Baskın Oran

Osmanlı’nın son dönemi ve Tek Adam Rejimi’nin bugünü

Tabii ki aradan bir asırdan fazla zaman geçti ve koşullar muazzam değişti ama, CB Erdoğan yönetimi, hani “benzetmek gibi olmasın”, en azından her türlü dış ilişkiler bakımından Osmanlı’nın son zamanını andırıyor. Şöyle ki:

1) Avrupa, Osmanlı’nın siyasi olarak çökmesinden korkuyordu, çünkü yerine Çarlık Rusyası yerleşecekti. Abdülhamit de bundan yararlanarak dayanabildiği kadar kaldı. Sonunda İslamcılığı da deneyip Araplardan hayal kırıklığına uğrayarak.

2) Avrupa, Osmanlı’nın ekonomik olarak çökmesinden korkuyordu çünkü yatırımları ve özellikle de alacakları tehlikeye girecekti. Abdülhamit de önce Rüsum-ı Sitte’yle (1879) borçları, ardından da Düyun-ı Umumiye’yle (1881) dış borçları ödeme planıyla ayakta kalmayı denedi.

***

Bugün ise durum şöyle:

Avrupa, Erdoğan yönetimini şimdilik kadife eldivenle tutuyor çünkü Suriye’deki iç savaş yüzünden Türkiye üzerinden kendisine yürüyen mültecilerden fena ürküyor. Hele de şimdi seçimleri başlamışken ve o yüzden sağ partiler canlanırken. Bu nedenle, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları açısından her geçen saat berbatlaşan durumunu kulakardı ediyor.

CB Erdoğan Rejimi ise bundan yararlanarak Avrupa’yı “ehlileştiriyor”. Hem ülkedeki baskılarını görece rahat yapıyor, hem de mülteciler “iyi para ediyor”. Nitekim özellikle Merkel’in etkisiyle, geçen haftaki AB Zirvesinde “Birliğin stratejik çıkarınadır” gerekçesiyle 2024’e kadar Türkiye’ye 3 milyar Euro verilmesi kararlaştırıldı. Üstelik, Erdoğan 2016 mülteci anlaşmasında geri alımları kabul edeceğini taahhüt ettiği ama Yunan sınırından sadece 2.700 kişiyi geri aldığı, bu arada da AB ülkelerine yaklaşık 30.000 mülteci yerleştirdiği halde.

Bunun yanı sıra, IMF de pamuk elleri cebe attı. Yine geçen hafta, rezervi ekside olan Merkez Bankası’na (TCMB) 6,4 milyar dolarlık “İMF parası SDR” aktarma kararı aldı .

Bu para ekonomiye ilaç olacak filan değil. Çünkü 128 milyar dolarlık rezervin nasıl badem edildiği hâlâ meçhulken (ve bundan bahsedenler “cumhurbaşkanına hakaret”ten içeri atılırken), TCMB’nin 18,5 milyar dolar olan net rezervlerinden swap ile bankalardan ödünç alınan döviz ve altınlar düşüldüğünde eksi 47,9 milyar dolar kalıyor. Bundan da Hazine’nin döviz ve altın varlıkları düşüldüğünde TCMB’nin net döviz pozisyonu eksi 57,3 milyar dolar. Ve bu durum yaklaşık 8 aydır sürüyor. Erdoğan rejimine sadece psikolojik enjeksiyon anlamı taşımakta bu İMF parası SDR.

Fakat siz niyete bakın. Batı, Erdoğan’ı psikolojik de olsa ayakta tutmaya çalışıyor. Mülteci korkusundan ve alacakları-yatırımları tehlikeye girmesin diye. Baba Diyalektik’in “zayıfın gücü” dediği şey.

***

Yazının başlığında değindim Osmanlı’nın politikasına, çünkü masrafları kısıp borçları ödeme planı yapmıştı. Şimdi ise sadece “itibardan tasarruf olmaz” deyip Hazine’nin dibini bulma planı var. Örnekler sayısız. Birkaç tanesi:

Gepgeniş Boğazlardan bedava geçmek yerine daracık Kanal İstanbul’dan para vererek geçenler olabileceğini uman bir zihniyet iktidarda. Nasıl havalimanlarından ve otoyollardan geçmeyen yolcu için bütçeden tıkır tıkır garanti ödeniyorsa, şimdi de Kanal’dan geçmeyecek gemiler için ödenecek.

“Erdoğan’ı tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor”  diyen BMC’ci  Ethem Sancak’ın Tank-Palet fabrikasını Katar’a satması ve şimdi de Makine-Kimya’nın aynı yolu tutması var.

