Türk dış politikasının onlarca yıldır kireçlene kireçlene başa bela olmuş konularından Kıbrıs’a el atıldı ve çözüme gidiliyor. Arkasından başka kireçlenmiş konulara (Ege, Ermenistan’la ilişkiler, K.Irak) el atılacak. Türkiye, bu halletmemekte direndiği konular yüzünden sürekli dibe çekilmekten, büyük devletlerin oyuncağı durumuna düşmekten kurtulacak.
Tabii ki, “çözüm” demek, hem almak hem vermek demek. Çözümü “çözümsüzlüklerin devamı” veya “yalnızca almak” sananlardan tepkiler geliyor. “Sevr’e dönüyoruz!” bağırışları yükseliyor. Tecrübeyle söylüyorum, bu muhteremlerin hiçbirinin 433 maddelik Sevr’i görüp okumamışlardır.
Ama daha da ilginci, bunlar durmadan andıkları 143 maddelik Lozan’ı da okumamışlardır. Ben kendilerine Türkiye’nin bu kurucu antlaşmasının nasıl bir al-ver bütünü olduğunu, yani kendi deyimleriyle nasıl bir “ver-kurtul” olduğunu madde madde arz edeyim de, belki içlerine bir kuşku zerresi düşer.
* * *
1) Hazırlık aşaması: Müttefikler Ankara’nın hiçbir önerisini kabul etmediler: Yer olarak İzmir’i reddettiler, Lausanne’ı dayattılar; daveti yapan ülkeler arasına Türkiye’yi koymadılar; Türkiye yanlısı SSCB’yi yalnızca Boğazlar konusunda çağırdılar.
2) Konferansta protokol: Konferansın açılışında Lord Curzon’un konuşmasını programa koydular, İsmet Paşa’yı koymadılar. 3 ana komisyonun hiçbirinin başkanlığını veya başkan yardımcılığını Ankara’ya vermediler. Hatta, yazı işleri komitesinde tek bir katiplik dışında herhangi bir idari görev de. Üstelik, ertesi sabahki gündemi geceden değiştirdiklerinde bu katibe haber de iletmediler.
3) Sınırlar: Ankara, çok kimsenin sandığı gibi Musul’u 1926 antlaşmasıyla değil, Lozan’da verdi. Çünkü bu konudaki “kesin kararı” Milletler Cemiyetine (MC) bıraktı (md.3/2) ve MC demek doğrudan İngiltere demekti. 1926’daki sonuç da bunu kanıtlayacaktır.
Ankara, İskenderun’u (“Hatay”) daha 1921’de Fransa’ya bıraktığını teyit etti (md.3/1).
Ankara, İmroz ve Bozcaada dışında bütün Ege adalarını Yunanistan’a (md. 12, 13 ve 14), Onikiadaları İtalya’ya bıraktı (md. 15). Kıbrıs’ın da 1914’ten beri İngiltere’ye ait olduğunu tanıdı (md.20). Ege’de elinde İmroz ve Bozcaada’dan başka ada kalmadı; oraların Rum halkına da nüfus mübadelesinden bağışıklık ve ayrıca azınlık hakları tanındı.
4) Mali konular: Ankara, Osmanlı’nın Düyunu Umumiye borçlarını üstlendi (md. 46 vd.). Düyunu Umumiye Meclisi adına Reichsbank’a yatırılması gerekli altın paralar üzerindeki her türlü hakkından da Müttefikler yararına vazgeçti.
Ayrıca, Osmanlı’nın İngiltere’ye ısmarladığı ve bu ülkenin 1914’te el koyduğu savaş gemileri için ödediği paraları geri istememeyi kabullendi. (md.58).
Yunanistan’dan zarar-giderim istememeye de razı oldu (md.59).
5) Boğazlar: “Lozan Boğazlar Sözleşmesi”yle, Boğazları askerden ve silahtan arındırmaya (md.4) ve savaş gemileriyle uçaklarının buradan geçişini uluslararası bir komisyona terk etmeye razı oldu (md.10). Yani, Boğazlar üzerindeki egemenliğini sınırlamayı kabul etti.
6) İmtiyazlar: “Yerleşme ve Yargı Yetkisine İlişkin Sözleşme”yle Ankara, normalde bir ülkenin iç düzenlemesine tabi olması gereken konuların uluslararası düzenlemeye tabi tutulmasını onayladı.
Ayrıca; İngiltere, Fransa ve İtalya’nın din, öğretim, sağlık ve yardım kurumlarının Türkiye’de kalmasına razı oldu.
“Ticaret Sözleşmesi”yle, gümrüklerini 5 yıl süreyle yükseltmemeyi kabul etti (md.1 ve 18); bu süre boyunca Türk gümrükleri 1916 yılı düzeyinde tutacaktır. Aynı sözleşmeye ilişkin olarak verdiği mektuplarla, Ankara, yukarıdaki üç ülkenin 3’er firmasına Türkiye limanları arasında minimum 2 yıl daha çalışma imtiyazı tanıdı.
“Sağlık Sorunlarına İlişkin Bildiri”yle, 3 Avrupalı doktorun 5 yıl süreyle “danışman” adı altında sağlık işlerini denetlemesine razı oldu.
“Yargı Yönetimine İlişkin Bildiri”yle, yine “danışman” adı altında, Avrupalı hukukçuların gelip hukuk reformlarını denetlemesini kabul etti.
“Osmanlı İmparatorluğunda Birtakım İmtiyazlara İlişkin Protokol ve Bildiri”yle, Ankara, Osmanlı’nın 1914’ten önce verdiği imtiyazları ve bunlara ilişkin olarak sonradan yapılmış anlaşmaları geçerli saydı. İngiltere, Fransa ve İtalya’ya verdiği mektuplarla da, bu ülke firmalarına burada anlatması epey uzun sürecek ayrıcalıklar tanıdı.
* * *
Demek ki Lozan, şu anda “Ver-kurtul yapılıyor!” çığırışlarının dediği şeyi yapmış…
Çok da iyi yapmış. Çünkü, zaten olamazdı ya, eğer yalnızca Ankara’nın istekleri gerçekleşmiş olsaydı, Birinci Dünya Savaşını bitiren antlaşmalar içinde Lozan bugün hâlâ uygulanan tek antlaşma olarak ayakta durmazdı. O da Versailles Antlaşması gibi tarihin çöplüğüne atılırdı, çünkü orada yalnızca Fransa’nın dedikleri olmuştu.
Üstelik, Türkiye’nin kendi içinde yapacağı ve ülkeyi taş gibi kuvvetlendirecek Batıcı reformlar bekliyordu. Zaten alamayacağı kireçlenmiş sorunlardan (Kıbrıs, Musul, vb.) vazgeçmek kadar ulusal çıkara uygun hiçbir şey olamazdı.
* * *
Böylesine ödün veren bir antlaşmanın Birinci TBMM’den geçme şansının zayıf olduğunu bilen hükümet seçime gitti. M.Kemal Paşa’nın bu vesileyle “Kız gibi bir Meclis yapalım da” dediği bilinir. Ama bu Kız Gibi Meclis de Lozan’ın onayı sırasında muazzam kök söktürmüştür. Tutanakları okusanız küçük dilinizi yutarsınız.
Çünkü, “İmparatorluk” fikrinden vazgeçmeden “Türkiye Cumhuriyeti” kurulamayacağını algılayamıyordu TBMM. Ödün vermeden ödün alınamayacağını anlamıyordu.
Bugün de anlamayanlar var; öğreneceklerdir.