Malum; “Adalet Mülk’ün [devletin] Temelidir”. Yalnız, bütün duruşma salonlarının alnına yazılı olan bu motto doğruysa, milletçe yandık. Çünkü bu ülke parçalanmaya gidiyor demektir. Zira artık bu kadarı, ne kadar Kürt varsa fena tahrik eder. Yargının son iki-üç ayda Kürtler konusunda ne yaptığından örnekler vermek, sonra da Yargıtay’ın bu konudaki son kararını ele almak istiyorum.
“Ölüm orucunda ölen kızının fotoğrafını taşıyan anne hakkında 5 yıl hapis istendi.” Dünya Kadınlar Günü için düzenlenen etkinliğe kızının fotoğrafıyla katılan 57 yaşındaki anne Hatice Harman’a “örgüt propagandası yapmak”tan Malatya 3. Ağır Ceza’da dava açıldı. (K. Göktaş, Vatan, 11.06.11).
“Hoş geldiniz diyene 20 yıl hapis istemi.” Devletin daveti ve Öcalan’ın çağırması üzerine Habur’dan gelen PKK ’lıları “Sayın Abdullah Öcalan’ın talebi üzerine geldiniz. Kalıcı bir barış için geldiniz. Gönüllerin başkentine hoş geldiniz” sözleriyle karşılayan Yılmaz Dünen hakkında Diyarbakır 6. Ağır Ceza’da açılan davada “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası yapmak”tan 20 yıl istendi. (F. Aslan, Milliyet, 18.07.11).
“Selam getirmekten mahkum oldu.” Avukat Mehmet Bayraktar, bir mitingde “Sizin özgürlüğünüz için mücadele eden A. Öcalan’dan bütün Kürtlere selam getirdim” deyince, Erzurum 2. Ağır Ceza’da “örgüt propagandası yapmak”tan 1 yıl hapse mahkum oldu. Cezanın ertelenmesi talebi reddedildi. (Bianet, 01.08.11).
“Ceket iliklemek propagandaymış.” Diyarbakır 5. Ağır Ceza’da açılan davada Şanlıurfa’nın Suruç Belediye Başkanı Etem Şahin’e PKK’lı militanın anısına yapılan “Saygı duruşu sırasında ceketinin önünü ilikleyerek, anmayı örgüt propagandası haline dönüştürdüğü, etkinliğe aktif şekilde katıldığı ve örgüt destekçisi olduğunu belli ettiği” gerekçesiyle 10 ay ceza verildi. (H. Durgun, Taraf, 12.08.11).
“Kıyafeti sebebiyle mahkum.” Diyarbakır 4. Ağır Ceza, Şırnak Beytüşşebap Belediye Başkanı Yusuf Temel’i, Eruh’ta düzenlenen Kültür ve Doğa Festivali’ne yöresel kıyafet “leşkeri” giyerek katıldığı için “örgüt propagandası yapmak”tan 1 yıl 8 ay hapse mahkum etti. (Haftalık Düşünce Özgürlüğü Bülteni, 12.08.11).
Lozan’ı inkâr sırası Yargıtay’da
Haberleri yorumsuz verdim. Şimdi yazacağıma yorum yapacağım: Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Kürtçe savunma talebi “Türkçe bildiği” gerekçesiyle reddedilen sanık hakkında verilen karara “savunmanın kısıtlandığı” gerekçesiyle yapılan itirazı reddetti. Özetle şöyle dedi: “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) md. 6/3-e ve Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) md. 202, sanığın duruşma dilini anlamadığı veya konuşamadığı durumlarda tercüman öngörür. Sanık Türkçe bilmektedir. Başka dilde savunma yapamaz.” (Milliyet, 09.08.11)
Türk yargısı defalarca yaptığı vahim hatayı durmadan tekrarda ısrar ediyor. Saf saf diyorduk ki, KCK davası bir inat haline dönüştü, nasıl olsa Yargıtay’dan döner. Meğer öyle değilmiş. “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka dil konuşan TC vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır” diyen, yani “Türkçe bilir-Türkçe bilmez” ayrımı yapmayan Lozan Antlaşması md. 39/5’i Yargıtay da inkâr etti. Bırakın Lozan’ın kurucu antlaşmamız olması gibi “ulusal” bir durumu; bakın bu karar “adalet”i teknik olarak nasıl perişan ediyor:
1) AİHS md. 6/3-e, “duruşma dilini anlamayan veya konuşamayanlara” tercüman öngörür. Bu, genel kuraldır. “Türkçeden başka dil konuşan TC vatandaşları”na kendi dillerini sözlü olarak kullanma olanağı getiren Lozan 39/5 ise özel kuraldır. Hukukta özel kural, genel kurala üstündür. Bunu talebeler Hukuk’un 1. sınıfında “Hukukun Temel İlkeleri” dersinde okurlar.
2) CMK md. 202 “meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa” tercüman öngörür. Anayasa md. 90/5 şöyle der: “Milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” CMK bir yasadır, Lozan ise bir milletlerarası antlaşmadır ve yasaya üstündür. Bunu anlamak için hukuk öğrencisi olmaya da gerek yoktur ve bu durum Yargıtay’ın Anayasa’yı ihlalidir.
Yargıçlarımızın yorumları
Hadi, diyelim ki yüksek yargı daha yaşlı ve muhafazakar yargıçlardan oluşuyor, sabredelim, aşağıdan gelenler bu işi düzeltecektir. Buyurun, adalet mekanizmasının yazıştığı sitede, bu karar hakkında yazılanlardan birkaçı: (isim vermiyorum, sadece kurum adını parantez içinde veriyorum)
“Hukuk, kötü niyeti ve ideolojik başkaldırı niteliğindeki eylemleri savunma hakkı kapsamında değerlendirilmemeli” (Bergama Adliyesi). “Çok yerinde bir yorum olduğunu düşünüyorum” (İspir Adliyesi). “Hem Türkçe konuşup hem başka dilde savunma yapacağım demenin hukuksal bir temeli yoktur. Dünyada devlet sayısı: 222. Konuşulan dil sayısı: 6.912” ( İstanbul Barosu). “Çok doğru bir karar” (Hayrabolu Adliyesi). “Yargıtay’ın böyle cesur kararlarına ihtiyacımız var. İşin esasına bakan, kenara köşeye takılmayan uygulamayla ceza adaleti sistemimize bir kimlik, bir kişilik ve caydırıcılık kazandırabiliriz. Sağolsunlar” (Manavgat Adliyesi). “Resmi dilin Türkçe olduğu bir yerde, inatla ve anlaşılmaz bir lehçeyle konuşma arzusu taşıyanların niyetleri elbette ki konuşmak değildi. Yüksek Hakimlerimize sonsuz teşekkürler” (Antalya Adliyesi).
Manavgat ve Antalya’nınkiler en hoşları. Biri “kenara köşeye takılmayan” karar istiyor, diğeri “ceza hukukunda niyet cezalandırılmaz” kuralını dahi bilmiyor. Ama isterseniz bu “yorum”lara daha fazla yorum yapmayayım. Sadece şunu söyleyip bitireyim: Ben Kürt olsaydım, böyle bir “mülk temeli”ni fena halde isyan ettirici bulurdum. Daha fazla söylemeyeyim, “örgüt propagandası yapmak”tan ben de gidebilirim.