Keşke Ağustos 2014 tarihinden önce bütün melekelerimi yitirseydim de; değerli meslektaşım Davutoğlu’nun başbakan olunca din dersleri konusundaki bağlayıcı AİHM kararını bir uluslararası ilişkiler profesörü olarak inkar ettiğini (bkz.) gözüm görmeseydi, kulağım duymasaydı.
Kendisi geçen hafta Hacı Bektaş’a gidip şöyle dedi: “Eğer herhangi bir din bu derslerle tahkir ediliyorsa, kötüleniyorsa bu dersleri kaldıralım. O anda nefret kültürü doğar” (bkz.). Nefret kültürünün doğmasını başka bir yazıya bırakıyorum. Gerisini konuşalım.
Davutoğlu kendi partisini herhalde küçümsüyor. AKP veya herhangi bir parti, sivil toplumun artık bu kadar şerbetlendiği bir ülkede başka dinleri açıkça kötüleyecek kadar aptal değil tabii ki.
Mesela, Muzaffer Aydın tarafından yazılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi-8 Ders Kitabı’nda bu işin nasıl usulca ve ustaca yapıldığını anlatayım. Sözlük ve Kaynakça hariç, 6 ünitede toplanmış 111 sayfalık bir kitap. Ünitelerin isim ve içerikleri şöyle:
6 ÜNİTEDEN 5’İNDE İSLAM ANLATILIYOR
Ünite-1: Kaza ve Kader. Genel giriş görünümlü. Fakat biraz aşağıda bahsedeceğim Ayete’l Kürsi metni burada (s. 11-26).
Ünite-2: Zekat, Hac ve Kurban İbadeti. Tamamen İslam dinini anlatıyor (s. 27-45).
Ünite-3: Hz. Muhammed’in Hayatından Örnek Davranışlar. Tamamen İslam anlatıyor (s. 46-61).
Ünite-4: Kur’an’da Akıl ve Bilgi. Tamamen İslam anlatıyor.
Ünite-5: İslam Dinine Göre Kötü Alışkanlıklar. Tamamen İslam anlatıyor.
Ünite-6: Dinler ve Evrensel Öğütleri. (s. 87-110). Burada Hinduizm, Budizm, Yahudilik ve Hıristiyanlık’ı toplam 6 sayfada (s. 89-94) halledip tekrar İslam’a geliyor.
Burada başka dinlerin birkaç sayfa içinde neler söylenerek nasıl anlatıldığından örnekler vereyim, yukarıda niye “usulca ve ustaca” dediğim açıklığa kavuşsun:
BAŞKA DİNLER USTACA KÖTÜLENİYOR
1) Hinduizm için “puta tapan din” deniyor: “Hinduizm ulusal ve çok tanrılı bir dindir (…) Budizm, Hinduizm’deki puta tapma inancına ve kast sistemine tepki olarak ortaya çıkmıştır’ (s. 89-90).
2) Hıristiyanlığın bütün insanlığa değil, bir kavme gönderildiğini söylüyor: “İsrailoğullarına gönderilmiştir’ (s. 93).
Buna karşılık, İslam için şöyle demekte: “Hz. Muhammed (s. a. v.) aracılığıyla insanlara gönderilmiş son dindir. İslam dini evrenseldir. Yalnız bir ulusa ya da kabileye değil, tüm insanlığa gönderilmiştir” (s. 95).
Bunları söyleyen yazar, sanki bütün insanlık Arapça konuşurmuş gibi, Yusuf Suresi ikinci ayetin “Anlayabilmeniz için, Kur’anı Arapça olarak indirdik” dediğini söylemiyor; Nahl Suresi 44’te “Resulüm, Kur’anı insanlara açıkla” (bkz.) dediğini de.
3) Hıristiyanlığın Kutsal Kitabı’nın insanlarca deforme edildiğini ima ediyor: “İncil, Hz. İsa’dan sonra yazıya aktarılmıştır’ (s. 92).
