Hilton Convention Center’da internet sitesi açılışı yapan muhtereme büyük teşekkür borçluyuz: Hem anti-faşist cephe iman tazeledi sayelerinde, hem de son “Ayaş Futbol Turnuvası”ndan bu yana Mafya ile Türkçü kavramlarının “birlikteliği” iyice anlam kazandı.
Çünkü, mafya olgusunun ortaya çıkması için üç temel koşul gerekir.
1) Kimi yeraltı faaliyetlerinde rant bayağı yüksek olmalıdır ki, kelleyi uzatmaya değsin; şu anda elhak yüksek.
2) Devlet bayağı zayıf olmalıdır ki, kelleyi uzatmak tehlike arz etmesin; şu anda elhak zayıf.
3) Ortaklar arasında kan veya aşiret bağı veya benzeri bulunmalıdır ki, suçlu dayanışması kavi olsun. “Kürt mafyası”, “Çeçen mafyası”, “Sicilya mafyası” gibi terimlerin sebeb-i hikmeti budur.
Anlaşılan, bu Türkçü söylem üçüncü koşulu tamamlamaya yöneliyor…
* * *
Davet edilip katılanlara bakarsanız, pokerdeki “beş benzemez”i andırıyor: Seda Sayan’ından Abdülhaluk Çay’ına, Şener Üşümezsoy’undan Sadi Somuncuoğlu’suna, İbrahim Tatlıses’inden Veli Küçük’üne, Muhittin Fisunoğlu’sundan Stelyo Pipis’ine kadar (anlaşılan, bu sonuncu muhteremde birden fazlası mevcut).
Ama her dağınıklıkta olduğu gibi, burada da bir “model” var. Tabii, “kırma” durumlar da olabilir ama, gelenler üç kategori oluşturuyor:
1) “Ekmek parası” veya “Reklam reklamdır” deyip gelenler;
2) “Gün gelir, böyle ilişkiler lazım olur” deyip gelenler;
3) Anti-insaniyet ideoloji sahipleri (zaten internet sitesinde “insaniyet”e küfrediliyor).
Birinci kategori en masumu sayılmalı. İkinci kategori devletin zayıflığının apaçık bir yaratığı; çünkü haksızı ve suçluyu koruyan öyle bir sistem var ki bu memlekette, adam tutup dövdürmez isen herif-i nâşerif seni her biçimiyle evire çevire dövüyor ve de haklı çıkıyor. Asıl ilgi çeken ise, üçüncü kategori.
Üçüncü kategori deyince, Türkçülükten para kazanan mafya mensuplarını ve benzerlerini kastetmemek lazım; bunlar destek hizmetler, “tüccar” adamlar; görmüyor musunuz adı da üstünde: “com”, commercial’ın (ticari) kısaltılmışı. Kastedilmesi gereken, “gerçek Türkçüler”. Dahası, Türkiye’de yalnızca Türklerin yaşadığını iddia eden herkes.
“Türk bir milletin adı. Etnik köken kastedilmiyor ki. TC vatandaşı olan herkese Türk denir” diyerek savunmaya kalkmayın. Çünkü o zaman, “Türk” değil, “Türkiyeli” demek lazım ki, Atatürk milliyetçiliğinin “teritoryal” ilkesi uygulanmış, kan esası değil toprak esası seçilmiş olsun. Ayrıca, “Türk” deyip işin içinden çıkıvermek mümkün de değil, çünkü “Türk” bir değil üç anlama geliyor:
1) Bir milletin adı;
2) Bir vatandaşlık bağının adı. Bu iki anlam tamam ve zaten Atatürk Milliyetçiliğinin özü de böyle anlıyor. Ama bir anlam daha var:
3) Orta Asya’dan geldiği bilinen bir soy’un adı. “Soy” yerine isterseniz “ırk” da diyebilirsiniz, bir şey fark etmez, sözünü ettiğiniz “İttihat-Terakki Milliyetçiliği”dir. Yani, Ermeni tehcirini yapan zihniyet.
“Türkiyeli” demek yerine “Türk” dediğiniz anda, üçüncü anlamın durup durup öne fırlamasını önleyemezsiniz. İttihat-Terakki, Atatürk’ü yer-yutar. Cumhuriyet tarihinde zaman zaman yedi-yuttu zaten. Atatürk zamanında bile. Mimar Sinan’ın mezarının açılıp, kafatası üzerinde “biyolojik ve morfolojik” incelemeler yapıldıktan (ve tabii, “Brakisefallerin Alpli adı verilen en ileri zümresine mensup” olduğu saptandıktan) sonra tekrar kapatıldığı tarih, 1 Ağustos 1935’dir. İşin komedi tarafı, Mimar Sinan devşirme idi…
* * *
Artık bugün Türkiye’deki en büyük bölücülüktür Türkçülük.
“Eskiden değil miydi?” Hayır; bugüne oranla değildi. Asıl şimdi öyle. Çünkü, 1990’ların başındaki PKK travmasını doludizgin yaşamış bu ülkede hâlâ 12 ilâ 20 milyon vatandaşı “Türkçülük” adına resmen dışlayan, inkar eden, aşağılayan insanlar varsa, bölücü düşmanı başka yerde aramak gerekmiyor.
Urfalı İbrahim Tatlıses’in ise, “Dostum Peker’in böyle bir internet sitesini hizmete açması çok güzel…Türklerin birliği için çok önemli” (B.Akçura-D.Altuntaş, Milliyet, 24.05.2002) demesi çok hoş. PKK’ya para yardımı yaptı dedikodularını unutturması gerektiği bir yana, üç davetli kategorisinden birinci ile ikincinin kırmasıdır; ne dese yeridir…