Baskın Oran

Irak Röportajı

SAVAŞ RÖPORTAJI

Baskın Oran’la Irak savaşını konuştuk.

Ahret sorusundan başlayalım: Savaş olacak mı?

ABD, dünyanın en güçlü ülkesi olarak kendini o kadar ihtiyatsızca bağladı ki, şimdi savaşmaktan vazgeçse bile savaşmak zorunda görünüyor. diyorlar. Hiç bişey için saldırmasa, “Şimdi fişi çekersek Bush ciddi değildi derler” yüzünden saldıracak ABD. Hiçbir yönetimin kendini bu denli zor durumda bıraktığını ben duymadım. İşin berbatı, dünyayı da peşinden sürüklüyor.

Bütün sebep, alaya alınma korkusu mu oluyor bu durumda?

Mahalle kabadayısı, ki buradaki adı Hegomon Devlet, küçük düşeceğine ölsün daha iyi. Ama hepsi bu değil bittabi. Üç neden daha ileri sürüyorlar savaşmak için: 1) Saddam diktatördür, 2) Devrilince yerine “biraz daha demokrat” bir rejim gelir (“a somehow more democratic”) ve bunu sağlamak “asil” bir girişimdir,  3) Petrole vaziyet etmek lazımdır. Bir kere, ilk ikisi tamamen palavra; utanmak filan kalmamış artık.

Saddam’ın diktatör olduğu doğru ama. Orta Doğu’da durup dururken sorun çıkardığı da. Pek masum sayılmaz. Bütün bunları başımıza o sarmadı mı? Gitmesi demokrasi getirmez mi?

Saddam rezil biri. Ama onun diktatörlüğünü cezalandırmak, Şili’deki Allende rejimini CİA’yle düşüren ve bugün aynı şeyi Venezuela’nın Chavez’ine yapmak için yanıp tutuşan ABD’ye kalmadı. Ne zamandan beri ABD demokrasiyi savunuyor azgelişmiş ülkelerde? Üstelik, Irak Türkiye’ye asla zararlı olmadı. Tam tersine, Kürt sorunu ortak olduğu için ilişkiler daima mükemmel oldu. Benim ölüm-kalım sorunum varken, Saddam Kuveyt’i işgal etmişti diye mi uğraşacağım? Daha önemli derdim yok mu?

Üstelik, Saddam giderse demokrasi falan gelmez. Diktatörlük el değiştirir. Zaten ABD; Amerikancı bir askerî diktatör bulamadığı için öldürtmedi Saddam’ı bugüne kadar.

Irak’ta kitle imha silahı çıkarsa ABD saldırısına onay verebilir mi Türkiye, vermeli mi?

Türkiye ve tarihsel selefleri, bu stratejik bölgede tek bir devletin egemen olmaması sayesinde, denge sayesinde ayakta kalmışlardır. Müttefiki de olsa, Türkiye’nin kesin aleyhinedir böyle bir kesin egemenlik. Üstelik, bu işin, biri etik diğeri hukuksal çok acayip yönleri var. 1) ABD korkusu öyle bir psikoloji yarattı ki, kazara bir silah çıksa, hemen Irak’ın linçine karar vereceğiz. Irak’ta silah bulunca saldırmak hakkını, en büyük kitle imha silahları üreticisi, depolayıcısı, kullanıcısı ABD’ye kim verdi? Dünyada insanlar üzerinde nükleer silah atmış tek ülke ABD. Vietnam’da köylüleri napalmlamış olan ABD. 2) Irak’ın bu silahları ürettiğini kanıtlayamayınca, üretmediğini kanıtlamasını Irak’tan istiyor! Biz Mülkiye’de, suçsuzluğun veri olarak alınacağını ve suçu kanıtlama yükünün suçlayıcının sırtında olduğunu bilmeyen birinci sınıf öğrencisini evire çevire döveriz!

Saldırmak istemenin nedenine dönelim. Herkes petrolün esas neden olduğundan söz ediyor. Petrolün bu işte rolü ne kadar önemli?

Petrole el koyması, özellikle ekonomisini  canlandırmak açısından ABD için çok önemli. Fakat sırf bu değil, buna geleceğim. Önemli, çünkü hem kendisine ucuz petrol sağlamayı umuyor Irak’ı işgal ederek, hem de Orta Doğu petrolüne bağımlı B.Avrupa ve Japonya’yı dize getirmeyi. Yalnızca 8 günlük stratejik petrol stoku olan Çin’i de. Ama sırf petrol için bu kadar tehlikeli işe girişilmez. Asıl, ekonomisini canlandırmak için saldıracak. Petrolcüler ve silah sanayii Bush’u buna inandırmışlar, o da 11 Eylül sayesinde yüzde 90’lardan 60’lara inmiş olan popülaritesi savaş sayesinde yine yükselir diye istiyor. ABD bunun tadını İkinci Dünya ve Kore savaşlarında tattı. Ekonomisi tavana vurdu. Savaş sanayii o ülkede bütün sanayilerin lokomotifi oluveriyor.

ABD ekonomisi dünyanın en güçlüsü. Ayrıca, ekonomiyi düzeltmek için savaşmak biraz fazla 19. yüzyıl emperyalizm teorisi kokmuyor mu?

Bir kere, ABD aynen bu 19. yüzyıl emperyalizmine şu anda geri gelmiş vaziyette. Klasik emperyalizm, ekonomik çıkarların silahla sağlanmasıdır. Aynen şu andaki gibi.

Olay şu: ABD’de talep bir süredir çok yetersiz. 12 kez faiz hadlerini düşürdüler, tık demedi. Dün gece TV’de izledim, bütçesi 468 milyar dolar açık veriyor; şuradan hesaplayın ki bizim GSMH 200 milyar, tüm borçlarımız 250 milyar civarında. Aslında ABD bugüne kadar açıklara aldırmazdı. Örneğin dış ticareti her yıl 150 milyar açık verirdi ama, yabancı sermaye girişi 195 milyardı. Çünkü ABD dünyanın asayişi en güvenilir ülkesi ve en istikrarlı piyasasıydı; bir yabancı yatırımcı daha ne ister? Komünizm öcüsünün bittiği bir ortamda 11 Eylül ABD’nin eline uluslararası terör öcüsünü armağan etti ama; bir yandan da asayişi sakatladı ve Enron gibi skandaller de istikrarı zedeledi. Şimdi bu açıklar, içerideki durgunlukla birleşince, ABD’yi fena telaşlandırdı. Kısa sürede olup bitmesi şartıyla, kolay bir Irak savaşı dostu-düşmanı korkutacaktır, petrolü ABD’nin eline verecektir, piyasaları canlandıracaktır, yeni silahların denenmesine olanak verecektir. Unutmayalım ki bugünkü yönetim, silah sanayiinin eski çalışanları.

Aynı mantığı sürdürürsek, biraz daha sürecek bir savaş daha fazla silah harcatmaz, etrafı daha fazla korkutmaz mı?

Korkutur, harcatır ama, bandoyla gidenler tabutla dönünce Vietnam Sendromu da hortlayıverir. Onun için, elini çabuk tutmak şart. Bu da, hem Kuveyt’ten hem Türkiye’den girmeye bağlı. Eğer kuzey cephesini açamazsa, bugünkü (28 Ocak) Milliyet’te var, yüzde 11 olarak düşünülen “kayıp hesaplaması” yüzde 38’e çıkacak. Kısa sürerse petrolün varili 30 dolardan 20’ye inecek, ABD ekonomisi yüzde 2,9 büyüyecek. Uzarsa, petrolün varili 80’e fırlayacak, ABD hisse senetleri yüzde 30 değer kaybedecek, GSYİH ise yüzde 2 oranında küçülecek. İşte bu nedenledir ki Türkiye çok çok önemli. Hayır veya evet demesi çok önemli.

Hükümetin politikasını destekliyor musunuz?

Bugüne kadar, tamamen! Türkiye’nin bu “Güzel Kararsızlık” politikasıdır ki ABD’nin elini ayağını dolaştırdı. Baştan onay veriverseydi (başımızda şu anda T.Özal hele de T.Çiller’in bulunmaması kaderin bu memlekete büyük lütfudur), dünyanın her yerinde gösteriler pıtrak gibi artmazdı. Üstelik, Gül’ün Orta Doğu gezisi Arap ülkeleriyle buzları ilk defa kırdı. Yalnız, bu girişimin B.Avrupa ayağı eksik.

Hükümet eğer fiyat yükseltmek için uğraşmıyor, bu pisliğe bulaşmamak için uğraşıyorsa, iki şey yapması şart: 1) “Halkım beni paralar”a sığınmalı. Ama bunun için ciddi sokak gösterilerini arkasına almalı. Oysa, polisler göstericileri ve temsilî referandum sandığı koyanları pataklayıp götürüyor. Bu ne biçim iştir, anlamadım. 2) Fransa ve Almanya başta olmak üzere B.Avrupa’yla da işbirliği yapmalı ve bunlara “ABD, beni İMF şantajıyla bu pisliğe bulaştırmak istiyor” şamatasını koparmalı. Çünkü beklenen şantaj başlıyor. Meşhur Anne Krueger geldi. Arkasından, İ.H.Tribune’a belge sızdırıldı. Arkasından, İMF açıklama yaptı: “Türkiye, ABD tarafından verilecek yardımdan başka bir yardım alamayacaktır”. O sırada Bush, Gül’e bir mektup gönderdi ve kafiye tutturdu: “Önce IMF şartlarını yerine getirin”. Yani, ortalarına alarak şamar oğlanına çeviriyorlar.

Ne kadar dayanabilir Türkiye? Amerika Türkiye’yi bu günler için desteklemedi mi?

Ne kadar dayanır bilemem. Bu borçla buraya kadar getirmesi bile kahramanlık. Dayanmaya devam ederse ne olur, ABD Türkiye’yi Arjantinleştirmeye çalışır. Buna karşı “Dış kredileri kestiniz; borçlarımı ödeyemiyorum, canımı mı alacaksınız?” derse hükümet? En aşağı beş yıllık  bir süre için konuşuyorum, ABD Türkiye’den vazgeçemez. Ama hükümetin bunu diyebilmesi için de büyük halk desteğini ardına alması lazım. Şu, şu, şu sıkıntılar geliyor, istiyor musunuz diye sorması lazım. Bunu yapabileceğini sanmıyorum.

TÜSİAD’ın açık tutumu da pek net: “Diktatör Saddam’ın değil, müttefikimiz ABD’nin yanında olmalıyız. Yoksa masaya oturamayız”. Helal olsun! İşte zaten böyle kriz durumlarında belli olur kimin ne olduğu, yurtseverle kredisever farkı. Bu Irak savaşı, çıkar mı çıkmaz mı bilemem ama, yurtseverlik denilen şeyin tam bir mihenk taşı oldu.

Bundan sonrasında neler bekliyorsunuz?

Bu İMF şantajının ağırlaşmasını bekliyorum. Söylemeye korkuyorum ama, bir de ABD’nin çok daha kötü bir şey yapacağından çekiniyorum: Her şeyi denedi, dünya kamuoyunu ikna edemedi. Şimdi kendisinde bir alışveriş merkezine bomba konsa, durum değişiverir. Aynı şey mesela bizde de olabilir ve arkasından bunu meşhur El Kaide’nin yaptığını dünya televizyonları açıklayıverir. Çok korkarım, çünkü ABD çok sıkıştı.

Korkutucu. Peki Türkiye’nin en çok çekindiği olasılık, yani bir Kürdistan kurulması konusuna ne diyorsunuz

Türkiye’de özellikle askerlerin esas derdi, Kürdistan’ı kurdurtmamak. Onun için K.Irak’a girmek istiyorlar; yoksa ABD’nin Türk askeri istediği falan yok. Oysa, Saddam gidince bir federasyon gelecek ve kuzeyde bir Kürt Federe Devleti kurulacak. Türkiye bunu nasıl önler? K.Irak’ta kaç gün, ay, yıl kalacak? Girmesi kolay, nasıl kalacak ve nasıl çıkacak? Ben olsam, bugüne kadarki bütün politikamı bu olağanüstü koşullarda gözden geçirir, önleyemediğim devletin bizzat ebesi olurum. Hayatta Musul petrollerini ona yedirmeyecekleri için girişi benden, çıkışı benden, beslenmesi benden, zaten bütün tarih boyunca süzereni ben olmuşum. Böyle bir politika, ABD’nin tüm oyunlarını bozacağı gibi, Türkiye’ye şimdiye kadar verdiğinden bin misli fazla önem vermesine yol açar. Can Dündar ABD-PKK görüşmelerini açıklayınca Büyükelçi Pearson fücceten gidiyordu. ABD’nin tavşana kaç-tazıya tut oyununu bozacak tek politika budur ama, Türkiye kendi Kürtleriyle bir türlü barışamadığı için girişmekten korkar bu politikaya. Yazık; büyük devlet böyle olunur çünkü.

Türkmenler vasıtasıyla olayları yönlendirmek isteyen planlar var. Bu sizce mümkün değil mi?

Allah korusun. Türkmenleri, yani. Bu insanlar dükkan sahibidirler; silahsızdırlar, barışçıldırlar, mazlumdurlar. Onları Beşinci Kol olarak kullanmaya kalkarsak boşu boşuna telef ettiririz, bire kadar kırdırırız. Günahtır, ayıptır, olacak iş değildir.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı