Baskın Oran

Nijerya Nijerya…

Afrika’da acınacak bir ülke var: Nijerya.

Bu Nijerya, kıtanın yüzkarası. Son marifeti, 9 muhalifi idam etmek. Bu yüzden Avrupa, geçen günkü doruk toplantısında bu ülkeye insan haklarına uymak için iki yıl süre verdi. Yoksa Commonwealth’den ihraç edilecek.

Nijerya’yı, Kara Afrika üzerine doktora yaptığım 1970’lerden beri bilirim.  9 muhalifi idam etmenin ötesinde çok marifeti vardır.

İktidarların en sevdiği slogan “Onenesse and Unity” (Teklik ve Birlik) olan ve Teklik sağlama merakı yüzünden bir türlü Birlik sağlanamayan bu ülkede biri çoğunluk, ikincisi azınlık olmak üzere başlıca iki kabile grubu yaşar. Çoğunluk olan Hausa-Yorubalar, azınlık olanlar da İbolar’dır. Nijerya’da Hausa-Yorubacılık yapmak serbest, İboculuk yapmak kesinlikle yasaktır ve “National Unity”yi (ulusal birliği) bozucu addedilir. Gerçi, bir İbo kalkıp da:

“Ben bir Hausa-Yoruba’yım!” derse bir mesele yoktur, çünkü ülkede Nazi yada Apartheid (G.Afrika) tipi ırkçılık geçerli değildir. Böyle diyen bir İbo ülkenin en yüksek makamlarına kadar çıkabilir. Örneğin 1966’da devlet başkanı olan General İronsi bir İbo’dur.

Ama, kültürel ırkçılık dizboyudur. Bir İbo, hafazanallah, kalkıp da “Ben bir İbo’yum” dedi mi, hayatı kararır. Ne bölücülüğü, ne teroristliği kalır. Günün birinde ya “ölü olarak ele geç”irilir, yada bir tarlanın ucunda kimvurduya gitmiş olarak bulunur. Bu ikinci türden olay için halk arasında “Extrajudicial executions” diye özel bir terim bile geliştirilmiştir.

İbolar’ın çocuklarına İbo adları vermeleri, İboca yazmaları, hatta konuşmaları yasaktır. Dahası, bir askerî darbe döneminde bu yasak kanuna bile dökülmüş, bunun üzerine ünlü İngiliz tiyatro yazarı Harold Pinter oturup “Mountain Language” (Dağ Dili) diye bir oyun yazmıştır. Böylece Nijerya, dünyaca ünlü bir tiyatro yapıtına esin kaynağı olma onurunu kazanmıştır.

Nijerya’da bir Hausa-Yoruba’nın kalkıp da “İbolar eziliyor” diye yazması da mümkün değildir. Bu gibiler arasından, Samuel Cradlesmith adlı bir eski üniversite hocası şimdiden fiilen 150 yıl hapis cezası yemiş durumda olup,  diğer davaları halen sürmektedir. Nijerya’da kaçakçılık yapan futbolculara af vardır, ama bu “düşünce suçluları”na yoktur.

Oysa, Hausa-Yorubalar, ülkeyi İngiliz emperyalizminden İboların işbirliğiyle kurtarmışlardır. Ama ülke 1 Ekim 1960’da bağımsızlığını kazanır kazanmaz, İbolar birdenbire inkâr edilmiştir. Bunun üzerine İbolar isyan etmişlerdir. İsyan edip ortalığa dökülünce onların varlığını inkâr etmek zorlaşmış, “İbo diye bir kabile yoktur” savının yerini  “İbolar, Dağlı Hausa-Yorubalar’dır” savı almıştır.

Oysa çoğunluk kabile grubu, “Nijeryalılık” diye bir üst-kimlik geliştirmiş olsa, bu üst-kimliğin altında çeşitli grupların kendi alt-kimliklerini yaşamalarına olanak tanısa, İbolar da bu durumda ayrılıkçılık yapsa, duruma bambaşka bakmak mümkün olacaktır.

Ama Hausa-Yorubalar bunu yapmamışlardır. Nijeryalılık yerine Hausa-Yorubalılık’a vurgu yapmış, ülkedeki tüm kabilelerin kendilerini Hausa-Yoruba ilan etmelerini şart koşmuşlardır. Böyle ilan etmeyenin icabına bakmışlardır.

Devran dönmüş, kabile ayaklanmalarını bastırmanın kolay olduğu 1960’ların dünyasından, AGİK döneminin insan ve azınlık haklarına en büyük önemi verdiği 1990’ların dünyasına geçilmiştir.

Geçilmiştir ama, Hausa-Yorubalar sanki herşey aynıymış, dünyada hiç bişey değişmemiş gibi davranmaya devam etmişlerdir.

Her şey iyi de, bu Hausa-Yorubalar, derilerinin rengine bakmadan bir de “Biz Avrupalıyız” iddiasını ileri sürmekte, şimdiki Avrupa Birliğinin daha “Avrupa Ekonomik Topluluğu” olduğu dönemde örgütle ortaklık anlaşması imzalamış bulunmaktadırlar.

Durum böyle olunca, Avrupalı partnerleri, Nijerya’nın attığı imzalara uygun hareket etmesini, demokrasiye ve insan haklarına saygı göstermesini istemektedirler. Nihayet, kimseler Nijerya’yı bu anlaşmaları imzalayarak kendini bağlaması için mecbur tutmamıştır.

Tutmamıştır ama, ülkedeki Hausa-Yorubalar’ın en milliyetçi olanları, Avrupa’nın “Azıcık medenî olun, imza attınız” uyarılarına “İç işlerimize müdahale ediliyor!” diye milli bir yanıt vermekte tereddüt göstermemişlerdir.

Göstermemenin yanısıra, bu tür baskıları “Nijerya ulusal gururu”na hakaret saymışlardır. Son 9 idam olayı, bu gurunun onarımına yönelik bir millî eylem olarak yorumlanmaktadır.

“Milliyetçilik” o kadar ileri götürülmüştür ki, Nijerya Ulusal Meclisindeki İbo milletvekilleri enselerinden tutulup Meclis dışına atılmış, tutuklanmış, sonra da bağırta bağırta mahkum edilmişlerdir.

Halkın seçtiği milletvekillerinin Meclis çatısından zorla alınıp içeri atılması için gecesini gündüzüne katan, ama İbo milletvekillerinin yalnızca hapis cezası almasına müthiş içerleyen Devlet Emniyet Mahkemeleri başsavcısı da başlıbaşına bir alemdir.

Hangi hükümet gelirse gelsin yerinden kıpırdatılamayan ve İbo milletvekilleri için:

“Aslında, cezaları idam olmalıydı” diyen bu zat, insanlara duymadığı sevgiyi cins maymununa duymak ve onun vakitsiz ölümü üzerine trajedi türünden bir destan yazmakla da ünlenmiştir. Bu zat, tutkalla yapıştığı “görev”inden ancak zorunlu emeklilik yaşının gelip çatması üzerine  ayrılmış, bundan sonra da, Nijerya Ulusal Meclisine aday olmuştur.

Sayın eski başsavcının, adaylığını, her iyi biten milli maçtan sonra balkondan bakan birkaç çocuğun ölmesinin adet olduğu bu ülkede yine başarılı geçen her milli maçtan sonra oyunu artıran Nijerya Milli Aksiyon Partisinden koyduğu haber verilmektedir.

Muhteremin, son 9 idam olayından sonra makamından içi bir miktar ferahlamış olarak ayrıldığı, dünkü gazetelerde Reuter ajansı tarafından bildirilmiştir.

Kendi ülkemizden ne kadar şikayetçi olursak olalım, hiç olmazsa Nijerya’da doğmamış olmanın tesellisinin hepimizi mutlu etmeye yeteceği kesindir.

 

Yazıişlerine Not: Biraz fazla uzun kaçtığı için özür dilerim. B. O.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı