Baskın Oran

K.Irak’ta fenersiz yakalanmak

IV. Murat döneminden kalma deyimle, Türkiye yine “fenersiz yakalandı”. K.Irak’daki yeni durum karşısında ne yapacağını bilemiyor.

Aslında, Türkiye dışında herkesin durumu basit:

Ortadoğu’da Kürtlerle ilgili olarak yapılan ittifaklar serbest piyasadaki döviz kuruna benziyor; günden güne değişiyor ve buna Türkiye dışında herkes alışık. Çeşitli devletler, bu devletlerdeki çeşitli Kürt azınlıklar, bunların içindeki çeşitli gruplar durmadan diğer devletlerle, diğer Kürtlerle ve diğer gruplarla çatışıyor, ittifak yapıyor, yine çatışıyor, yine birleşiyor. Şu anki durumda, geçen yıl Dublin’de ittifak yapmış Barzani ile Talabani’den ikincisi İran’la birleşip birinciyi tepelemeye başladı. O da, ikisini birden tepelemeye çok uğraşmış Saddam’la ittifak yapıp Talabani’ye  saldırdı. Hepsi bu.

Daha az basit durumlar da yok değil ama, bişeyi değiştirmiyor:

İran’ın Talabani aracılığıyla K.Irak’a elini kolunu sallayıp girmesi Saddam’ı ifrit etti ama, hem İran’a hem Irak’a Çifte Kuşatma (dual containment) uygulayan ABD’yi de hiç memnun bırakmadı. Bu yüzden ABD, Saddam’ın harekete geçmesine sevinmiş olmalı. (Zaten, uydularla herşeyi gözetlediği halde kılını kıpırdatmaması çok kimseye bu yorumu yaptırdı). Ama, İran’a haddi bildirildikten sonra, tam da Amerikan seçimleri sırasında kafasını çıkarma cesaretini göstermiş Saddam’a Seyir (Cruise) füzeleriyle teşekkür etmeyi de unutmadı. Yani, ABD açısından da durum basit.

Gelelim, Türkiye açısından duruma. Bugünkü gazetelere göre Barzani de Türkiye’den yardım istemiş. Ordu yine K.Irak’a girecekmiş. Orada kalacakmışız. En azından, PKK’ye karşı bir tampon bölge oluşturmayı istiyormuşuz.

Herkes açısından durum basit de, Türkiye açısından pek değil. İki nedenden:

1) Pratik: Bir defa Türkiye’nin işi zor, çünkü yabancı bir toprak olan K.Irak’a Mayıs 83’den beri girip duruyor.

Girersin ama, maliyetini kurtarıyorsa. Ben bu Şubat’ta “Kalkık Horoz”u yayınladığımda 17 büyük harekât yapılmıştı, şimdi 20’yi bulmuşuzdur. Her seferinde de “Bu son. Kanlı terör örgütünün belini kırdık” dendi, sonra yine, yine girildi. Bunlardan, ki bazılarının parasal maliyeti 1,6 milyar (milyon değil!) dolardır, büyük çoğunluğu buradaki köyleri zarar gören Barzani’nin protestosuyla karşılaştı. Bir kısmı skandalla sonuçlandı: Örneğin, 92’de Türkiye’nin inşa ettiği ve PKK’ye karşı kullansın diye Barzani’ye verdiği 65 karakol, bir süre sonra PKK tarafından işgal ediliverdi ve bu sefer bunları geri almak için Nisan 94 harekâtı yapıldı.

Yani, bu harekâtların maliyeti çok yüksek. Getirisi ise, sıfır. Yani, orada oturup kalmadıkça bu işin sonu yok, sakalını jiletle kazımak gibi bişey, kesin zafer mümkün değil. Kalmak ise, ABD ve Barzani’nin karşı çıkmasının yanısıra, intihardan farksız olduğundan hiç düşünülemez.

İkincisi, Ecevit’in (Allah selamet versin!) şampiyonluğunu yaptığı “tampon bölge” fikri buradan doğdu. Yani ordu gidecek, K.Irak’ın Türkiye sınırına bitişik genişçe bir kuşağını fethedecek, burayı sürekli denetleyecek, denetleyebilmek için de insansızlaştıracak, PKK’nin üslenmesini böylece önleyecek. Peki, buralara egemen olan ve bizzat kendi köyü (Barzan) sınırda yeralan Barzani ne yapacak? Ayrıca, Çekiç Güç’ün yarattığı, yine sınırda 240 km boyunca uzanan “Güvenli Bölge”yi de (Safe Haven)  sokacak mıyız bu tamponun içine? Efendim?

2) Teorik: Türkiye’nin işi zor, çünkü bölgedeki aktörler içinde meseleye ideolojik olarak yaklaşan tek ülke, Türkiye. Diğerleri hep konjonktürün gerektirdiği gibi, yani realpolitik uygulayarak yaklaşıyor.

Üstelik, dış politikada ideolojik yaklaşım olmayacağı biyana, burada tutarlı bir ideoloji bile sözkonusu değil. Özal’ın kısa bir dönemi hariç, Türkiye olaya hep Kemalizm’in 1930’lar yorumuyla yaklaştı: Türkiye’de bir tek ulus vardır: Türk ulusu. Bunun santim dışına çıkana ‘askerî çözüm’ uygularım! Yurtdışında bile!

Bu yorum, 1930’ların havası içinde yerli yerine oturuyordu. Çünkü, neresinden baksan Kemalizm Batıcılıktı ve o dönemde yalnız Almanya ve İtalya’da değil, tüm Avrupa’da ulus tanımı tekilci idi, hatta faşizandı: Tek parti, tek lider, tek devlet, tek ideoloji, tek ulus geçerliydi.

Ama, bugün değil. Bugün Batı’da ulus tanımı tam tersine alabildiğine çoğulcu: Çok parti, parlamentarizm, ademimerkeziyetçi devlet, farklı fikirler, çokkültürlü ulus geçerli artık. Onun için 1930’ların Kemalizm yorumu, 1990’larda sırıtıyor. Dahası, Kemalizm’e (ve Türkiye’ye) zarar getiriyor.

Evet, K.Irak gelişmelerinde Türkiye’nin işi  esas olarak bunun için zor. Çünkü, kendi içindeki Kürt meselesine 1990’lardaki gibi yaklaşacağına 1930’lardaki gibi yaklaşmakta inat ediyor ve bunun K.Irak’a (yani, yurtdışına) sarkmasına da engel olamıyor ve her yeni durumda fenersiz yakalanıyor.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı