Baskın Oran

Michigan’da G/J harfleri ve Türkiye Ermenileri

Yedigim içtigim benim olsun, 38 yil aradan sonra ilk kez gittigim Amerika’da katildigim Türk-Ermeni diyaloguna iliskin gözlemlerimi anlatayim. Burada kolaylik olsun diye “taraflar” terimini kullanacagim ama,  bundan “takimlar” anlasilmasin.

1) Michigan Üniversitesi Ann Arbor yerleskesinde yapilan konferansta, konusmalar disinda, 22 tane bildiri verildi. Bunlarin herbiri ciddi çalisma ürünleriydi ve üzerlerine yapilan tartismalar cidden yüksek bilimsel düzeyde oldu.

2) Türk tarafinin milliyetçi söylemle konuya “Ne yapmisiz? Kim yapmis? Asil onlar bize yaptilar!” diye yaklasmayan akademisyenlerden olusmasina karsilik, Ermeni tarafi diasporanin radikalligiyle taninmis akademisyenlerini içeriyordu.

Bununla birlikte, ki burasi çok önemli, içlerinden bir tanesi hariç hiçbiri Türkleri açikça suçlayan bir üslup kullanmadi; o kisinin konusmalari da Ermeniler arasinda pek sempatiyle karsilanmadi. Katilimcilar konunun ve ortamin kirilganligina özen gösteren çok ölçülü bir tutum sergilediler. Hatta, en radikal diasporacilardan olarak bilinen Prof. Hovannissian son derece olumluydu ve “Hep kötü seylerden bahsetmekten biktim; bu bildirimde iyi seylerden bahsedecegim” diyerek Ermenilere yardim eden Türkler üzerine bir bildiri okudu. Yani, sizin anlayacaginiz, tartisma bol oldu ama zerre kadar kavga gürültü çikmadi (hatta, bendenizin konusurken verdigi “cinsel iliski”yle ilgili örnek -ileride anlatirim- sirasinda dahi!).

3) Ermeni tarafi hep 1915 olaylari üzerinde durdu. Türk tarafi ise 1915’in cereyan ettigi ortam üzerinde. Ermeni tarafi bu ortami incelemeye yanasmadi, çünkü anlasilan 1915’i sulandiracagindan ve dikkatleri jenosit kavramindan baska taraflara götüreceginden çekindi. Hatta, Cengiz (Çandar) söyle dedi: “3 gün boyunca hep Türk milliyetçiligini inceledik. Oysa kronolojik olarak önce gelen Ermeni milliyetçiligini de ele almaliydik”.

Diger yandan, Ermeni tarafi jenosit (Ingilizce Genocide) sözcügünü (konferansi düzenleyen F. Müge Göçek’in deyisiyle “G-word”u) karsi tarafa mutlaka telaffuz ettirmeyi amaçlayan bir üslup izledi, Türk tarafi ise bu sözcügü kullanmaya yanasmadi.

4) Diasporanin en çok dikkatimi çeken tavri suydu: Sürekli olarak 1915 üzerinde konustu, bugüne hiç gelmedi ve dolayisiyla, Türkiye Ermenileri (TE) konusuna hiç yaklasmadi. Onlardan söz ettigi tek anda da, TE’yi “diaspora” saydigini belirtti.

Oysa bu tutum, bizzat diaspora teriminin anlamiyla çelisiyordu: Diaspora Osmanli’nin Anadolusundan gitmemis de nereden gitmisti, Ermenistan Cumhuriyetinden mi? TE kendi “tarihsel mekan”inda yasamiyor da hangi mekani tarihsel toprak sayiyordu? Istanbul Ermenilerinin ancak Kayseri, Diyarbakir veya Talas söz konusu oldugunda diaspora sayilabilecegi dogru degil miydi?

Diasporanin TE hakkindaki bu ilginç tutumu, Hrant’in (Dink) toplumsal bir turnesol kagidini daha önce sözünü ettigim radikal kisiye banmasi üzerine epey vahim bir biçimde ortaya çikti: “Iki sey söyleyecegim, hangisinin daha önce gerçeklesmesini arzu ettiginizi söyleyin: 1) Türkiye “jenosit” sözcügünü telaffuz etmeye baslasin; 2) Türkiye’de demokrasi gerçeklessin”. Sorusuna cevap alamadi.

Türkiye Ermenilerinin Ermeni Sorunu konusundaki olaganüstü rasyonel tutumunun, konferansin (ve diasporanin) ilimli havasinda çok etkili oldugunu düsünüyorum ve daha da ötesi, bu sorunun gitgide mantiga uygun bir kanala girmesinde baslica rolü oynayacagini saniyorum. Nitekim, Hrant (Dink) söyle söylediginde de hiçbir itiraz duyulmadi: “Iki klinik vaka karsisindayiz. Biri travma manisinden, digeri paranoyadan mustarip. Bu hastaliklardan bizi Fransiz veya ABD parlamentolari kurtaramaz”. Ve son oturumda, daha önce Agos’ta yazdigi “Su çatlagini buldu” öyküsünü anlattiginda, salonda birden fazla kisi gözlük camlarini siliyordu.

* * *

Kazasiz belasiz bitirdik derken, pantomim halka açik yapilan kapanis oturumunda koptu. Michigan üniversitesinden bir tip profesörü (Türk oldugunu sonradan basbasa konusurken söyledi) “Biz vergi mükelleflerinin parasiyla, kamusal bir kurulusta nasil kalkar da halka kapali toplanti yaparsiniz?” diye sorunca ortalik bir anda alevlendi. Koca salon söz almayi falan birakti, Üniversite özerktir bal gibi yapariz ve hayir efendim yapamazsiniz diye karsilikli atismaya basladi. Yazariniz söz alarak söyle eyitti: “Efendim, bu soruyu sorarak büyük bir hizmette bulundunuz, çünkü böyle nazik bir konuyu tartisirken dinleyici alsaydik konferansin neye benzeyecegini görmemizi sagladiniz. Siz açik kalp ameliyati yaparken kaç seyirci alirsiniz bilemiyorum ama biz burada iki kalbi birden açtik ve galiba tribünlere oynanmadigi için sakin çalistik”.

Bildirileri Agos saniyorum yayinlayacak. Bence en önemli bildiri, Ermenistan Cumhuriyeti eski cumhurbaskani Ter Bedrosyan’in Türkiye yakini politikalarinin mimari Gerard Libaridian’inkiydi. Gelecek haftalarda tartismalardan ilginç kesitler vermeye çalisacagim.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı