3 Ağustos tarihli yazımda, arkadaşım Cengiz’e (Çandar) verip veriştirmiştim.
Çünkü 24 Temmuz tarihli köşe yazısında, imam hatip ortaokullarının kapanması sonucunu yaratan 8 yıllık eğitimden söz ederken, “Eğitim alanında 1930’ların zihniyeti hortluyor, bu gericiliktir” demişti. Gerekçesi, kronolojik bakımdan eskiye dönüştü. Bir de, bu dönüş için yine tepeden inme Kemalist yöntemin kullanılmış olmasıydı.
Verip veriştirmiştim, çünkü “Eğitim Birliği” ilkesine geri dönüşü gericilik olarak niteliyordu. İyi bişeye geri dönüşün gericilik değil hatadan dönüş olduğunu, daha bulûğa ermemiş sübyanların da şeriatçı beyinyıkamadan başka türlü kurtarılamayacağı bir noktaya gelip tosladığımızı Cengiz gibi birisinin anlamaması beni çok şaşırtmıştı.
Cengiz’e sayıp döktüklerimde yukarıdaki nedenlerle bugün de aynen ısrarlıyım. Ama itiraf edeyim ki çocuk boş atmış dolu tutmuş ve ben Milli Eğitim Bakanlığını savunmada çok aceleci davranmışım.
Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı, evet, bu sefer gerçekten 1930’ların zihniyetiyle, yabancı okulların kapanmasına yol açacak bir politika izliyor. Bakan Uluğbay’ın açıklamasına göre bu okullar “…lise düzeyinde eğitim vermeye devam edecekler. Bu okulların ilkokul açması mümkün değil”.
Yani, bu okullar ortaokullarını kapatmak zorunda bırakılacaklar.
Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü yetkilileri şöyle buyurmuşlar:
“Yabancı okullara ilkokul açma izni verilmesi, eğitimde birlik ilkesini tehlikeye sokar”.
Robert Kolej, Alman Lisesi, Avusturya Lisesi, Saint Joseph, Saint Michel, Saint Benoît, Notre Dame de Sion, Sainte Pulcherie…
Yahu, bunlar Türkiye’de hiç tartışmasız en kaliteli eğitimi veren ortaöğretim kuruluşları! 65 milyondan bir tek kişi çıkar da bunun aksini iddia ederse, adamı Bakırköy’e kapatırlar, bir daha da çıkartmazlar.
Doğru; Kemalist yönetim 1930’larda bunlara elinden gelen güçlüğü çıkartmıştı.
Ama birader, Türkiye o günlerde işgalden yeni kurtulmanın travması altındaydı, Avrupa’ya tepki diz boyuydu.
Üstelik, o dönem, yabancı dilin ve kaliteli eğitimin değerinin henüz anlaşılmadığı bir dönemdi Hukuk’a ortaokuldan öğrenci, Hariciye’ye liseden büyükelçi alınıyordu.
O günlerde bu değerlerin bilindiğini varsaysanız bile, Türkiye bir devrimin en ateşli ânındaydı ve her devrim sırasında olduğu gibi, insanların kafasının devrimden başka bişeyle, hele hele “yabancı şeyler”le ilgilenmesine rejimin tahammülü yoktu.
Onun için, 1924’ün Eğitim Birliği’ne dönüşün aksine, 2000’ler Türkiyesinin 1930’un Yabancı Düşmanlığı’na dönüşünü gericilikten başka bişeyle nitelemek mümkün değil. Türkiye’nin bu en kaliteli okullarına imam hatip muamelesi yapanlara da gerici denmesi kadar normal bişey olamaz.
Yerli okullarda doğru dürüst dil öğretemediğimize göre, liseden başlayarak dil öğrenmek imkânsız olduğuna göre, yabancı dil bilmeyen artık ayakkabı boyacılığından bile para kazanamadığına göre, ne menem iştir bu?
MEB yapar bir yönetmelik, saptar okunacak dersleri, gönderir müfettişlerini, ama bu okulların ilkokul açarak ortaokullarını kurtarmalarını ve Türkiye’de tek ciddi yabancı dil öğreten kurumlar olarak hizmete devamlarını katiyen engelleyemez!
Bu okullara imam hatip muamelesi yapamaz!
MEB sayın “yetkilileri”, herşeyden önce, “Eğitim Birliği” denilen kavramı oturup doğru öğrenmelidirler:
Bu birliği “yerli’ye karşı yabancı okullar” değil, “çağdaş’a karşı çağdışı okullar” bozar. Bu “yetkililer” daha bunun farkında değil!
***
Gelelim, azınlık okullarına.
Burası da çok önemli, çünkü bu okulların da akıbeti belli değil ve ben MEB “yetkilileri”nin bu konuda (sadece kimi kavramlardan habersiz değil,) düpedüz sabıkalı olduklarını sayın bakana bir hatırlatmak istiyorum.
Aralık 1993’te gündelik Aydınlık’ta yazdım, sonra da Devlet Devlet’e Karşı adlı kitabımda yayımladım:
Bu bakanlık, Lozan’ın apaçık hükmüne rağmen, Ermeni okullarında Ermeniceyi yasaklamış bir bakanlık! Ondan sonra da, ilerici çevrelerden tepki gelince, tükürdüğünü yalamış bir bakanlık!
Bakın, Lozan md.40 ne diyor:
“Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları (…) giderlerini kendileri ödemek üzere (…) her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak (…) konularında eşit hakka sahip olacaklardır”
Yine Lozan’ın 37. maddesine göre, azınlıklarla ilgili bu hükümler hiçbir yasayla değiştirilemez. Bugün Türkiye’de vakıflar özel üniversite kurabildiklerine göre, “eşit hak” nedeniyle azınlık vakıfları üniversite bile kurabilirler.
Sabıkalı Milli Eğitim Bakanlığının sayın yetkilileri bunu böyle bilsinler ve Türkiye’nin uluslararası imzalarını cümle âlem önünde yine rezil edecek gerici işlemler yapmayı akıllarından bile geçirmesinler!
Sayın bakan da, Türkiye’de eğitimden önce, kendi bakanlığının kadrolarını temizlesin.