Olağanüstü arızalı bir iktidarın uygulamalarını konu aldığım bu yazıyı, elimdeki malzemenin yarısını kullanarak epey zor yazdım. Siz de, daha önce bildiğiniz bu hususları okurken zorlanacaksınız belki. Hayırlısı, diyelim.
Baştan söyleyeyim, ekonomi konusuna hiç girmeyeceğim. Zira asgari ücretin17.002 TL olduğu, yıllık enflasyonu TÜİK’in %61,78 ENAG’ise %100,88 olarak belirlediği, BES-AR’ın bu Haziran’daki açlık sınırını 25.374 TL yoksulluk sınırını da 70.253 TL olarak ilan ettiği bir ülkeden bahsediyoruz. Üstelik, dünya ekonomisinde “Kara Pazartesi” yaşanmaya başlarken.
Bir zamanlar Menderes’i lanetlerdik özgürlükleri kısıtladı ve ekonomiyi bozdu diye, Demirel’e karşı da gün aşırı sokaklara çıkıp “Morison Süleyman, istifa ne zaman!” diye bağırırdık. Kötünün beteri varmış. Cumhuriyet kurulduğundan beri bu ülkede böylesine arızalı, böylesine herkesle çatışmalı bir iktidar hiç olmadı. Bikaç konuda bikaç örnek vereyim. O kadar çok arıza var ki bu zor bir yazı olacak.
***
En başta, yasaklamaların envai çeşidi. En sonuncusu, Instagram’ın kapatılması. CB Erdoğan kapatılmış bu mecradan “Hayırlı Cumalar” mesajı paylaşıyor ve tepkiler gelince siliyor. Ardından, bu erişim engelini eleştirenler için “ev zencileri” diyor; meğer bu terim 2010’lardan bu yana Siyahileri aşağılamak için kullanılırmış Batı’da. Yasaklama gerekçesi, İ. Haniye’ye taziye paylaşımlarının kaldırılmış olması. Yani, Instagram bu aptal yasaklamayı yaptı diye Türkiye insanı cezalandırılıyor. (Ben bu satırları yazarken 5. günde kapalıydı).
Ardından ortaya çıkıyor ki, kısıtlanması e-ticaret açısından ülke ekonomisine günde 1,9 milyar TL’ye patlayan Instagram, taziyeleri yanlışlıkla kaldırdığını açıklıyor ve özür diliyor. Yani bu arızalı iktidar önce erişim yasağı getirip bizi peşinencezalandırıyor, Instagram’la sonra görüşüyor. Böyle bir durum.
Bu vesileyle öğreniyoruz ki Instagram’ı yasaklayan Çin bile bu yasağı araştırma yapıyorlar diye üniversite öğrencilerine uygulamıyormuş.
***
Instagram yasağıyla aynı gün AYM sitesi de kapanıyor. Çünkü AYM, İletişim Başkanlığı’nın “Manipülasyon ve Dezenformasyonla Mücadele” biriminin, haberleşme özgürlüğüne müdahale oluşturduğu için, anayasaya aykırı olduğuna karar vermiş.
Ama belki daha da vahimi, AYM mecbur kalıyor sansüre ilişkin bu kararı sitesinden silmeye ve üstelik ardından iki tane “açıklama” yapmaya: 1) “Teknik sorun kaynaklı kötü bir tesadüf”; 2) “Sitemiz bakıma alınmıştır”.
Tabii her zaman olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı Başfetvacısı Av. Mehmet Uçum durumu açıklığa kavuşturuyor: “Hakiki ifade özgürlüğü için ifade özgürlüğü görünümlü tüm yıkıcı ve zararlandırıcı ifade biçimlerinin hukuk yoluyla önüne geçilmesi gerekir”.
Bilemiyorum böylesi bir durumda hatırlatmak gerekli mi, milletvekilliğinin düşmediğine AYM’nin karar verdiği Can Atalay’ın hâlâ cezaevinde olduğunu. O. Kavala ve S. Demirtaş’ın AİHM kararına uyularak serbest bırakılması için Avrupa Konseyinin defalarca açıklama yaptığını.
Mesela 2024’te en az 36 gazeteciye 66 yılı aşkın hapis cezası verildiği. 2023’te gazetecilerin 563 kez mahkemeye çıkarıldığını ve içlerinden 72’si gözaltına alınırken 27’sinin tutuklandığını, yine aynı yıl 14.680 haberin erişime engellenmişolduğunu. 2022’de de en az 4.427 Twitter hesabının ve twitin yasaklandığını.
***
Ordu’da, tıp fakültesi öğrencilere dekanlığın sansürüne inat Hipokrat Yemini’ni eksiksiz okuyunca, salon boşaltılıyor. Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü bahar şenliğine izin vermiyor: “Artık eskisi gibi bizim ahlak ve geleneğimize uygun olmayan tasvip etmediğimiz şenlikler olmayacak. Akşam saatlerinde kızlı erkekli böyle konserler istemiyorum, geçen festivalde izin verdik, benim başımı yaktınız”. Kim yaktı acaba?
Erzurum Kitap Fuarı’nda belediye başkanı, bazı gazetecilerin (Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Timur Soykan, Merdan Yanardağ, İsmail Saymaz) yasak olmayan kitaplarının stantlara konulmasını yasaklıyor.
RTÜK talep ediyor, Almanya’nın sesi DW’den sonra Amerika’nın Sesi VOA Türkçe’ye erişim engeli getiriliyor.
AKP’den DEM’e geçen Bitlis Tatvan Belediyesinde Eşbaşkan Mümin Erol hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret”ten soruşturma başlatılıyor. Gerekçe: Makam odasından CB Erdoğan’ın fotoğrafını kaldırtmak.
Cezaevleri tümüyle felaket. Mesela 30 yıllık hükümlünün tahliyesi, “hayat enerjisi düşük” gerekçesiyle engelleniyor.
***
Dış politikadan birkaç cümleyle devam:
Irak ve Suriye’de askerî üsler kuruyoruz, Suriye İdlib’de Cihatçıları destekliyoruz ve haberler doğruysa Nijer’e paralı asker olarak gönderiyoruz. Suriye Afrin’de de Türk okullarının açılması ve yer isimlerinin Türkçeleştirilmesi türünden demografik mühendislik faaliyetlerimiz var.
“Mavi Vatan” yetmedi, deniz kuvvetlerimizi Afrika’daki en çatışmalı bölgelerden Somali’nin deniz yetki alanlarında görevlendiriyoruz.
CB Erdoğan, artık ne demekse, İsrail için açıklama yapıyor: “Libya, Karabağ gibi oraya da gireriz”. “Katil Esed” ve “Zalim Esed” den sonra şimdi “Kardeşim Esat” deyip C. Çandar’ın deyimiyle “Suriyeli Kürtleri makasa almak” olayına hiç girmeyelim derim.
Yine CB Erdoğan, Filistinli Hamas’ı yüceltirken, Filistin Devlet Başkanı M. Abbas’ı azarlamaktan çekinmiyor: “Davet ettik ama gelmedi; bizden özür dilemeli”.
MEB Fransa’dan sonra Almanya’yla da, denetimi dışında kalan Ankara ve İstanbul’daki sefaret okulları konusunda cebelleşiyor. Bu okullara Türk öğrenciler artık gidemeyecek. Amaç, kendi denetimi dışındaki bu okulları örnek göstererek bu iki ülkedeki imam-hatip modellerini Ankara’ya bağlamak.
İsrail’e kurşun geçirmeyen cam ve akaryakıt satışının öğrenilmesinin ardından, yüksek teknolojide kullanılan 21 ton bor madeninin İsrail ordusuna hizmet veren bir şirkete satıldığı ortaya çıkıyor. “İsrail’e jet yakıtı satmışlar diyen akademisyen Evren Barış Yavuz tutuklanıyor.
Bu vesileyle dikkatimi çeken bir diğer husus: Filenin Sultanlarını izlemeye Paris’e giden CHP triumvirası (Özel, İmamoğlu, Yavaş), seçilmiş belediyeye kayyım atandığında Hakkari’ye gitmemişti.
Dışişleri Bakanlığına kariyer dışı atananlardan Lyon başkonsolosumuz, Lyon Başpiskoposu’yla çektirdiği fotoda, İslam’da özel bir anlamı olan, sağ işaret parmağını yukarıya kaldırarak poz vermesiyle hatırlanıyor. Şimdi de aynı kategoriye giren ve Halil Falyalı’yla iş ilişkileri vesilesiyle gündeme gelen yeni Lefkoşa büyükelçimiz, kendisi hakkındaki çok sayıda içeriğe erişim engeli getirtmiş bulunuyor.
Bu işler yazmakla bitecek gibi değil. Ülke açısından en önemli “arıza”yla bitireyim: Türkiyeli Kürtlerin Türkiye’ye yabancılaştırılması meselesi.
***
Gözaltına alındıktan sonra yerine kayyım atanan Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın soruşturma dosyasına “soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek nitelikte olduğu” gerekçesiyle kısıtlılık getirildiği ve Akış’ın avukat görüşünün sınırlandığı geride kaldı, ama belleklerde duracak.
En gülüncü (isterseniz, vahimi), düğünlerde Kürtçe halay çekenlerin tutuklanması. Öyle ki, insanın bu konuda tek kelime yazması dahi zulüm.
Daha az trajik ama en az bu kadar bölücü bir konu da, yaya geçitlerine yazılan “Önce Yaya” ibarelerinin, o illerde neredeyse nüfusun tamamını oluşturan Kürtlerce silinip üzerine “Peşi Peya” yazılması üzerine ortalığın birbirine girmesi. Mardin Dargeçit, Van, Diyarbakır, daha pek çok yerde. Hele Diyarbakır’da, Kürtçe yazılar iki kere yazılıyor, Valilik iki defa sildiriyor.
Üstelik, Van’da yaya geçidine “Türkiye Türktür, Türk kalacak” diye yazan 16 yaşındaki çocuk, “Avukatım ve TEM’de (poliste) çalışan bir tanıdığım yakalanırsam bir şey olmayacağını söyledi” demişken, devleti temsil eden merkezî hükümet ile demokrasiyi temsil eden yerel yönetim arasında bundan daha somut bir cebelleşme düşünmek kolay olmasa gerek.
10 ilde yapılan ev baskınlarında 72 kişinin gözaltına alınarak haklarında “terör örgütü üyeliği ve propagandası”ndan dava açılması. 28 ilde ev baskınları yapılarak aralarında Barış Annelerinin de olduğu 165 kişinin gözaltına alınması. Yetkin Report’un tabiriyle, Güneydoğu’da 1990’ların karanlık günlerini hatırlatacak kaçırılma ve kayıp haberlerinin gelmeye başlaması…
Bu yazıyı, elimdeki malzemenin yarısını kullanarak epey zor yazdım. Siz de, daha önce bildiğiniz bu hususları okurken zorlandınız belki.
Hayırlısı, diyelim.