Baskın Oran

Niyet üniversiteyi köleleştirmek | Atilla Dirim – Sosyalist İşçi gazetesi

Sosyalist İşçi gazetesi, son KHK ile gerçekleşen ihraçlar, OHAL koşulları ve okullarda başlayan direnişle ilgili Baskın Oran’la bir röportaj yaptı.

Söyleşi şöyleydi:

Siz de 12 Eylül döneminde üniversiteden atılmıştınız. Bugünkü uygulamaya benziyor muydu?

Baskın Oran: Ben üniversiteden ve memuriyetten, bütün ayrıntıları (davaları kazanıp tekrar atılmaları) katarsak, 4 kere atıldım. Özetlersek, 12 Mart’ta 1 kere ve 12 Eylül’de 3 kere.

Benzeyen ve benzemeyen yerleri var.

Benzemeyen yönleri:

Benim zamanımdakiler sıkıyönetim yani askerî vesayet uygulamalarıydı. Bugünküler OHAL uygulamaları yani sivil vesayet atmaları.

Benim zamanımda “sarı zarf” gelirdi, “şimdiye kadarki hizmetleriniz için teşekkür ederiz, atıldınız” denirdi. Şimdi ise bu kadar bir “kibarlık” da yok; tümüyle anayasaya aykırı bir OHAL kararnamesi çıkıyor, atıldığınız tebliğ bile edilmiyor; sen ekteki listeye bakacaksın.

Ayrıca, ben atıldığımda gidip yurt dışında çalışabilirdin. Şimdi pasaportuna el konuluyor, gidip çalışamıyorsun. Yurt içinde kimse korkudan iş veremediği için de “pazarda limon satma” türünden şeyler dışında açlığa mahkum ediliyorsun (ben onları da yaptım ve kendimle büyük iftiharımdır).

Ayrıca, çok daha rezili, banka hesabına ve evine el koyuyorlar hangi hakla koyuyorlarsa. Askerî vesayette bu rezillik kesinlikle yoktu.

Meseleye sayısal olarak bakarsan: 12 Eylül’de 1402’yle üniversiteden 70 küsur hoca atıldı. Şimdi yaklaşık 5.000 hoca. Buradan anla.

Meseleye tepkiler açısından bakarsan: Bizler 12 Eylül’de (hele hele, 12 Mart’ta) atıldığımızda öğrencilerin gönlü bizimleydi ama kimsenin sesi çıkamadı. Çünkü kendi hayat tecrübeleri içinde ilk defa böyle bir şey oluyordu ve atılmalar sayısal olarak iyice sınırlıydı. Şimdi ise dalgalar halinde kitlesel atışlar oluyor ve gerek öğrenciler gerekse kamuoyu büyük tepki gösteriyor. Biz sessiz sedasız atıldık diyebilirim. Şimdi göğsüm iftiharla kabarıyor.

Gelelim benzeyen yöne: Hiçbir hukuksal gerekçe ve yargı kararı olmaksızın karakuşî idari kararlar sonucu atılmak ve yargıya başvuramamak.

Ayrıca, üniversiteyi köleleştirme niyeti.

Ama, 12 Eylül’de asistan arkadaşım, şimdi benim gibi emekli profesör Metin Günday’ın hatırlattığı gibi, “hukukun genel ve temel ilkeleri”nden bir tanesi şöyle diyor: Olağandışı dönemlerde verilen kararlar, o olağandışı dönem bitince kendiliğinden hükümsüz kalır. Nitekim biz 1402’likler, bulundukları şehirden sıkıyönetim kalkar kalkmaz dava açtık, biraz sürdü tabii, ama sonunda söke söke döndük. Hepimiz görevlerimize döndük ve dava açtığımız tarihten sonraki maaşlarımızı da aldık. Şimdi de söke söke öyle olacak. Buraya yazıyorum: Bekle ve gör. Söke söke.

Bu tasfiye karşısında “Türkiye’de akademi bitmiştir” yorumları yapılıyor. Ne dersiniz?

Baskın Oran:  Hem doğru hem yanlış. Kısa vadede akademi tabii ki bitti. Lisans ve lisansüstü derslerini verecek hoca kalmadı. Şimdi Mülkiye gibi bilim kalelerine dışarıdan madde ithaline bile girişebilirler.

Ama orta vadede üniversite bitmez; üniversiteyi bitirmek isteyen zavallılar biter. Nasıl 12 Eylül’ün sıkıyönetimi sonunda yenildiyse, şimdiki sivil vesayetin OHAL’i de çatır çatır yenilecek.

Sebebi çok basit:

Türkiye, böyle zavallı vesayetlerin kalıcı olması için fazla gelişmiş bir ülke. Afganistan veya Pakistan falan değil.

Tasfiyede aslan payını neden Ankara Üniversitesi aldı? Rektör İbiş’in oynadığı rol hakkında ne dersiniz?

Baskın Oran: Ne olduğunu henüz bilmiyorum ama, birtakım ödüller bekliyor olmanın yanı sıra esas olarak bir şeylerden çok korktuğundan yapıyor bunları İbiş Rektör. Bekleyelim ve görelim. Nasıl olsa fazla gecikmeden çıkar ortaya.

Ne demişler, “Düğünde fazla oynayan ile cenazede fazla ağlayandan kork” demişler. Bunlar Anadolu’nun binlerce yıllık lafları. Boşuna yerleşmedi.

Tasfiyeye karşı yürütülen mücadelenin genelleşmesi, sadece akademi içine sıkışıp kalmaması için neler yapılabilir?

Baskın Oran: Kalmıyor zaten. O kadar aşırı gitti ki sivil vesayet, 17-25’i örtbas etmek için o kadar lüzumsuz aşırı gitti ki, Baba Diyalektik icabı kendi mezarını kazıyor. Bu söylediklerimi işkembe-i kübradan atılıyor diye almayınız; kısa zamanda her şey açıklığa kavuşacak.

Karizma çizilince.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı