Baskın Oran

Müslümanlık ve “anayasal vatandaşlık”

“Yüzde 98’i Müslüman!”

Böyle övünmeyi pek sevdiğimiz Türkiye’de önce isimsiz katiller, sonra da devletin polisi tarafından dökülen Alevi kanı, ilk kez 13 Mart Pazartesi günkü gazetelere manşet oldu.

Rastlantı bu ya, aynı tarihli Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde iki ilginç köşe yazısı yer aldı. Yavuz Donat, Cumhurbaşkanı Demirel’in şunları söylediğini yazdı:

“Ortaya yeni bir devlet projesi koyacağım. Bu konunun herkes tarafından tartışılmasını arzuluyorum. Laiklik, Müslümanlık, cumhuriyetçilik, demokratlık birbiriyle çelişmiyor. Bu proje Türkiye’yi 2000’li yıllarda barış içinde tutacak bir köprü projesidir.”

Ertuğrul Özkök’ün “proje” konusunda yazdıkları ise daha netti:

“Bu devlet projesinin beş ayağı olacak. Laiklik, Müslümanlık, cumhuriyetçilik, demokratlık ve milliyetçilik.”

Cumhurbaşkanı, 1 Eylül’de yapacağı TBMM’yi açış konuşmasında işlemeyi düşündüğü bu konuyu adıgeçen iki yazara duyururken, tam bir yıl önce gene bir mart günü ortaya attığı (ve sonra unutuluveren) “anayasal vatandaşlık” konusuna atıf yaptığını söyledi.

Bu “anayasal vatandaşlık” konusunda yeterince yazılıp çizildiği kanısında değilim.

Mülkiye okumuş nice arkadaşımın, “Nedir yahu bu anayasal vatandaşlık denilen şey?” diye  sorduğuna bakmayın, hiç de yeni bir konu değil. İlk kez Atatürk zamanında ortaya atıldı.

Şu anda da, inanın yada inanmayın, kağıt üzerinde Türkiye Cumhuriyetinin resmî  “Türk” tanımını oluşturuyor.

Sahi, “Türk” ne demek? Üç şey demek:

1) Orta Asya’dan geldiği bilinen bir soyun (ırkın) adı.

2) Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra çeşitli soy ve dinlerden insanları biraraya getirerek yaratılmak istenen bir ulusun adı.

3) Atatürk’ün deyimiyle, “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan ve Türkçe konuşan”lara verilen ad.

İşte, önce Demirel, sonra da Çiller tarafından sözü edilen -ve sıkıyı görünce unutulan- “anayasal vatandaşlık”, işte bu üçüncüsü.

Bu üçüncü anlam Türkiye Cumhuriyetinin resmî  “Türk” tanımı olarak ortaya atıldı -ve Türkiye gibi bir ortamda yapılabilecek tek rasyonel iş de buydu- ama, iki dünya savaşı arasının Nazi kokan ortamında, hemen hoop, birinci anlama atlanıverdi. Yani, “Yüce ve arı Türk kanı”ndan söz edilmeye başlanıverdi. Devlet katında her yeri saran bu ırkçı hava, ancak Nazilerin 1943 Stalingrad yenilgisiyle dağılmaya başlayacaktır.

Üç’ten bir’e atlamanın sonucu ne oldu?

Ne olacak, iki’nin gümbür gümbür feda edilmesi oldu. Bunca soy ve dinden insanın birarada yaşadığı kavimler kapısı Türkiye’de “Türk Irkı”ndan söz edilmeye başlanınca, bir yandan Kürtler diğer yandan da gayrı müslimler dışlanmış ve yabancılaştırılmış oldu.

Şimdi, ne diyor Cumhurbaşkanı Demirel?  “Yeni” devletin temel direkleri arasında   “Milliyetçilik” ve “Müslümanlık”ı da sayıyor.

Yukarıda sözünü ettiğim üçüncü anlamdan birinciye atlayışın nasıl bir ortam yarattığını şu sıralarda çok iyi görmekteyiz:

1) Birçok Kürt kendini bu milletten saymıyor. Çünkü 1925’den sonraki egemen “Milliyetçilik” anlayışı onları fena halde dışladı. Daha düne kadar “Kürt’üm” diyenin katli vacipti. Şu anda da durum fazla farklı değil.

2) İslamcılar Müslüman olmayanı Türk’ten saymıyor. Oysa,  “Müslüman” denince yalnızca Sünniler anlaşılan bu ülkede tanrıtanımazlar var, “Müslümanlıkları yalnızca kendilerinden menkul” yani yalnızca nüfus kağıdında Müslüman yazıp ömründe bir kere camiye gitmemişler var, gayrı müslimler var, dahası, Aleviler var, Aleviler!

Hani, şu,  köylerine istemedikleri halde zorla cami yapılan, Diyanet’e sokulmayan, Yavuz Sultan Selim’in kafalarından tepeler yaptığı, Osmanlı tarafından ezilmek yüzünden Celali İsyanlarında ömür tüketen, Kahramanmaraşlarda katledilen, Sivas Madımak Otellerinde canlı canlı yakılan, şimdi de bir yandan isimsiz katillerin, bir yandan da devletin polisinin kurşunları altında canveren Aleviler…

İstanbul’daki 12 Mart 1995 olaylarından ve bu olayları izleyen katliamlardan sonra Sayın Demirel “Müslümanlık” hakkında neler düşünüyor, doğrusu çok merak ediyorum.

1 Eylül 1995’i de iple çekiyorum. Hani, bir gelse de, şu “Yeni” devletimizin temel direklerinden “Milliyetçilik” ve “Müslümanlık”ın ne menem temel direkler olduğunu bi öğrensek.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı