Bu hafta CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu’nu yazacaktım. Hani, şöyle demişti: “Tezkereye evet dememiz doğru politikaydı.” Üzerine çok yazıldığı için, “CHP gibi muhalefet, her dingildeyen iktidara nasip olsun, amin!” deyip geçmek ve beni endişelendiren bir konuyu yazmak istiyorum:
***
Türk Tarih Kurumu (TTK), 1971’de kapatılan ve hâlâ kapalı tutulan Heybeliada Ruhban Okulu (HRO) konusunda 1 Kasım’da “Heybeliada: Tarih, Medeniyet ve Adalet Paneli” düzenledi. Ada’da, HRO’ya komşu bir lisede.
Giden arkadaşların söylediklerine göre, beş hoca çok yerli ve milli konuşmalar yapmışlar. Ankara’da oturduğum için ben gidemedim. Ama konuşmacılardan TTK Başkan Yardımcısı Güray Kırpık’ın AA’ya önceden verdiği demeci okuyup yeterince fikir edindim:
Mealen: Ocak 1923’te Lozan görüşmeleri sürmekteyken, M. Kemal Paşa bir gazeteye Fener hakkında, “her türlü terör ve isyan faaliyetini desteklemiş Patrikhane” demiş. Patrikhane hain olduğuna göre, ona din adamı yetiştiren HRO da bir ihanet yuvası oluyor mantıken.
İyi de, Patrikhane’nin Yunan başkaldırısına kesinkes karşı olduğu biraz tarih okumuş herkesin bildiği bir husus; çünkü cemaati elden gidecek. Üstelik tarih boyunca devletle arasını iyi tutmaya çalışmış ve tutmuş.
Ama bu o kadar önemli değil. Başka sorular var:
1) E. Büyükelçi B. Şimşir’in 1990 tarihli TTK yayını Lozan Telgrafları 1 kitabına bakıyoruz (s. xiv), gönderilen Heyet’e verilen 3 sayfa halindeki 14 maddelik talimatta Patrikhane’den tek kelime bahis yok… Yani “Patrikhane’yi istemiyoruz” diye bir talimat verilmemiş Heyet’e.
2) Sonuçta, Lozan metninde de böylesi bir “ihanet yuvası” Patrikhane’den tek kelime bahis yok; Patrikhane yerinde kalmış.
Bu durumda, Lozan’ı yapanlar, başta da lider M. Kemal Paşa, ülkeye ihanet mi ettiler acaba?
***
Sayın Kırpık ilave ediyor: “ASALA’nın arkasında da Patrikhane’nin uzantıları çıkmıştır.” Ben olsam, böylesine olağanüstü bir “bilgi”yi böyle havada bırakmaz, dipnot verir, kamuoyunu tam aydınlatırdım. Dipnot diyorum, çünkü bunları söyleyenin unvanı: “Prof. Dr.”
Dahası, Prof. Kırpık bu demeçte, bu işleri bilenlere yüz seksen derece yanlış gelen “bilgi”ler vermiş. O kadar ki, bunları düzeltmeye kalksam kitap olur. En iyisi siz önce kendisinin AA’ya demecini okuyun, ardından da aşağıda yazacaklarımı.
Prof. Elçin Macar’ın Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi kitabından (s. 288-299) özetliyorum ki, okuma alışkanlığı olmayanlara kolaylık olsun; bakarsın lazım bile olur Tek Adam Rejimi gümbürdediğinde.
***
19. yüzyıl ortasına doğru Rumeli halkları bağımsızlık ilan edip kendi ulusal kiliselerini kurmaya başladıkları (ve Anadolu’da da misyonerlerin Ortodoks tebaayı Katolik ve Protestan yaptıkları) ortamda, Osmanlı ile Patrikhane’nin kaderleri kesişiyor:
İmparatorluk toprak kaybını, Patrikhane de cemaat kaybını engelleme derdine düşüyor. Ve HRO 1844’te Patrikhane tarafından bu amaçla kuruluyor.
HRO, adı üstünde, ruhban (din adamı) yetiştirme okulu. Yani bir Hıristiyan imam-hatip lisesi. Lozan’da buna ilişkin Md. 40 aynen şöyle:
“[Gayrimüslim azınlıklar] (…) giderlerini kendileri ödemek üzere, (…) her türlü okullar (…) kurmak, yönetmek ve denetlemek (…) konularında eşit hakka sahip olacaklardır.”
Heybeliada’da yapılan “panel” herhalde bu hükme tepki. HRO, yerli ve milli imam-hatiplerimizle nasıl eşit olabilir?
***
Milliyetçi politikaların fırtına gibi estiği 1930 ve 40’larda HRO da kamulaştırma gibi devlet girişimlerine maruz kalıyor. Ama DP’nin iktidara gelmesinden sonra durum değişiyor; aynen, AKP’nin ilk dönemde (2003-04) Gayrimüslimlere çok iyi davrandığı gibi.
İlk 4 yıllık bölüm diğer azınlık liseleriyle eşdeğerde kabul ediliyor. Teoloji (ilahiyat) bölümü “Teoloji İhtisas Okulu” olarak değerlendiriliyor ve yurt dışından da öğrenci kabul etmeye başlanıyor. Verilen diplomada, “Teoloji bölümünü bitirenler, lise üzerine en az bir yıllık meslekî tahsil veren okullar derecesinde öğrenim görmüş sayılırlar” yazılı. (Bende var bunun fotokopisi).”