Baskın Oran

Korku çok, mantık yok (veya, Heybeliada Ruhban Okulu olayı)

70 milyon Türk önce kutsal korkularını yaratıyor, sonra zangır zangır titremeye başlıyor. “Türk, titre…!” dedikleri şey bu galiba.

* * *

Bu ulusal sporun şu andaki en canlı örneği, Heybeliada Ruhban Okulu olayı.

Liseden sonra 4 yıllık idi. Ama, yüksekokul sayılmıyordu. Diplomalarında: “Talim ve Terbiye Kurulunun 25.9.1951 tarih ve 151 sayılı karariyle tasdik edilen yönetmeliğe göre, Teoloji Bölümünü bitirenler, Lise üzerine en az bir yıllık mesleki tahsil veren okullar derecesinde öğrenim görmüş sayılırlar” diye yazıyordu.

Olsun. Kıbrıs olayının Türk-Yunan ilişkilerini zehirlediği o günlerde (“1936 Beyannamesi” denilen utanılası uygulama da 1970’te başlamıştır!), 1971’de özel üniversiteler Anayasa Mahkemesince kapatılınca, fırsat bu fırsat deyip üniversite sayarak kapattık. Suyun yukarı çığırında olması bişey fark etmiyordu…

Yeniden açılmasına yapılan itirazları ve bunlar hakkında ne düşündüğümü yazayım; nasıl açılacağı sonra konuşulacak iş:

1) “Okul tekrar açılırsa Megali İdea canlanır”: 12 milyonluk Yunanistan AB üyesi. 70 milyonluk Türkiye AB eşiğinde. Türkiyeli Rum vatandaşlar, çoğu yaşlı, 1.473 kişi kaldı. Yani kelaynaklardan daha az.

Bu Megali İdea (“Yunanlıların Büyük Ülküsü”) ne biçim bir paranoyadır, nasıl bir korkudur, nasıl bir marazdır, anlamadım. İnsan böyle bir durumda bu kadar korkmaktan hiç mi sıkılmaz?

2) “Fener ekümenik olur, Vatikan’a benzer, devlet içinde devlet yaratırız”. Efendiler, Fener zaten ekümenik! Bilaistisna bütün dünya “evrensel” kabul ediyor. Dünyadaki Ortodoks kiliselerinin çok büyük çoğunluğu onu dinsel bakımdan “Eşitler Arasında Birinci” sayıyor. Bir tek, biz saymıyoruz; çünkü bayılıyoruz başımızı minnacık dünyamıza gömüp huzura ermeğe.

Lozan görüşmelerinde Fener’in yalnızca Türkiye’deki konumu tartışıldı ve sırf dinsel işlerle uğraşacağı kabul edildi. Ekümenik sıfatı Ortodoks ilahiyatıyla ilgili bir kavram olduğu için, bu konuda tartışma bile olmadı. Ali Bulaç’ın bin kere söyleyip yazdığı gibi: “Biz Ortodoks ilahiyatına ne karışırız?” Yoksa, 1920 modeli laiklik anlayışı ona da mı karışıyor?

Bedensel titremek zihinsel titrekliğe, o da kavramları karıştırmaya yol açıyor galiba: Katoliklikte merkez tektir: Vatikan. Ortodokslukta merkez olmadığı bir yana; kıyasıya mücadele vardır. Yunanistan Kilisesi ile Moskova Patrikliği, bulsalar, Fener’i bir kaşık suda boğarlar. Acaba bu ikisinin güçlenmesini mi tercih ederdik?

Fener gibi muazzam bir olanak Yunanistan’ın elinde olsaydı, zil takar oynardı; hiç düşünmüş müydünüz?

3) “İslamcı tarikatların kendi okullarını açmalarına, oralarda dinsel giysiyle eğitim yapmalarına vb. yol açar”. Lozan’daki gayrimüslim “artı” haklarının ülkedeki İslamcı tarikatlara emsal olacağından korkuyorsanız, getirdiğiniz her kısıtlamanın altına 3 kelimelik bir fıkra eklersiniz, olur biter: “Lozan hükümleri saklıdır”.

4) “Yunanistan’la mütekabiliyet var; onlar düzeltmezse ben de düzeltmem”. Artık bu “mütekabiliyet” (karşılıklılık) muhabbetinden sıkıldım. Söyleye-yaza dilimde tüy, kalemimde mürekkep, bilgisayar yazıcımda toner bitti:

  1. a) Lozan’ın 45. maddesi mütekabiliyet değil, “paralel yükümlülük” maddesidir! Türkiye’nin gayrimüslimlere verdiği hakların, Yunanistan tarafından da ülkesindeki Müslümanlara uygulanacağını söyler; b) İnsan haklarında mütekabiliyet olmaz! Üstelik, 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi Md.60/5 bunu açıkça yasaklamıştır; c) Mütekabiliyet olsun demek, açıkça şu demektir: “Sen benim soydaşımı ezersen, ben de kendi vatandaşımı ezerim!” Bunu hiç böyle düşünmüş müydünüz?

Her şeyi bir yana bırakın; Fener derken, bütün Hıristiyan vatandaşların (Ermeni, Süryani, vb.) dinlerini yasaklıyorsunuz, çünkü İslam’ın aksine Hıristiyanlıkta ruhban şarttır. Bunun adı, resmen, dinsel özgürlüklerin engellenmesidir, Lozan Md.38/2, Md.40 ve Md.42/3’ün kesin ihlalidir; bunu düşünmüş müydünüz?

Önemli değil; yarın Strasbourg’dan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Md.9’a muhalefetten “din hürriyetini ihlal” kararı çıkınca düşünürsünüz.

Yine mi düşünmezsiniz? Siz yalnızca “Türklük’ün yüce menfaatlerini” mi düşünürsünüz?

Harika! O zaman; Türkiye’de MEB denetiminde yetişecek Ortodoks ruhbanın tüm dünyaya yayılıp ayin yönetmesini, Yunanistan veya Rusya’da yetişeceklerin yönetmesine yeğleyeceksiniz tabii ki. Bunu da düşünmedim deyin de, bitsin.

* * *

Birinci paragraftaki deyimin gerisi, yani “Türk, … ve kendine dön!”, herhalde titreme geçtikten sonra gerçekleşebilecek.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı