gidip gelmiş.
Bodrum’un yerlisi, eski tornacı bu başkan (Tuğrul Acar) kıyıdan kanalizasyon toplama hattı geçirebilmek ve oradaki deniz girintisindeki pislik birikimini önlemek için Halikarnas Disko’nun yanındaki Kumbahçe mahallesinin belli bir yerinde denizi dolduruyor. İzmir’de Özfatura’nın yaptığı gibi otoyol olsun diye değil, çünkü burası zaten yaya alanı. Palmiyeler dikiyor, banklar koyuyor, temiz bir genel tuvalet inşa ediyor. Park olarak düzenliyor.
Rıhtımına balıkçıların tekne bağladığı bu küçük doldurma alandan ben de her sabah geçip gazetelerimi almaya gidiyorum. Ali Cengiz’in kahvesinin karşısına geldiği için Bodrum’un yaşlıları ve gelip geçenler oturup çay içiyor, sabah güneşinde keyif yapıp bit kırıyor.
Salı sabahı bu alanda bir halk toplantısı yapıldı. Ankara’ya Mesut Yılmaz’a durumu anlatmaktan dönen ANAP’lı Başkan Acar, Bodrum’un 75 kadar (evet, bu kadar çok!) faal sivil toplum örgütü temsilcilerinin de katılmasıyla, Kumbahçe sakinlerine tekmil verdi.
Tabii birader, “Bir tane Bodrum var”, Halikarnas Süleyman’ın kira işine en fazla sinirlenip ayağa fırlayanlar, “okumuş” sivil toplum temsilcilerinden çok, bizzat mahalle sakinleri oldular:
Halikarnas’ın önüne “kamunun yararlanması” için yaptırılan iskeleye Diyarbakırlı Süleyman’ın korumalarının şerrinden, değil teknelerini, kayıklarını bile bağlayamadıklarını söyleyen balıkçılar, diskonun gürültüsünden sabah 05’e kadar uyuyamamaktan şikâyet eden beyaz yeldirmeli Giritli kadınlar, kıyıda çay içiyorken diskodan atılan havai fişeklerin tarrâkasından çayı nefes borularına kaçırmış buruşuk ihtiyarlar…
Sonunda, Kumbahçe halkı Başkan’ın arkasında olduğunu söyledi. Bu fazla uyanık kiralamaya karşı vatandaşların dava açması kararlaştırıldı. Avukata vekâlet vereceklerden biri de, her sabah gazetelerini almaya giderken bu yeşil alandan yaylana yaylana geçen yazarınız…
Gelelim, kiralama işine. Halikarnas Disko bir de “Basın Bülteni” çıkardı. Şöyle diyor:
“Halikarnas tarafından Bodrum’a hediye edilmesi planlanan tüm Akdeniz’in en güzel yeşil park projesi, belediye başkanı tarafından akıl almaz bir şekilde engellenmek istenmektedir… Dünyanın neresinde bir belediye başkanı, kasasından bir kuruş harcamadan yapılacak bir park projesine karşı çıkar?”
Gerçekten, neden karşı çıkar? Bu sorunun sorulacağını bilmişcesine, Kumbahçe sakinleri toplantıda şöyle dedi:
“Zamanla etrafını çeviriveğcek, bize bi çayı 500.000 liraya içiriveğcek, tabii gidemetdurcez [gidemeyeceğiz]! Burayı da diskoya dahil etçek! Bene bak Süleyman! Sen mademki Bodrum’a iylik etçen, burda zaten park durutduru [var]! Ne diye boşuna kira veriyon, bi de masraf ediyon!”
Sağlam köylü mantığı.
Yalnız, buraya artık Bodrumlu sayılacak kadar eskiden göç etmiş olanlar, bu kiralama işinin mantığını biraz daha “derinine” izah ediyorlar:
“Yeni diskolar açıldıkça, Halikarnas’ın müşterisi azalıyor. Süleyman müşteri çekmek için Marina’dan Halikarnas’a bando-mızıkalı tekne kaldırmaya başladı [dün gece ben de gördüm]. Civardaki tatilköylerinden otobüsle müşteri getirsinler diye rehberlere turist başına hanut [komisyon] veriyor. Ama başkaları da bunu yapmaya başlayınca olay tıkanacak. Süleyman sürekli çözümü şöyle buldu:
Burayı kiralayacak, sonra diskonun yanındaki koskoca alanı [bugün diskonun özel otoparkı] yaptığı gibi çevirecek, oraya yaptığı gibi sonra kapı koyacak, sonra da buraya lüks otel yapacak. Amaç, kumarhane. Onu ilelebet kurtaracak tek formül bu çünkü”.
Bilemem. Anlamam. Ben Bodrum’a enişte olalı şunun şurasında daha ne kadar oldu. Ben araştırıp duyduklarımı naklediyorum.
Ama, Halikarnasçıların o toplantıya gelip iftiharla gösterdikleri projeyi uzaktan da olsa gördüm toplantıda. Koskoca bir yağlıboya tablo halinde yaptırmışlardı.
Tabloda, deniz kıyısında yükselen bembeyaz kâşâne kompleksi, şehir parkından çok, Monte Carlo ve Nice’de gördüklerimi andırıyordu