Milliyet’in birinci sayfasında bir fotoğraf. Türk Anneler Derneği Şişli Şubesinden bir grup hanım. Şöyle başlık atmış gazete:
“Bu kadarı fazla değil mi?”
Gazetenin neyi fazla gördüğü altyazıdan tam anlaşılmıyor. Bu hanımlar kendilerine bir kat tahsis ettiği için Matild Manukyan’a üzerinde “Melek Ana, sen çok yaşa” yazılı bir pasta getirmişler hastaneye, doktorlar içeri sokmamış. Altyazıda bir de, kimi profesörlerin ziyaretçi defterine yazdıkları “Mükemmel insan örneği, İstanbul hanımefendisi” ve “Ülkemizin örnek sözcüsü, gururumuz” gibi “duygu yüklü” sözler naklediliyor.
Birinci olasılık, bunca zengin bir insanın bir hayır derneğine bir “katçık” tahsisi nedeniyle bunca ev hanımının seferber olup “koskoca” bir pasta yaptırıp getirmiş olmasına tepki.
İkinci olasılık, artık kapıya kadar getirilmiş ve yaralı hastayı çok memnun edeceği kesin bir pastanın doktorlar tarafından içeri bırakılmamasına tepki.
Üçüncüsü de, Bn. Manukyan’ın profesörler tarafından bu kadar övülmesine tepki.
Bu Matild Manukyan konusu beni çok rahatsız etmiş ve eden bir konudur. Çünkü yalnız yaşayan bu yaşlı hanımın sürekli tehdit edildiği bilinmektedir ve son olarak Bn. Manukyan evine girerken kendisine yapılan (ve adamlarının öldüğü) bombalı suikasttan ancak mucize kabilinden ağır yaralı olarak kurtulabilmiştir.
Üstelik, bomba patlar patlamaz daha hiçbir inceleme yapılmadan İstanbul polisi olayın bir doğalgaz patlamasından ibaret olduğunu ilan etmiş bulunmaktadır.
Bu hanımın ünlenmesinin birkaç nedeni bulunmaktadır:
1) Kendisi, aralarında özellikle karton üretim tesislerinin bulunduğu çeşitli “kârhane”lerin (Farsça: “fabrika”) yanısıra bir dizi genelevin de patronudur ve buralardan büyük para yapmıştır.
2) Türkiye’de genelevden çıkarken hiç kimseciklerin fiş istemek aklına hayaline gelmeyeceğine göre, bu hanım rahatça vergi kaçırabilecekken yıllarca İstanbul vergi rekortmeni olmuştur ve şimdi de listesinin en tepesindedir.
3) Bu ülkede en büyük holdinglerin yaptığı en büyük hayır işi, yine kendilerine kaliteli işgücü yetiştirmeye yönelik eğitim bursları vermek olduğu halde, Bn. Manukyan çok çeşitli insan ve kurumlara ve özellikle de hastanelere durmadan karşılıksız bağış yapmaktadır.
Bunların karşılığı olarak Bn. Manukyan, yardım ettiği kişi ve kurumların (Milliyet’in deyimiyle “duygu yüklü” ve “bu kadarı da fazla”) teşekkürlerine, en fazla vergi verenlere sunulan (ama, diğerleri elden alırken kendisine sahnede elden verilmemek için başarılı çabalar harcanan) bir belgeye kavuşmuştur.
Bir de, bol miktarda tehdit mektuplarına ve bir adet bombaya.
Bn. Manukyan ya genelevci olduğundan, ya zengin olduğundan, ya vergi rekortmeni olduğundan, ya hayırsever olduğundan, yada Ermeni olduğundan suikaste uğramıştır.
Genelevcilik yüzünden bombalandığı teorisi zayıftır. Çünkü, şimdiye kadar hiçbir genelev patronuna bomba atılmamıştır. Hatta, “dünyanın en eski mesleği”nin bu vatanda gelmiş geçmiş en büyük patronu olan Lüks Nermin ablam, yine bu memleketin çok daha muhafazakar olduğu 1950’lerde resmen baştacı edilmiştir. (Lüks Nermin’in “mekânı” tek bir defa ve çok kısa bir süre için, o da çok önemli bir uluslararası hadise nedeniyle kapatılmıştı: İstanbul’a resmî bir ziyarette bulunduğu sırada Endonezya Devlet Başkanı Sukarno, ablamın kızlarından ufak bir mikrop kapmıştı).
Bn. Manukyan’ın zengin, vergi rekortmeni, hayırsever yada Ermeni olması yüzünden bombalandığı da zayıf olasılıktır, çünkü başka zenginler, vergi rekortmenleri, hayırseverler yada Ermeniler sürekli tehdit edilip bombalanmamaktadır.
Galiba Bn. Manukyan bütün bu niteliklerin birleşmesi nedeniyle birtakım kişiler tarafından bombalanmıştır. Bu kişiler, anlaşıldığı kadarıyla, bir Ermeni’nin Türkiye’de kalkıp da zengin, vergi rekortmeni ve sevilen hayırsever olmasını hazmedememiştir.
Genelevcilik olgusu, Türkiye’nin boğazına kadar gömülmüş bulunduğu bu ikiyüzlü püritenlik ortamında, bu kişilerin kanlı eylemlerini haklı göstermek için “legalize ve rasyonalize” edici sebep olarak kullanılmışa benzemektedir.
Anlaşılan, Türkiye’de kerhaneciler, kârhanecileri pek sevmemektedir.