Doğru ama, Kur’an da ancak üçüncü halife olan Hz. Osman zamanında ortaya çıkarılmadı mı? Toplanan metinlerin Peygamber’in ağzından olduğuna dair 2 şahit ifadesine başvurularak? (bkz.).
4) Kitabın yazarı Yahudiliği de Hıristiyanlığı da bu dinlerin kendi inanışları üzerinden anlatmak yerine, İslam üzerinden okuyor. Mesela, ‘Hz. İsa otuz yaşına geldiğinde Allah ona peygamberlik görevi vermiştir‘ diyor (s. 93). Doğru; Hz. İsa Hıristiyan literatüründe geçtiği gibi, “misyonu”na 30 yaşında başladı. Ama yazarın böyle demesinin tek sebebi, kendisinin Müslüman olması. Allah Hz. Muhammed’e peygamberliği 40 yaşında verdiğine göre, Hz. İsa’ya da öyle olmuş olmalı. Oysa, Hıristiyanlıkta peygamberlik yaşına vurgu yapılmaz. İsa Allah’ın oğlu.
Daha önemlisi, bu iki din bizdeki yalan-yanlış bilgilerin fotokopisiyle anlatılıyor. Mesela, ‘Hıristiyanların kutsal kitabı İncil’dir‘ diyor (s. 93). YANLIŞ. Hıristiyanlığın kutsal kitabı, “Kitab-ı Mukaddes”tir ve Eski Ahit ile Yeni Ahit diye iki apayrı kitaptan oluşur. İncil dediği, bu ikincisinin bizdeki galat adıdır, hatta daha doğru bilgi isterseniz, 27 bölümlük Yeni Ahit’in ilk 4 bölümünün adıdır (bkz.).
Devam edelim, “Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’tır” diyor (s. 92). Bu da YANLIŞ. Tevrat (veya Tora), Eski Ahit’in 39 bölümünden ilk 5’inin adıdır. Yahudiliğin kutsal kitabının adı, Tevrat’ı da içine alan (ve Hıristiyanların Eski Ahit dediği) Tanah’tır (bkz.).
Peki, kitabın yazarı niye Tevrat diyor? İslam’dan bakıp okuyor da ondan. İslam, Tanah’ın sadece Tevrat ve Zebur bölümlerini Tanrı tarafından indirilmiş ve kutsal kabul ediyor da ondan.
“Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitabı her dine İslam gözüyle bakınca işte böyle oluyor. Ama yazarın derdi bu kitabın adına uygun bir öğretim yapmak olmadığı için sorun olmuyor kendisine. Özel okuldaki veli toplantısında öğretmen aynen şunu diyor: “Benim görevim İslam’ı öğretmek. İslam’a inanmasanız bile İslam’ı bilmek zorundasınız”.
Hepsi tamam da, bu durumda kitabın adı niçin böyle?
GELELİM AYETE’L KÜRSİ’YE
Giriş mahiyetinde olması beklenen Ünite-1’de Ayete’l Kürsi bulunduğunu söylemiştim. Arapça metin veriliyor ve çocuklara ezberletiliyor. TEOG deneme sınavlarında da Arapçasından parçalar verilip Türkçe karşılığı soruluyor.
“Bismillahirrahmanirrahim
“Allahi lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm. Lâ te’huzühû sinetün velâ nevm. Lehû mâ fis semâvati ve mâ fil ard. Men zellezî yeşfe’u indehû illa bi iznih. Ya’lemû mâ beyne eydîhim ve mâ helfehüm. Ve lâ yûhitûne bi şey’in min ilmihî illâ bimâ şâ’e. Vesia kürsiyyûhüs semâvâti vel ard, ve lâ yeûdühû hifzuhûmâ; ve hüvel aliyyül azîm.”
Anlamayan çocuklar da düşünülüp Türkçesi de veriliyor: “Allah, ondan başka tanrı yoktur; o, hayydır, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi onundur. İzni olmadan onun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (Ona hiçbir şey gizli kalmaz.) Onun bildirdiklerinin dışında insanlar onun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. Onun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez; o, yücedir, büyüktür.”
Aklıma burada en az üç şey geliyor:
1) Madem Arapça dua verip ezberletiyorsun ve madem bu İslam öğretme kitabı değil de Din Kültürü kitabıdır, o zaman Ayete’l Kürsi’nin, mesela Ermeniler için karşılığı sayılan temel dua Hayr Mer’i de (Babamız) Türkçe olarak vermek ve objektif gözükmeye çalışmak daha zekice olmaz mıydı?
2) AKP devrinde çocuklara İslam’ı empoze eden tek kitap bu değil. Erdoğan’ın “Fizik kimya zorunlu oluyor da, din dersi niye olamıyor!” (bkz.) deyişini boşa çıkarmamak için olacak, mesela 6. sınıflarda okutulan Fen ve Teknoloji dersi kitabında “Canlılar, üreme ve büyüme” ünitesi içinde geçen yıl yer alan “İnsanlarda üreme, büyüme ve gelişme” başlığı kaldırıldı (bkz.). 8. sınıf fen kitabındaki ‘Adaptasyon ve Evrim’ bahsinde Evrim Kuramı’nı Lamarck ve Darwin’in savunduğu, ama Lamarck’ınkinin yanlış olduğu söylenmekte; böylece evrim kuramının yanlışlandığı fikri verilmekte. Usulca ve ustaca.
3) Eğer İstanbul’daki özel okullarda Fatiha, Nas ve Ma’un sureleri çocuklara Arapça ezberletiliyorsa, kökü 1877’ye dayanan Şişli Terakki’de çocuklar evrim meselesini din hocalarına sorduklarında ‘İnsanların maymunlardan geldiğini söylemek insana hakarettir‘ cevabını alıyorlarsa, 1856’da kurulmuş Dame de Sion’da din dersinden biraz zayıf olan çocuğa öğretmeni “Sen gavur musun?” diye soruyorsa, taşradaki öğretmenler acaba neler yapmıyorlardır? Mesela, “Ayete’l Kürsi’nin Faziletleri” deyip o “din kültürü” dersinde şunları anlatıyor olabilirler mi? Dinî bir siteden (bkz.) alıntılıyorum:
AYETE’L KÜRSİ’NİN FAZİLETLERİ
“Ayet- el kürsi okunan eve şeytan giremez. O evde büyü tutmaz. Devamlı olarak ayet- el kürsi okumaya devam eden kişi hem dünyada hem ahirette büyük makamlara erişir. Ayet- el kürsi nimetler 313 defa okuyup ve her okuyuşta hu diye üfürülürse o nimet bereketlenir. Ayet- el kürsi okumayı adet edinen kimsenin geçmişte işlemiş olduğu günahlar bağışlanır.
“Bir kişi 7 defa okuyup birincide sağına, ikincide soluna, üçüncüde önüne, dördüncüde arkasına, beşincide yukarı, altıncıda aşağı ve yedincide içine hu diye üflerse ve son olarak etrafını çevreleyecek şekilde üflerse melekler onu çevreler ve o gün içinde o kimseye bela isabet etmez. Ayet- el kürsi okuyan kişiye cennetin sekiz kapısı açılır ve dilediği kapıdan cennete girer”.
NETİCE-İ KELAM
Başbakan Davutoğlu, İlköğretim Haftası ve 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı münasebetiyle yayınladığı mesajda şöyle diyor:
“Gerçekleştirilen bir dizi reform sonucunda, eğitim sistemimiz daha modern ve daha özgürlükçü bir yapıya kavuştu. Böylece hangi dine mensup olduğuna, hangi dili konuştuğuna bakılmaksızın çocuklarımız, değerlerinden ayrılmayarak eşit ve özgür eğitim haklarına kavuştular” (bkz.).