Lozan Antlaşması’nın Türkiyeli Kürtlerle ilgili hükümleri uygulansaydı en hafifinden söylüyorum ülkemizin Kürt Sorunu bugünkü gibi olmazdı. Belki de hiç olmazdı, çünkü bu ihlaller her halk için en önemli şeyi yasaklamakta kullanıldı/kullanılıyor: Dil
Özellikle bu son hafta, önümüz arkamız sağımız solumuz Lozan Barış Antlaşması. Eh, normal. 24 Temmuz günü, Türkiye devletini kuran uluslararası antlaşmanın 100. Yıldönümü. Başka bir açıdan, Türkiye’yi gelişmiş dünyaya yani Batı dünyasına kalıcı biçimde entegre etmenin önünü açan metnin yıldönümü.
Lozan’ın önemini, bu belgenin zafer veya hezimet değil, bir uzlaşma oluşuna borçluyuz. Çünkü hem Türklerin yenildiği I. Dünya Savaşı’nı hem de Türklerin yendiği Kurtuluş Savaşı’nı bitirdi. Hezimet veya zafer olan antlaşmalar fazla yaşamaz; Lozan I. Dünya Savaşı’nı bitiren barış antlaşmaları içinde halen uygulanan tek belgedir.
***
Gizli maddeler ve “raf ömrü” filan gibi zavallılıkları tabii ki hemen es geçiyorum; daha önce fazlasıyla yazdım zaten, Burada, bazı Lozan hükümlerinin Türkiyeli Kürtlerle ilgili olarak Türkiye tarafından ihlal edilmesinden ve bunun sonuçlarından bahsetmek önemli.
Önemli, çünkü bunlar yazıldığı gibi uygulansaydı, en hafifinden söylüyorum, ülkemizin Kürt Sorunu katiyen bugünkü gibi olmazdı. Belki de hiç olmazdı, çünkü bu ihlaller her halk için en önemli şeyi yasaklamakta kullanıldı/kullanılıyor: Dil.
Öyle böyle yasaklama da değil hani. Lozan’ın imzalanmasından sadece 7 ay sonra Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla (Mart 1924) dolaylı olarak, onun ardından da Şark Islahat Planı’yla (Eylül 1925) direkt olarak yasaklandı Kürtçe. Bu durum Kemalist Tek Parti döneminde başladı ve kesintiye uğramadan bugüne kadar da süregeldi. “Devletin sürekliliği”nin bu dil koparma olayı kadar geçerli olduğu başka bir
alan daha mevcut mudur, gerçekten bilmiyorum.
***
Mevzu çok uzun, bari lafı uzatmayalım ve dokuz maddenin (Md. 37 ila Md. 45) yer aldığı Kesim III’deki Md. 39/4 ve 39/5’i okuyup görelim. Görelim, çünkü bazıları benim burada yorum yaptığımı iddia edebilir, oysa yorum filan yok; 8 devletin imzaladığı Lozan metninin kelimesi kelimesine ne söylediğini göstereceğim. Hukuk usulü okumuş olanlar bilir, bir hukuk metni yeterince açıksa yoruma gidilmez.
Md. 39/4: “Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.”
Dikkat etmişsinizdir, burada zikredilmeyen faaliyet bırakılmamış. Üstelik, “basın ya da her çeşit yayın” dediğin anda, bu spesifik (özel) değil de jenerik (genel) ifade olduğu için bugünkü TV ve interneti de kapsıyor. Bu fıkranın kapsamına girmeyen tek ama tek yer, “dilediği bir dil”in devlet dairelerinde kullanımı.
Aslında, devlet olarak, bu devlet dairesi meselesini de zaman içinde aşarak Kürt çoğunluklu yerlerde Kürtçenin ikinci dil olarak kullanımına izin verilseydi, bunun sonucu bazılarının paranoyasının tersine bölünme filan değil, Türkiyeli Kürtleri kazanmak ve Türkiye’ye çok sağlam biçimde entegre etmek olurdu.
Oysa devletimiz ne yaptı? Mesela çarşıda pazarda Kürtçe konuşmayı yasakladı. Mesela “açık toplantılar”da seçmenlere Kürtçe hitap eden politikacıları ağır cezada yargıladı. Mesela, cami dışında Kürtçe namazı (“sivil Cuma namazları”) suç saydı.
Dünkü (25.07.2023) bir haber: Diyarbakır’da tutuklanan 5 gazetecinin yanı sıra, aynı kentte polis Aram Yayınevinden çıkan 5 kitabı topladı ve sonradan toplama kararı çıkartıldı . Geçen ayın sonunda da 53 kitap toplatılmıştı. Şubat 2018’de polis aynı yayınevinin deposunu basıp kitaplara ve bilgisayarlara el koymuştu.
***
Md. 39/5: “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.”
Burada “kolaylıklar” denilen şey, esas olarak, mahkemede tercüman bulundurulması. Ama devlet bunu da ihlal etti. Kendini sözlü olarak Kürtçe savunmak isteyenlere bi de bundan dava açıp ceza verdi. Mehdi Zana’dan başlayan bir dizi ihlal.
Hatta, bunlardan birine ben şahsen tanık da oldum. 2010’da yapılan 104 sanıklı Diyarbakır KCK ana davasında sanıklar savunmalarını Kürtçe yapacaklardı, ben de Lozan’a göre anadilde savunma yapılabileceğine ilişkin bilirkişi (Ceza Muhakemesi Kanunu Md. 178’in tabiriyle “uzman kişi”) mütalaası sunmak üzere Diyarbakır’a gitmiştim. Bu Md. 178 duruşmada zaten hazır bulundurulan uzman kişinin dinlenmesini zorunlu kıldığı halde mahkeme heyeti dinlemeyi reddetti. Gerekçesi aynen şuydu: “Biz Lozan’ı biliyoruz!” İçimden geçirmiştim: “Helal olsun!”
Devlet, kendini bu ihlal konusunda “Sanıklar Türkçe bilmektedirler” diye savundu hep. Oysa Lozan’da Türkçe bilip bilmemek diye bir şart yok; Türkçeden başka dil konuşanlara kolaylık şartı var.
***
Md. 39/4 ve 5’in ihlal edildiğini kabul etmeyenlerin söyledikleri özetle iki şey var:
1) Bu Md. 39 Lozan’ın III. Kesimindedir ve bu kesimin başlığı “Azınlıkların Korunması”dır; Türkiye’de “azınlık” deyince de sadece Gayrimüslimler anlaşılır;
2) Lozan’da Kürtlerin adı bile geçmez.
Birinciyle ilgili olarak: Çok doğru, kesimin başlığı öyle, ama 1994’ten beri söylemekten ve yazmaktan bıktım usandım: Bu kesimin başlığı böyledir çünkü o tarihte (1923) sadece “azınlık hakları” terimi vardı; uluslararası belgelerde “insan hakları”terimi henüz yoktu; bu terim literatüre ancak 1945 BM Antlaşmasıyla girdi.
İkinciyle ilgili olarak: Çok doğru, Lozan’da Kürtlerin adı geçmez. Ama birader, Kürtler T.C. vatandaşı mı, değil mi? Çünkü her iki fıkra da “Türk uyrukları”na haklar getiriyor.
Unutmadan, bu Md. 39’un Müttefikler tarafından empoze edildiğini düşünebilecek olanlar çıkarsa, ki vallahi çıkar, onlar için de şunu ilave edeyim: Bu madde Müttefikler ile TBMM Heyetinin ortak önerisiydi.
***
Bu vesileyle hemen anlatmalı: Kesim III’te yer alan haklar yalnızca Gayrimüslimlere değil, Gayrimüslimler dışında daha üç gruba derece derece getirilmiş vaziyette. Buna göre, Lozan’da hak sahibi kılınmış dört grup şöyle:
A) “Gayrimüslim Türk uyrukları”. Md. 38/3, Md. 39/1, Md. 40, Md. 41/1 ve 2, Md. 43. Bu kategorinin diğer üçünden ayrıcalığı sadece şu: Hakları, (1946 yılında kapanmış olan) Milletler Cemiyetinin garantisi altına konulmuş (Md. 44).
B) “Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyrukları”. Konumuz olan Md. 39/5 buraya giriyor.
C) “Tüm Türk uyrukları”. Md. 39/3 ve konumuz olan Md. 39/4 buraya giriyor.
Ç) “Türkiye’de oturan herkes”. Md. 38/1 ve 2, Md. 39/2. Lozan yukarıdaki ilk üç kategoriye (A-B-C) mensup “Türk uyrukları”na haklar getirmiş ama, bu dördüncü kategorinin T.C. uyrukluğuyla ilgisi yok. Müttefiklerin Levantenleri dahil etmek (ve pazarlık) için koydukları bu kategori icabı hangi ülkenin vatandaşı olursa olsun Türkiye’de mukim olan insanlar Kesim III’te hak sahibi.
Hadi bakalım, Kesim III’te sadece Gayrimüslimlere hak tanınmıştır deyip duran ihvan bu Ç kategorisine ne diyecek!