“Yerli ve milli”yi ağzından düşürmeyen Saray’ı (pardon, Külliye’yi) yapan Rönesans’ın şehir hastaneleri işletmesini Danimarka’ya devretmesi var .

Erdoğan 28.07.2016’da Trabzon’da Fethullahçılarla ilgili olarak “Ne istediniz de alamadınız!demişti. Şimdi ABD’yi dolandırmaktan Avusturya’da tutuklanan Sezgin Baran Korkmaz’ın 4 yıl önce katıldığı programda Erdoğan’la ilgili olarak, “Sağolsun hiç kırmadı bizi” demesi var.

Taa 1863’te Mithat Paşa tarafından çiftçiyi desteklemek için kurulmuş T.C. Ziraat Bankası’nın yandaş medya inşası için Demirören’lere 750 milyon dolar (kayıp) kredi vermesi ve sorulduğu zaman konuyu “müşteri sırrı” diye kapatması var. Yine Ziraat Bankası’nın Rize’de MÜSİAD üyesi işadamları tarafından kurulan ve zarar eden Rinerji adlı enerji şirketini satın alıp kurtarması var.

Tam da çiftçi inlerken ve korkunç olacağı söylenen bir kuraklık başlamışken.

***

Osmanlı son döneminde “Osmanlıcılık” yöntemini denemiş, Balkanların ayrılması üzerine “İslamcılık” yöntemine geçmiş, fakat Müslüman Arap ülkeleri de ayrılmıştı.

Şimdi CB Erdoğan yönetimi battıkça yine İslam’a sarılıyor. Daha önce karma yurtları kaldıran, 4-6 yaş arası çocuklara din eğitimi veren, Cuma namazını öğle tatiline uyduracağına kamuda çalışanlara mesai saatleri içinde Cuma izni çıkaran, 1+1 dairelerin yapımını yasaklayan, İstanbul Sözleşmesi’nden hukuk dışı biçimde ayrılan, salgını bahane edip içki satışını yasaklayan CB Erdoğan yönetiminde Diyanet İşleri Başkanlığı artık kendine güvenir hale geldi; libero oynuyor:

Sanki amirleriymiş gibi 4 bakanlığa (Ulaştırma, Kültür ve Turizm, Ticaret, İçişleri bakanlıkları) doğrudan yazı gönderiyor: “Şehirlerarası otobüs seyahatlerinde molaların, namaz vakitlerinin dikkate alınarak belirlenmesi ve namazların vaktinde edasını sağlamak üzere makul bir süre ayrılması”nı istiyor.

Yâ Hû, bu âdemler İslamcılık yapıyor ama İslam’dan haberleri yok. “Seferî” diye bi kavram duymamışlar!

Dahası, muhalefetin Kanal konusunda “Ödemeyeceğiz, boşuna hiç kimse bu işe girmesin” demesi üzerine meşhur “Söke söke uluslararası mahkemelerle bu paraları alırlar” diyen yerli ve millici CB Erdoğan şöyle devam ediyor: “Devlet işini bilmiyorlar. Devlette devamlılık esastır”.

Esastır da, “laik Türkiye”de bir başkanlık (yani ast) olan Diyanet’in bir üst olan bakanlıklara silsile-i meratip’i tersyüz ederek doğrudan yazı göndermesi olayını “devlet işini bilmek”in neresine sokacağız? Ne zamandan beri üst’e doğrudan yazı yazıp talepte bulunabiliyor ast? Bari Diyanet sana göndersin de sen yaz bakanlıklara! Bu kadar da aşağılatma bakanlıkları (pardon, Cumhurbaşkanlığı kabinesini)!

***

Osmanlı’da meşhur bi bahriye nazırı anektodu vardır. Yeni bahriye nazırı yapılmış adamı buharlı gemilerden birine oturtuyorlar, soruyor: “Niye hareket etmiyoruz?” Anlatıyorlar: “Efendim, istim bekliyoruz.” Nazır sinirleniyor: “İstim de kim oluyor bizi bekletiyor! Biz gidelim arkadan gelsin!

CB Erdoğan Hatay’da yaptığı konuşmada, İngiltere’de Covid-19 aşısı yapılması karşılığında 100 sterlin ücret alındığını söylüyor. Yalan söylüyor veya sayısız danışmanları tarafından “aldatılıyor” demek istemiyorum; ülkenin yarısına yakını nasıl olsa inanır diye bilerek söylüyor.

Ama kalan kredisini de yiyor farkında değil. Son ankette Kanal İstanbul’u destekleyenlerin oranı %37,6. Aynen, en son ankette Millet ittifakının %41,6 oyuna karşılık Cumhur ittifakının %37,8 olması gibi.

Osmanlı’nın son dönemini arayacağımız da hayatta aklımın ucundan geçmezdi.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı