Türkiye’nin İsrail’le yaptığı askerî eğitim anlaşması ortalığı toz duman etti.
İsrail uçaklarının eğitim işbirliği için Türkiye’ye gelmesi o kadar önemli bir olay değildi. İlk bakışta, Türkiye İsrail’in teknolojik becerisinden yararlanacaktı, İsrail de Türkiye’nin geniş hava sahasından. Ama anlaşmadan kısa süre sonra zorba İsrail, ambülansları bile vurmacasına ve bîgünah dört yüz bin kişiyi sistematik biçimde perperişan yollara dökmecesine güney Lübnan’da bir operasyon başlattı. Sanki, Türkiye’yi garantiye aldıktan sonra vurmuş gibi oldu.
İsrail ile Türkiye’nin yakınlığı yeni değil. İki ülke ilişkileri şimdiye dek üç evreden geçmiş sayılabilir:
- a) İsrail 1948’de -hiç kuşku yok- gayrımeşru biçimde doğarken Türkiye karşı çıkmıştı. Filistin’in bölünmesi planına aleyhte oy veren on üç ülkeden biriydi.
- b) O yılların hemen ardından Türkiye’de Demokrat Parti iktidara geçti. Türkiye ABD’nin resmen uydusu oldu, İsrail de ABD’nin en sağlam müttefiki. Çizgiler kesişti.
- c) Bir süre sonra ilişkiler mesafelendi. Türkiye 1964 Johnson Mektubunun ardından çok yönlü bir dış politika uygulamaya başladı. Filistin halkının tek temsilcisi olarak FKÖ’yü tanıdı. İsrail’deki diplomatik temsilini ikinci kâtip düzeyine indirdi.
Şimdi ise bir balayı yaşandığı izlenimi var.
1) Her ikisinin de ortak paydası gene ABD. İsrail’in ABD’yle ilişkilerinde hiçbir değişiklik olmadı. Türkiye ise, hem 70 milyar dolara yaklaşan dış borcu, hem de insan hakları karnesinin berbat oluşu yüzünden, “küreselleşmiş” bir dünyada “realpolitikçi” ABD’ye mahkum duruma geldi.
2) Her ikisinin de arası Arap ülkeleriyle temelde bozuk. Her ikisinin de su konusunda çıkarları örtüşüyor.
3) Her ikisinin de başı radikal örgütlerle dertte: İsrail Hizbullah’la, Türkiye de PKK’yle. İsrail bu duruma Filistinlileri, Türkiye de Kürt yurttaşlarını kaale almamak yüzünden düştü.
4) Her ikisi de bu son sorunu aynı yöntemle, silahla çözmeye çalışıyor. İsrail kendisine saldırıldığı zaman hemen Lübnan’a, Türkiye de K. Irak’a harekât düzenliyor.
Ama, iki ülke arasındaki paralellikler burada bitiyor. İsrail güçlü. Arkasında da kayıtsız şartsız Amerika var, hep de olacak. Türkiye ise boğazına kadar borçlu. Bütün komşularıyla sorunlu. Yapayalnız.
Üstelik, İsrail bunca yıldan sonra Filistin sorununu silah dışında bir çözüme ulaştırıyor, Türkiye ise bir türlü o sayfaya gelemiyor. Döne döne aynı yeri okuyor. İsrail, işgal ettiği topraklarda Filistin Devletini kendi eliyle ve istediği gibi kurduruyor, Türkiye ise başka ülkede, K.Irak’da kendini ısıtmaktan aciz Kürt Devleti müsveddesinin olmayan aleviyle cayır cayır yanıyor.
Türkiye bir devirde daha yalnızlıktan bunalmıştı: Demokrat Parti döneminde (1950-60). ABD’ye kayıtsız şartsız yamanmak yüzünden 1955 Bandung Konferansında Üçüncü Dünya ülkelerini küstürmüş, aynı yıl kurulan Bağdat Paktının öncülüğünü yaparak Ortadoğu’da Amerikan ve İngiliz çıkarlarının ileri karakolu olmuş, sonuçta Ortadoğu’da sipsivri kalmıştı. Arkasından, Ortadoğu’yu “komünizmi önlemek” gibi gülünçlerin gülüncü bir bahaneyle egemenlik altına almak isteyen Eisenhower Doktrini uygulamaları sıralanmaya başlayınca, Türkiye iyice itilmiş ve aşağılanmıştı.
Türkiye bugün de ABD’nin müthiş etkisi altında. Yine müthiş yalnız. Hiçbir yararı olmayan ve de olmayacak K.Irak operasyonları yüzünden zaten İsrail’e bol bol benzetilen Türkiye, şimdi de, İsrail’in sivilleri ana hedef yapan operasyonları birbiri ardına sıralandıkça bu ülkenin askerî müttefiki gibi algılanacak. Fatura ona da çıkacak.
Bu seferki yakınlaşma, Arap ülkelerinin aklına Bağdat Paktını geri getirecek.