Ben daha yeni okumayı öğrenen bir çocukken, Çetin abim (büyük abim) çalıştığı şirkete alınan gazetelerin pazar eklerini eve getirirdi. Benim için büyük gün olur, önce heyecanla Vatan gazetesinin rengârenk ekini açardım. Çünkü orda, boynu madalyonlu Tarzan’ın yanısıra, beni büyüleyen, tam yarım sayfalık renkli ve resimli bir köşe vardı:
“İster İnan, İster İnanma!”
Çizgiroman benzeri bir teknikle, öyle pek de inanılmayacak şeyler yazardı. Çocuk hayalgücümün etkilenmesi de bundandı ya…
Eşşek kadar adam oldum, pek de inanılmayacak şeylere merakım azalmadı.
“82 yaşındaki kayınvaldesiyle balkon demirinin üzerinde sevişmeye kalkan damat çırılçıplak altıncı kattan düştü!” gibilerden hoşlukları biyana bırakırsak, son on beş günlük gazetelerden kestiğim “İster inan, ister inanma”ları tarih sırasıyla sunuyorum. Neden bu niteliği taşıdıklarını yine de merak edecekler çıkarsa diye, niye inanamadığımı hemen altlarına yazacağım:
1) 10 Ağustos tarihli basından:
“Cesetler şehirde gezdirildi – Ölü olarak ele geçirilen 25 PKK’liden 2’sinin cesedi, üstü açık bir kamyonetle Hakkâri’de gezdirilerek halka teşhir edildi. Vali vekili Nihat Canpolat, cesetlerin ‘teröristlerin ölü ele geçirildiklerine dair beyanların yalan olduğuna yönelik propagandalar nedeniyle’ teşhir edildiğini açıkladı’.”
İtlâf edilen sokak köpekleri, arkası açık kamyonetle gömmeğe götürürülürken halk görse, belediye memurlarına ana avrat dümdüz gidiyor.
Ayrıca, benim bildiğim, zaten teröristler hep ölü ele geçirilir.
2) 12 Ağustos tarihli basından:
“Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Denel Aviation firması, Türkiye’ye 12 adet Rooivalk (Kızıl Kartal) marka saldırı helikopteri satışı konusunda Pretoria (başkent) yönetimine yaptıkları başvurunun reddedildiğini doğruladı”.
Ben uluslararası ilişkiler hocasıyım ama, bugünlerde Bodrum’daki sıcaklardan belleğim zayıfladı, siz söyleyiverin:
Düne kadar istisnasız tüm dünyanın ambargo uyguladığı Güney Afrika Cumhuriyeti, bu haberdeki Güney Afrika Cumhuriyetinin nesi oluyor?
3) 16 Ağustos tarihli basından:
“Müftü, Diyanet’i dinlemedi – Konya Müftüsü Habip Görün, Diyanet İşleri Başkanlığınca (DİB) ezan konusunda yayımlanan genelgeye uyulmayacağını, Konya’da ezanın camilerden yine hoparlörle okunacağını bildirdi.”
Ben aslında bu habere inandım. Devletin DİB yoluyla din konusunda dizginleri elinde tuttuğunu iddia edenler okusun diye koyuyorum.
4) 23 Ağustos tarihli basından:
“Mısır’ın en üst düzey dinî lideri olan Müftü Şeyh Nasır Ferid Vassel faizin helâl olduğu yolunda fetva verdi. ‘Banka parayı helâl işlerde kullandığı sürece banka işlemleri de helâldir’ diyen şeyh, İslamî ve İslamî olmayan banka diye bir şey olamayacağını bildirdi”.
Yukarıdaki haberle birlikte okunsun diye koydum.
5) Son olarak, 28 Ağustos tarihli basından:
“Türk bayrağını sahnede giymek suçundan manken Merve İldeniz hakkında dava açıldı – Bolu Seben İlçe Cumhuriyet Savcısı, 2983 sayılı Türk Bayrağı Kanununun 8. maddesine muhalefet nedeniyle Seben Sulh Ceza Mahkemesinde açılan davada sanık hakkında 3 ilâ 6 ay hapis cezası istendiğini, sanığın ifadesinin alınması için İstanbul Cumhuriyet Savcılığına yazı yazıldığını bildirdi”.
Oh olsun Merve’ye. Devlette çete kurmak suretiyle uyuşturucu kaçakçılığı yapsaydı ve adam vurdurtsaydı, hiçbişey olmazdı.
Daha basiti, nüfus memurluğuna başvurup adını Müşerref Akay olarak değiştirtseydi, yine bişey olmazdı.
Bir de, yahu, bu “Bolu Seben” denilen yer hangi ülkede oluyorlar?
Bizim Bodrum Özgür Cumhuriyetinde Türk bayrağından oluşan tişörtler serbestce satılıyor. İsteyen de leş gibi terli vücuduna giyip, bi de dize kadar yelken gibi sallanan şortların altına baklava desenli uzun çorapları çektikten sonra, “İngiliz kızları herhal şimcik tav olur gayri” diye gerine gerine dolaşıyor. Kimseler karışmıyor.