Baskın Oran

Panik psikolojisi insana neler yaptırıyor yarabbi

Seçim geliyor. İktidar partisinden istifalar eşliğinde, başlayan AKP-MHP “cumhuriyet” sürtüşmesi eşliğinde, CB Erdoğan’ın hem her biri kendi içinde hem de hepsi birbiriyle çelişkili demeçleri eşliğinde. Panik psikolojisi böyle bişey.

CB Erdoğan, AKP’ye katıldığını açıklayan M. Ali Çelebi’ye, ne alakası varsa, “Kaç çocuğun var? Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane çocuğu vardiyor.

Neresinden tutsan feci faul, çünkü böyle bir söylem hem kadınları folluk belliyor hem de PKK’lılar derken Kürtler’i terörist yapıyor. Üstelik, eski bakan S. Ensarioğlu “Çevik Birlerin 1996’da söylediğini bugün Erdoğan söylüyor” diyor ve 12.12.1996 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısındaki raporu, yani “Kürtlerin sayısı Türkleri aşacak” paranoyasını hatırlatıyor.

Ardından CB Erdoğan Diyarbakır’a gidiyor ve bu felaket lafları unutturacak şeyler söyleyeceğine, katmerleştiriyor. Meydana toplatılan dinleyicilere hitap ediyor: “Şu anda Edirne Cezaevi’nde olan zatın Kürtlükle alakası var mı? Bu adam Kürt değil. Ama Kürt kardeşlerimi sömürüyor. Bunun hesabını Kürt kardeşlerim sormayacak mı?

Vatandaşlardan alkış ve tepki gelmeyince “Pek memnun değiller galiba” diyor ve “Diyarbakır Cezaevi müze oluyormüjdesini veriyor.

Tabii ki, Edirne Cezaevi derken, bu ülkenin tarihi boyunca gördüğü en barışçı lider olan Selahattin Demirtaş’tan bahsediyor. Memleketinden mümkün olduğunca uzakta olsun, eşi bile ziyarette çok zorlansın diye taa Edirne Cezaevinde (ve AİHM kararlarına rağmen) yatırılan Selocan’dan.

“Kürtlükle alakası yok” derken demek istediği: ‘Kürt bile değil’. Ve bunun Diyarbakır’da kendisini dinleyen Kürtlere hakaret olduğunun da farkında değil.

Kürt değil de ne? Onu açıkça söylemiyor ama insanlar farkında: “Kırmanç” diye anılan Alevi Kürtler (Zazalar) ile “Kurmanç” diye anılan Sünni Kürtler arasında ayrımcılık yapmaya oynuyor.

***

Ardından HDP’ye geliyor ve yine etnik ayrımcılık makamından devam ediyor: “Şu anda bir eş başkanları var. Kürt mü? O da değil. O da Kürt kardeşlerimi sömürüyor.” Anası-babası Mardinli Arap olan, 3 dille yetiştiğini iftiharla söyleyen Prof. Mithat Sancar’ı kastediyor.

Bu arada dikkatimi çeken bişey de, aynen o inanılmaz “muhafazakar devrimci” terimine benzer biçimde, CB Erdoğan’ın sömürüye karşı gözükmeye çalışması. Ama her şeye değineceğiz derken esas olayı kaçırmayalım. Buradaki esas olay şu: Etnik farklılığa bu kadar dalmak dalan için riskli olabilir bizimki gibi bir ülkede.

Şöyle ki, eşi Emine Erdoğan Siirtli Arap. Siirtli Gülbaran ailesinin kızı. İstanbul’da önce Fatih sonra da Üsküdar’da yerleştikleri mahallede annesinin adı Arap Hayriye. Bu haber 21.12.2006 tarihli Hürriyet’de çıkmış; gazete Demirören’e geçmeden önce.

Ayrıca, Başbakan Erdoğan 12 Nisan 2005’te Norveç’te konuşmuş: “Eşim Siirtli. Türk değil, Arap.” Bu haber de 13.12.2005 tarihli Milliyet’te çıkmış; gazete Demirören’e geçmeden önce.

***

Peki CB Erdoğan’ın kendisi? Çünkü 06.08.2014’te “Benim için bir ara neler dediler. Gürcü dediler. Affedersin daha çirkinini söylediler, Ermeni dediler” dedi ki, “Afedersin Ermeni” esprisi buradan kaynaklanmakta.

Fakat 11.08.2004’te yaptığı Gürcistan gezisinde biraz farklı konuştuğu yazılıyor: “Ben de Gürcü’yüm, ailemiz Batum’dan Rize’ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir.

Wikipedia’daki R. T. Erdoğan maddesine bakalım:

Recep Tayyip Erdoğan’ın babası Ahmet Erdoğan, Bakatalı Tayyip olarak da bilinen Tayyip Efendi’nin oğluydu. R. T. Erdoğan’ın 11 Ağustos 2004’teki Gürcistan ziyaretinden birkaç ay sonra çıkan haberlerde kendisinin bu ziyaret sırasında ‘Ben de Gürcüyüm, ailemiz Batum’dan Rize’ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir’ [dediği belirtilse de] 2007’de NTV’de katıldığı bir programda Türk olduğunu söyledi.” (“Bakatalı”nın, Güney Osetya’nın Tshinvali rayonuna bağlı Bagata köyüne atıf yaptığını Oda TV söylemiş ama 07.03.2020’de erişime engellenmiş haber.)

***

Bu çelişkili lafları söyleten zihniyeti kısaca tahlile girişip bitirmeden önce, laflara çok farklı kanatlardan insanların ne dediğine göz atalım.

Bizzat S. Demirtaş: “Tek adamlığa kendini öyle kaptırmış ki, benim ne olduğuma da kendisi karar veriyor.” () Nitekim, Garo Paylan’ın Aleviler için eşit yurttaşlık istemesi üzerine, AKP Giresun Milletvekili Cemal Öztürk hemen bu türden karar verivermeyi tekrarlayıverecek: “Ya Alevilerden sana ne? Aleviler Müslüman, sen Hristiyan’sın!” ()

Cemal Enginyurt konuşuyor: “Arkadaş! Adam bölücülük yapıyor. O Kürt değil, şu Kürt değil diye ayırım yapıyor.” Temel Karamollaoğlu: “Demirtaş Kürt olmayabilir, Türk olmayabilir ama önemli olan fikirleridiyor.

Bunlardan daha da önemli ve anlamlısı, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerine bir Kürt olarak kırıldınız mı?” sorusuna AKP MYK Üyesi Abdurrahman Kurt’un verdiği cevap:

PKK’dan kastı yanlış bir bilgilendirme ile ilgili. PKK’nın çocukları yok biliyorsunuz. Dolayısıyla Kürtlerle ilgili (…) niye az çocuk yapıyorsunuz diye soruyor. (…) Bu arada çağrımızı yenileyelim Kürt halkından çok çocuk yapmalarını önemle rica ediyoruz (…) İster istemez bir Osmanlı bakiyesi coğrafyadayız, coğrafyamız emperyalistler tarafından parçalanmıştır (…) Bizim burada yapmamız gereken şey birbirimize kenetlenmek. (…) [Kürtler Türkiye’de Türkiyelileşmişlerdir] Ama buradan şunu anlamamak gerekiyor; Türkiyelileşmek Türkleşmek değildir, devlet de bunu beklememelidir.

Ve tabii ki, anlayana, en enfes ve asil cevap yine Selocan’dan geliyor: “Yeni başlayanlar için: Kürt Sorunu nedir?

***

Zihniyetin özetiyle bitirelim:

1) CB Erdoğan insanların kimliği üzerine ahkam keserken acaba kimlik konusundaki temel kavramları bilmiyor olabilir mi?

Yani, insanın anasının karnından çıkarken getirdiği gayri iradi kimliğe Objektif Kimlik, aklı başına geldiğinde kendisine kendi iradesiyle biçtiği kimliğe de Sübjektif Kimlik dendiğini?

Daha ötesi, bunlardan birincisinin bütünüyle anlamsız olduğunu, ne övünmeye ne yerinmeye götüreceğini, götüreceği tek yerin Kafatasçılık olacağını? Buna karşılık ikincisinin tek saygıdeğer kimlik türü olduğunu?

2) Kalan çekirdek dincileri elde tutabilmek için seçtiği tek yöntem olan sürekli gerginlik politikasının tüm ülkeyi çatışmaya götürdüğünü? Ayrıca, İslam’a da korkunç zarar verdiğini?

Daha fazla uzatmaya gerek yok. Çünkü bu psikoloji artık yeni bir aşamaya geçiyor ve temel kurumlara yöneliyor. Kimyasal gaz kullanma konusunun açıklığa kavuşturulmasını isteyen Türk Tabipler Birliğini (TTB) kapatmaya, olmazsa oraya da kayyım atamaya soyunuyor.

Bizzat CB Erdoğan’ın ve D. Bahçeli’nin hedef gösterdiği Başkan Dr. Şebnem Korur Fincancı gözaltına alındı ve mahkemeye başvuruldu bile.

D. Bahçeli, “Vatandaşlıktan da çıkarılsın” dedi; ilave etmeyi unuttu: ‘Fırıncıya söyleyin, ekmek de vermesin!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı