Baskın Oran

Genelkurmay’ın Rehabilitasyon Merkezi

Geçen cumartesi gecesi (20 Nisan) Haldun Özen hocam ile Ülkü’yü alıp bize yemeğe-içmeye götürmek üzere evlerinin altında arabanın içinde bekliyorum, kapı açıldı, Haldun Özen arabaya adımını atar atmaz:

“Baskın, gözün aydın, Genelkurmay, güneydoğuda savaşan askerler için Bilkent yolu üstünde bir Rehabilitasyon Merkezi açıyor; şimdi ATV haberlerde söyledi” diyor.

Bir fotoğraf geliyor göz önüme:

1) Her başım derde girişte fisebilullah (ücretsiz) avukatlığımı yapan profesör arkadaşım Metin Günday’a Tunalı’da rastlamışım, gel ulan bi kadeh ısmarlayayım demişim, ilk bulduğumuz yere girmişiz, o bir viski ben bir rakı içip çıkacağız, meze yok ama kaçınılmaz olarak Kürt sorunu var, biz konuşurken yirmilerindeki barmen kafasını bize uzatıp diyor ki:

“Abi, ben bu konuyu bilirim, isterseniz bana sorun”.

Ulan bu barmen mi, ukalâ mı, kaçık mı, yoksa “görevli” mi diye biz birbirimize bakarken, oğlan devam ediyor:

“Askerliğimi orada yaptım, yeni geldim”.

Kendini nasıl hissediyorsun, falan gibilerden soruyoruz laf olsun diye, aynen şöyle cevap veriyor:

“Şimdi iyiyim abi. Ama ilk geldiğim aylar çok fenaydım. Kahvede bi çay bardağı düşüp kırılsa, ben hooop, kendimi ters tarafa atıyordum yere!”

Metin’le birbirimize bakıyoruz, aynı anda ikimizin dudaklarından aynı tıbbî terim dökülüyor:

“Vietnam Sendromu!”

İkinci fotoğraf:

18 Nisan tarihli Cumhuriyet’ten bir kesik: “Güneydoğu’da sayısız operasyona katılan başarılı Sikorsky pilotu Yüzbaşı Ferda Düzel, geçirdiği  bunalım sonucu eşi Fatma ile 8 yaşındaki kızı Hazer’in başına bir kurşun sıktıktan sonra intihar etti. Yüzbaşı Düzel, çevresinde esprili, en zor anlarda bile gülmesini bilen, yaşama sımsıkı bağlı bir insan olarak tanınıyordu. Düzel’in, bir süre önce bacanağının Güneydoğu’da şehit edilmesi üzerine  bunalıma girdiği öğrenildi”.

Ve haberin perde arkası: Yüzbaşı Düzel, “Bacanağım (Ali Çalışkan) beni emretti,  yanına çağırıyor” diyor ve tabancaya sarılıyor.  Bıraktığı mektupta ise, “Kimsenin kabahatı yoktur, Eryaman’daki dairemi satın, borçlarımı ödeyin, gerisini Mehmetçik Vakfına verin” diye yazıyor.

Ve bir söylenti: Zeki Müren’in de vasiyetnamesini değiştirerek para tahsis ettiği Mehmetçik Vakfındaki fonun bu Rehabilitasyon Merkezi için kullanılacağı söyleniyor. Silah satın almaktan çok daha hayırlı bir kullanım olacağı kuşkusuz.

Zeki dedim, aklıma geldi, bundan 35-40 yıl kadar önce radyoda reklam programına çıkar, “Gözünüz yolda, kulağınız bende olsun sevgili şoför kardeşlerim” diye nağme yapardı. Gözümü yoldan ayırmadan soruyorum:

“Haldun Hocam, bu devlet, vaktiyle size İnsan Hakları Vakfı olarak Rehabilitasyon Merkezi açtırmamak için ne mümkünse yapan aynı devlet mi?”

Bir dokun, bin ââh dinle, kâse-i fağfurdan! Haldun Özen anlatıyor:

Yıl 1989. Kurulacak Vakıf’ın senedine, “İşkence Tedavi Merkezi açar” diye yazıyorlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü mahkemeye itiraz ediyor: “Böyle yazamazlar, çünkü Türkiye’de işkence yoktur”. Bunun üzerine ifadeyi değiştirip, yerine “Uluslararası insan hakları belgelerinin gerektirdiği araştırma, eğitim ve sağlık merkezleri açar” diye yazıyorlar, mahkeme kabul ediyor, Yargıtay da onaylıyor, Vakıflar karar düzeltmeye gidiyor, Yargıtay bir daha onaylıyor. İnsan Hakları Vakfının statüsü 30 Aralık 1990 tarihli Resmî Gazete’de çıkıyor sonunda. Bugüne kadar yaklaşık üç bin işkence kurbanına yardım vermiş Merkez böyle zorla kuruluyor.

Kuruluyor da ne oluyor? Haldun Hoca anlatıyor:

Bugünlerde Sağlık Bakanlığı müfettişleri Vakıf’ı teftiş etmekle meşgul. “Burası yasal değil” diyorlar. Neden diyorlar? Çünkü, Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi, İnsan Hakları ve AGİT Genel Müdürlüğü MİT, MGK Genel Sekreterliği, Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri, Adalet ve Sağlık bakanlıklarına 29 Ocak 1996 tarih ve 164-1037 sayıyla birer “Gizli” yazı yollamış, özetle şöyle diyor:

“1) Adıgeçen kuruluş (İnsan Hakları Vakfı), işkence görenlerin tedavi edildiği izlenimini veren dört adet sağlık merkezi açmıştır.

2) Oysa buraların Sağlık Bakanlığında kaydı yoktur. Üstelik buralarda tedavi yapılmamaktadır. Bu merkezler, sadece, başvuran hastaları çeşitli sağlık merkezlerine sevketmekte ve masraflarını karşılamaktadırlar.

3) Böylece Vakıf, hem İşkence Tedavi Merkezi işletiyorum diye uluslararası kuruluşlardan malî yardım almaktadır, hem de ülkemiz aleyhine işkence var diye kötü propaganda yapmaktadır. Hakkında adlî ve idarî işlem yapılmak gerekir”.

Fotoğrafları artık bitarafa bırakmalı. Oran’a vardık. Feyhan’ın giritli yemekleri masaya sıram sıram sıralanmıştır. Ben arabayı evin önüne park ediyorum, Haldun Hoca bir ayağı arabada, hâlâ devam ediyor:

“Aslında biz devlet tarafından engellenip duruyoruz ama, devletin 12 yıldır yapması gerekip de yapmaktan sürekli kaçındığını yapıyoruz. Devletin şimdiye kadar bundan kaçmasının nedeni, sırf, ‘Türkiye’de savaş yoktur, herkes askerlik görevine  koşa koşa davul zurnayla gitmektedir’ demeye devam edebilmek için!”

O ana kadar arkadaşıyla kocasını hanım hanım dinlemiş olan Ülkü arkadan atılıyor:

“Ama, ülkemizde savaş yok ki!” diyor…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı