Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne (TKGM) bir gizli yazı gönderdi. Osmanlı tapu kayıtlarının Türkçeleştirilerek bilgisayar ortamına aktarılmasına karşı çıktı (Hürriyet, 19.09.2006).
MGK Seferberlik ve Savaş Hazırlıkları Planlama Daire Başkanı Tuğgeneral Tayyar Elmas imzalı ve 26 Ağustos 2005 tarihli yazının temel öğeleri şöyle:
“Bu bilgiler etnik ve siyasi (asılsız soykırım, vs.) istismara malzeme olabilir”. Diasporanın pek bayıldığı bu münasebetsiz “soykırım” terimini bir kenara atalım çünkü bütün tartışmayı baştan önlüyor ama, 1915 Ermeni Katliamı “asılsız” olduğuna göre niye çekiniyoruz?
“Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında”. Bu “koşullar” ne zaman bitecek de biz temel sorunlarımızı tartışabileceğiz? Sakın, bu bir ebedi korkutma olmasın?
“(Bu bilgilerin) TKGM’de muhafaza edilmelerinin ve kullanılmasının ülke menfaatleri açısından sınırlı tutulmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir”. İyi de, hani biz bütün arşivleri açmıştık? Nasıl açmışsak, “aleni” tapu kayıtlarının 90 yıl öncesini bile gizli tutmak istiyoruz. Sakın, “ülke menfaatleri” denilen şey, 90 yıl önceki yolsuzlukların üstüne bir “şal örtme”nin “milli” ismi olmasın? 2006’da bir mafyacı mahkemede duruşmaya ayyıldızlı tişörtle çıkıyorsa acayip mi?
***
Mülkiye’ye 1964’te başladım. Sınıfımızda, aileden çok zengin olduğu söylenen Adanalı bir arkadaş vardı. Adı, ideolojisi, bütün bunlar hep kırk bilmem kaç yıl geride kaldı; sonradan ahbap da olduk.
17 Eylül 2006 tarihli Milliyet’ten, onun zenginliğinin (Orhan Kemal’in kâtiplik yaptığı Milli Mensucat Fabrikası) “aileden” değil, gayrimüslim azınlıklardan geldiğini öğrendim. Tesis 1907’de “Simyonoğlu Fabrikası” adıyla Aristidi Kozma tarafından kurulmuş. Kendisinin “şehri terk etmek zorunda kalması” üzerine Hazine’ye geçerek “Milli Fabrika” adını almış. 1927’de bizim arkadaşın dedesi dahil dört milli müteşebbise satılmış. Biriken borçları nedeniyle 1978’de yeniden Hazine’ye geçmiş (aşina geldi mi?).
***
Bizim sınıf Mülkiye’ye 19 yaşında girdi. 11-12 yıllık bir Kemalist eğitimden geliyorduk. “Anti-emperyalizm” adına hemen “sosyalist” olduk. Bu karışım açısından bakınca, “Milli burjuvazi” diye bir şey vardı ve iş sonunda gidip sosyalizme varacaktı.
Güzel de; hocalarımız bile bilmezken, o yaşta biz nerden bilecektik burjuvazinin kompradorunun/millisinin olmayacağını? Hangi dinden ve milletten olursa olsun tek kuralının “kârın maksimizasyonu” olduğunu? Bunun da duruma göre bazen “milli” bazen “enternasyonal” yöntemle sağlandığını? Bize “devletçilik” diye okutulan şeyin burjuvazi imali, daha doğrusu, gayrimüslim burjuvaziyi kırpıp kırpıp Müslüman burjuvazi üretmek olduğunu? Gayrimüslim vatandaşların mallarına el koyup Müslüman vatandaşlara aktarmaya “milli iktisat” dendiğini? Sanki dini farklı tüccar daha az vergi kaçırırmış gibi…
***
Dahası var. Beatles dinlerken biz nereden anlayacaktık bu yağmanın bir süreç olduğunu? 1915 Tehcirinde Ermeni malları yerel eşraf tarafından yağmalanıp “milli sermaye” yapıldıktan sonra, 1923 Mübadelesi sonucu Rum mallarının da paylaşıldığını? Lozan’ın daha yapılır yapılmaz idari açıdan (md.14), 1927’de de eğitim açısından (yasa no.1151) İmroz ve Bozcaada’da fiilen yürürlükten kaldırıldığını ve ada Rumlarının göçe zorlandığını? 1932 kanununun (no.2007) İstanbul Rumlarının bir kısmını işten attığını? 1934’te Musevilerin Trakya’dan ölüm tehdidiyle kovulduğunu? 1941’de gayrimüslimlerin Yirmi Kura askerlik macerasını?
1969’da asistan olmuşum, SBF Dergisine 48 sayfalık baba bir makale yazmışım, 1942 Varlık Vergisini “bürokrasinin burjuvaziyi denetlemesi” diye yorumluyorum; buradan anlayın artık. 6-7 Eylül 1955 olaylarını on yaşında yaşamışım ve o gece korkudan yatağımı ıslatmışım, tam bir “pogrom” olduğunu Mülkiye talebesiyken bile öğretmemişler. 1964 Kararnamesiyle Rum paralarına “vaziyet edildiğini” bilememişim. Elli yaşıma geldiğimde anca öğrenmişim 1936 Beyannamesi denilen rezalet uygulamayla bu memleketin farklı dinden vatandaşlarının mallarına 1971’den itibaren çatır çatır ve bilâbedel el konduğunu.
Görmemişim bu “milli”ciliğin Türkiye’nin sanayileşmesini en az 40 yıl ertelediğini. Sonra da, transfer edilecek gayrimüslim sermayesi tükenince, sıranın bu sefer gariban Müslümanlardan (halktan) alıp zengin Müslümanlara vermeye geldiğini (1982 Banker, 2001 Banka krizleri, vs.)…
***
Neyi gizliyor MGK yazısı? 1915 Ermeni Katliamının sonuçlarını, deniyor. Bu kadar basit olsaydı keşke. Tabii ki bu yazı hâlâ esas olarak 1915’i gizlemeye çalışıyor, ama esas olarak “ilksel sermaye birikimi” sürecini gizliyor.
Kimden gizliyor? Türkiye insanından tabii. Çünkü yabancılar bütün bunları zaten ezbere biliyor.
Niçin gizliyor? Çünkü 1915’i öğrenince, tüm süreç çorap söküğü gibi meydana çıkacak. O halde, halının altına süpürmeye devam ediyor. Ama kardeşim, göz bu; budak deliği değil.