Baskın Oran

Hiç, Aziz Nesin, futbolcu Tanju kadar olabilir mi?

Ortaokulu okuduğum Saint Joseph’de, bize Prusya Kralı İkinci (“Büyük”) Friedrich’in (1712-1786) bir öyküsünü anlatmışlardı.

Aklımda kaldığına göre, Friedrich (bizde yanlış olarak “Frederick” diye geçer) şatosu için bir yer beğeniyor. Fakat orada bir oduncunun kulübesi bulunmaktadır. Çıkması emrediliyor. Oduncu direniyor. Hükümdarın karşısına getiriyorlar.

“Sen neye güveniyorsun da direniyorsun?” diye soruyor hükümdar.

“Berlin’de yargıçlar var” diyor oduncu.

Sonuç,  Friedrich’in çok etkilenmesi, çok memnun olması ve oduncuyu rahat bırakmasıdır.

Geçenlerde, İstanbul’daki yargıçlar çok ilginç bir karar verdiler. Kaçakçılık suçundan hüküm giymiş olan futbolcu Tanju’yu serbest bıraktırdılar. Şöyle oldu:

Tanju duruşmanın  yinelenmesi (iadei muhakeme) talebinde bulundu.  Avukatları gerekçe olarak, otomobil kaçakçılığı olayını Tanju’nun olay tarihinde Kaçakçılık Masasının başında bulunan Aydın Tahmaz adlı komisere ihbar ettiğini bildirdiler. Pişmanlık Yasası gereği, örgütü ihbar edene ceza verilmeyeceğini öngörüyordu.

Yakından bilirim; Türk adalet tarihinde duruşmanın yinelenmesi talebinin kabulü çok çok enderdir. Burada kabul edildi. Emekli komiser Aydın Tahmaz duruşmaya  geldi,

“Evet efendim, doğrudur, Tanju bana gelip olayı ihbar etmişti, öbür sanıkları onun verdiği bilgilere dayanarak yakalamıştık” dedi ve Tanju, hiç kimseler “Yahu, mademki durum böyleydi, neden daha önce ileri sürülmedi?” diye sormadan tahliye edildi. Futbolseverler sevindirildi.

(10 Mart tarihli gazetelerde küçük bir haber çıktı. Başlığı “Tanju’yu Kurtardı, Oğlu Öldü” biçimindeydi. Kimi gazetelerin rüşvetçiliğiyle tanındığını iddia ettikleri emekli komiser Aydın Tahmaz, Bursa’da geçenlerde intihar eden 18 yaşındaki Burak’ın babasıydı…)

Türk adaleti İstanbul’da böyleydi. Gelelim Ankara’ya.

Ankara’daki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi yargıçları sağcı gazeteci Ergun Göze’nin Aziz Nesin’e hakaret etmesi davasında yeni bir karar verdiler.

Ben bu konuyu 17 Eylül 1994’te yazmıştım. Aradan çok geçtiği için isterseniz biraz anımsatayım.

Ergun Göze, Türkiye gazetesindeki köşeyazısında Aziz Nesin’e “vatan haini, hırsız, zimmetçi” diyor. Ayrıca, Nesin’in, “Yunanlıların sosisine yağ sürdüğünü” yazıyor. (Deyim, “ekmeğe yağ sürmek” ama, demek ki Ergun Göze sosis’e meraklıymış).

Aziz Nesin dava açıyor, İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesi Göze’yi hakaretten on milyon liraya çarptırıyor. Dosya Yargıtay’a gidiyor, 4. Hukuk Dairesi bu kararı şöyle bir gerekçeyle bozuyor:

“Basın mensubunun (…) davacıya sözel dokundurma yapması sonucunda tazminat yükümlülüğüne girdiği benimsenemez (…) (Göze’nin) milli heyecandan biraz aşırı yazdığı ve bunun suç teşkil etmediği (ortadadır) (…) çok değişik harekette bulunan kişinin, kamunun dikkatlerini çekeceği doğaldır (…) O zaman ilgi ve merak onun bilinmeyen yanlarına yönelir (…) Kişi, yaptığı çıkışla geçmişinin sergilenmesine böylece rıza göstermiş duruma gelir.”

Yani, 4. Daire’nin 5 yargıcından 3’ü, açıkça, “Aziz Nesin toplumda aykırı şeyler söyleyerek fazla çıkıntılık yapan bir kişidir, dolayısıyla kendisine hakaret edilebilir” demeye getiriyor.

Bu durumda dosya 17. Asliye Hukuk’a dönüyor, bu sefer mahkeme Yargıtay kararına uyuyor ve dosya tekrar Yargıtay’a  gidiyor.

Aziz Nesin sözlü duruşma (murafaa) istiyor. “Yargıç Bayanlar ve Baylar” diye başladığı upuzun konuşmasında  kendisine yöneltilen itham ve hakaretleri birer birer ele alarak paçavraya çeviriyor. Bunları bir zaman ve yer bularak yazmak isterim. Sonra da konuşmasını,

“4. Hukuk Dairesinin beşte üç oranındaki üyeleri olan Bayan ve Baylar! Ben davacıyken beni davalı yerine koyup ve bir yalancının sözlerine uyup beni toplum önünde, tarih önünde mahkum ettiniz. Ben sizden adalet beklemiyorum. Çünkü böyle bir umudum yok. İşte söyleyeceklerimi söyledim. Beni bu sözlerimle, verdiğiniz eski mahkumiyet kararından daha ağır bir mahkumiyete gönül ve vicdanlarınızın rahatlığıyla mahkum edebilirsiniz. Buyrun sayın bayan ve baylar. Boynum kıldan ince, kararınızı bekliyorum. Acaba verdiğinizden daha ağır bir mahkumiyet kararı vermeye gücünüz yetecek mi? Hiç sanmıyorum.” diyerek bitiriyor.

Yargıtay’ın bu 4. Hukuk Dairesi geçenlerde yeni bir karar verdi. Bu sefer de, 17. Asliye Hukuk’un uyma kararını usulden bozdu.  Şu gerekçeyle:

“Mahkemenin bozmaya uyma kararından sonra taraflara ne diyeceklerini sormadan hüküm kurmuş olması”.

Aziz Nesin’in avukatı Veli Devecioğlu’yla telefonda konuştum. “Karşı tarafı bırakın, sadece ben uyma kararından sonra sözkonusu mahkemeye altı sayfalık layiha vererek düşündüklerimizi ilettim” dedi.

Berlin, 18. yüzyılda Prusya’nın başkentiydi.

İstanbul, Türkiye’nin başkenti değil. Onun için, karşılaştırma yapmamak lazım.

Ama, Ankara 21. yüzyıla 5 kala Türkiye’nin başkenti, efendim.  Yapmak lazım.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı