7 EKİM 2015 ÇARŞAMBA – Talimatını Tokyo’ya giderken vermiştim: Tam seçimler gelirken, Pensilvanya’daki Paralel teröristbaşının (yoksa, “Paralelbaşı terörist” mi desem?) yandaşı olan tivi kanallarının çanına ot tıkadık şükür. Yumurcak tiviye varıncaya kadar 7 kanalı Dicitürk’ten attırdık.
Böylece, 1 taşla 2 kuşu vurmuş oluyoruz: Hem bu Paralelci baykuşları, hem de o kanallarda öten bütün muhalif şeamet kuşlarını. Sıra geldi A. Doğan grubuna ki, onun hakkında da savcılıklarımızın açtığı terör soruşturmaları sürüyor. Hainlere acımadığımızı umarım öğrenmişlerdir.
Öğrenmişlerdir diyorum ama nerdeee onlarda bu kabiliyet? Efendim, Dicitürk niye hakim kararı olmadan hemen uyuvermiş… Ne biçim sorular bunlar yav? Burayı Katarlı şirkete üç on kuruşa ihalesiz verip fiyatı da gizli tutmadık mı? Uymayıp da ne yapacaktı?
Tabii, Dicitürk’ten attırmak yetmez. Başka yerlerden de attıracağız. Mesela Türksat’tan. Ardından da kapatmalar ve yöneticilerini teker teker tutuklatmalar gelecek. Gelecek ki, başsız kalsınlar ve geriye kalanlar da ayağını denk alsın. Yeni havuz yaptırmak çok para.
***
O kadar kötü zamanlar yaşıyoruz, seçimler kapıda, anketler sefil, kendi parti yöneticilerimiz böyle bir zamanda neler diyebiliyor. Bu Ali Babacan kalkıyor, buyuruyor ki: “Partinin adına AK deyip de şeffaflık ve yolsuzluklarla mücadele konusunda belli bir duruş ortaya koymazsanız bu bir beka meselesi haline gelir”. Onu pek tutan Başbakan Ahmet kalkıyor, diyor ki: “Sadece bir kişi iktidarda kalmaya devam etsin diye…”
Bir an çıldırdım bu ne cesaretle bunu söylüyor diye. Neyse ki sonra devamını okudum, “… etsin diye, bir ülkenin Suriye gibi onurlu bir halkın bütün geleceğini karartmak kimin hakkı?” diyormuş meğer. Bu Esed alçağından bahsediyor yani. Ama yine de dikkatli olmalıydı. Hainler hemen yararlanırlar.
***
8 EKİM PERŞEMBE – Külliyemizin mevkiini hâlâ Atatürk Orman Çiftliği olarak ananlar var. Derhal, dedim, başvurup tescil ettirin “Beştepe” markasını! Böylece, hani Mayıs ayında “Devlet bir anonim şirket gibi yönetilmeli” demiştim ya, o laf da havada kalmamış olacak.
Türk Patent Enstitüsü’ne başvurumuz yapıldı. 12 Ekim’den itibaren üç ay içinde itiraz eden olmazsa Külliyemiz “Beştepe”yi tescil ettirmiş olacak. Gerçi baktılar, bu markayı kullanan tam 11 tane şirket varmış ama kim itiraz edebilir ki?
Böylece, Cumhurbaşkanlığımız bu marka altında 1000’den fazla çeşit mal ve hizmet üreterek de halkımıza doğrudan ulaşacak. Bunların arasında radyo-tivi yayını da var ki, böylece tivimizi kurabilecez rahat rahat.
Aslında, markamızın yetki alanına giren mal ve hizmetler saymakla bitecek gibi değil: Evlendirme, cenaze, hukuk, güvenlik, giysi kiralama, iş güvenliği danışmanlık hizmetleri… Özellikle bu son hizmet mühim olabilir, çünkü yandaş madenlerde yine müessif bir kaza vuku bulursa, “İşin fıtratı gereğidir” demek imkanı olacak.
Yalnız, huzurumu kaçıran bir şey öğrendim. Biz 35, 38, 41 ve 45 gibi dört ayrı sınıfta marka tescili istemişiz ya, 35’in arasında şunlar da varmış: Alkollü içecekler, tütün ve ürünleri, ağır silahlar, hatta çok afedersiniz, cinsel amaçlı alet ve malzemeler…
Ağır silahlar tamam da, bizim tescil işini tahmin edip bu alçak Paraleller koymuş olmalı diğerlerini. Emrettim, derhal yönetmeliği değiştirip bu içki, tütün ve çok afedersiniz cinsel bilmemneyi 35. sınıf kapsamından başka bir sınıfa aktaracaklar. Hainler duyup istismar etmeden.
***
9 EKİM MÜBAREK CUMA – Hani demiştim ya akla gelen başa gelir diye, Başbakan Ahmet’in dediği gibi, “Adından başka cumhuriyetle alakası olmayan” o varakparede Ozan Çepni diye bir sergerdenin imzasıyla çıkmaz mı bu yukarıda dile getirdiğim 35. madde muhteviyatı! Bu paçavra küçüktür ama mide bulandırmakta birincidir, başına bu Can Dündar teröristi geldiğinden beri…
Bir daha böyle şeyler düşünmeyeceğim ki başıma gelmesin!
***
Bu arada, Şırnak’taki sürükleme olayı yüzünden 2 polisimizin görevden uzaklaştırıldığı ilan edildi. Neyse ki Başbakan Ahmet, “Tahkikat sonuçlandı. Bu videoyu çekip bizim şu ana kadar yürüttüğümüz terör operasyonlarının meşruiyetine zarar verdikleri için görevden aldık” diye açıkladı da huzur buldum…
Bu arada, o Paralel tivi kanallarını Türksat’tan da attık. Medya operasyonumuz da devam ediyor. Today’s Zaman genel yayın müdürünü Md. 299’dan tutuklattık, Uğur Dündar ve Necati Doğru’ya 11 ay 20 gün verdirdik. Oda tivi yayın yönetmenine savcımız 4 yıl 8 ay istiyor; az bile. Eyyy Aydın Doğan, geliyorum!
***
10 EKİM CUMARTESİ – Kendi mitinglerini bombaladılar. Bunu ben söylemiyorum yav, bizzat kendileri söylemiş durumda! Halay çekerken, “Bu meydaaan kanlı meydaaan” diye parola verince patlamadı mı?
Artık Tayyip Erdoğan başkan olmak için gerginlik istiyor, kavga istiyor falan diye hiç mıy mıy ötüp durmasınlar. Kendileri yarattı en büyük gerginliği. Sırf mağdur gözükebilmek için. Zaten serbestti, elimiz bundan sonra iyice serbesttir. Bu olayların olmaması için Türkiyemiz güçlü bir başkanlık sistemine kavuşuncaya kadar da serbest olacaktır.
Yine de ihtiyatlı davranmalı. Yuhalarlar muhalarlar, birkaç gün Külliye’den çıkmamalı; aynen o meş’um 7 Haziran seçiminin sonrası gibi…
***
12 EKİM PAZARTESİ – Neymiş efendim, toplanma yerinde güvenlik güçleri arama yapmamış. Yapsak, bu sefer de ‘Polis devleti!’ diye çığrışacaklardı.
Neymiş efendim, bu patlama olmuş, çünkü Suruç’u yapanlar yakalanmamış. Yalaaan! Orada bombayı koyan Abdurrahman Alagöz’ün adalete teslim edildiğini Başbakan Ahmet söyledi ya, ey avanaklar! Neymiş efendim, Alagöz canlı bombaymış, parçalanmış. Olsun! Parçalanmış marçalanmış. Netice itibariyle ele geçirilip adalete teslim edildi ya!
Hukuka çok büyük önem verdiğimizi de açıklamış Ahmet: “İntihar eylemi yapabilecek kişilerin listesi elimizde. Birisi bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe veya elinizde bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız”.
Efferim len Âmet, sen bu yolda devam et!
Yine de diyorum ki, ihtiyatlı olmak için, “makul şüpheyle tutuklama”nın hak dininden olanların eylemlerine uygulanmayacağını İç Güvenlik Paketi’nin bi köşesine koymalıydık…
Bir de, hamd-ü sena eyliyorum sana Yarabbim, bu Batılıların kuyruğu şu anda mülteciler sebebiyle sıkışık da, benim bu Ocak ayındaki Çarli Hebdo rezaletinde kendilerine çarptığım “Daha önce de suçlu bulunan bu insanları niye takip etmediniz yoksa sizin istihbarat teşkilatınız çalışmıyor mu?” lafını şimdi bana söylemiyorlar.
***
13 EKİM SALI – Bizi tanıması gereken yerler nasılsa tanıyor: Onlara binlerce tır silah gönderdik, bunları yakalayan asker ve polislerin ise burnundan fitil fitil getiriyoruz. Gazetecilere kelepçe vurdurtuyoruz, yakalamak zorunda kaldığımız DAİŞ’çilere vurdurtmuyoruz. Bu patlama olayını protesto edenlere gaz attırdık, protesto edenleri dövenlere dokundurtmadık. Bütün bu davaları gizli gördürüyoruz, dosyaları avukatlara bile göstertmiyoruz.
Üstelik bugün, DAİŞ operasyonundan bir süredir tutuklu olan Ebu Hanzala ve 7 arkadaşını da serbest bıraktırdık jest olarak. Onun için, bizi tanıması gereken yerler bize laf edemez. Edemeyeceklerine göre, hainler seçimlerde kullanmasınlar diye bu patlamayla iktidarımız arasında bağ kurulmasına engel olmak açısından bu hadiseden bazı dersler çıkarmalıyız:
Mesela, gar önünde göstermelik olarak bir-iki arama noktası bulundurmalı, sonra da ‘aradan sızmışlar’ diyebilmeliydik. Belediye arazözlerini derhal gönderip alanı yıkatarak insan parçalarını çöpçülerin ve gazetecilerin bulmasını önlemeliydik. Patlamayı protesto edenlere hemen gaz atmasak da olurdu bir seferliğine.
Ama diğer taraftan, düşünüyorum da, bunları yapsaydık en azından seçime kadar sürmesi gereken disiplin atmosferini baltalamış olurduk. Hainler yüz bulur, üzerimize üzerimize gelirlerdi.
Üstelik tam seçim geliyor, partimizin akortsuz sesleri Nokta dergisi denilen varakpareye kadar taşarken…