Bildirinin adı: “Başbakanımızı sevgi ve korkuya davet ediyoruz”. Yollayan: “Genç Müminler” (mumingenclik@gmail.com). Metnine gelmeden önce, konuya ilişkin kafamda oluşan teorik çerçeveyi sizinle paylaşayım:
Kural olarak, kişiler/gruplar, baskı altında oldukları sürece kenetlenirler, bağnazlaşırlar; sadece kendi sorunlarıyla ilgilenirler. Ancak o baskı kalktıktan ve/veya mazlumiyyet duyguları hafifledikten sonradır ki, başka mazlumların sorunlarına da eğilebilirler. Say sayabildiğine; İslamcılar, feministler, Ermeni diasporası, Yahudiler, vs. vs., her baskı görmüş grupta muhalefet odakları ve evrilme süreci ancak bu noktadan sonra başlayabilir. Ondan öncesi, egoizm ve hatta baskıcıdan intikam alma duygularıyla bezenmeye pek müsaittir; AKP’nin son bir yıldır yapmakta olduğu da bundan ibaret, zaten.
Bu olgunun sebebi pek çoktur: a) Baskı öyle mel’un bir şeydir ki, insanları egoistliğe mahkum eder; b) İnsanlar, gruplarının “resmî” söyleminden farklı konuşmanın, baskıcılara yarayacağından korkarlar; c) Kendi gruplarının gazabından, “damgalanmak”tan korkarlar. Dünyaya İslam’ın penceresinden bakan insanların Türkiye’de demokrasi ve evrensel insan haklarına gösterdikleri ilginin çok yakın zamanlara kadar istisnai olması da, AKP’nin iktidara gelmesiyle ve hiç dindar olmayanların dindarların sorunlarına gösterdikleri ilgiyle son bulmuştur. Başbakan anlamamakta hâlâ direniyor ama, kendisinin Aralık 2011 Uludere rezaletine vahim yaklaşımı da, vicdanlarda açtığı yarayla, olayda tetikleyici olmuştur.
“Mütedeyyin Müslümanlar”, “Vicdanlı Müslümanlar”, “Vicdani Retçi Müslümanlar”, “Antikapitalist Müslümanlar” şu anda bu nedenle ses yükseltmekte. “Genç Müminler”, bu saygıdeğer çizginin son halkası. Tabii ki zor bir işe soyundular. Kürtlerin haklarını savununca “Kürtçü”, İslamcı olmayanları savununca “mason”, bütün insanların kardeş olduğunu söyleyince “hümanist”, “sosyalist” ve “mezhepsiz” diye saldırıya uğruyorlar. Mesela, Fatih Camii avlusunda “Roboski’ye Adalet” yürüyüşü için toplanan MazlumDer üyeleri, kimi İslamcılar tarafından yaralandı (görmek istemeyenler artık görsün: Müslümanlar cami avlularında artık bunun için toplanmaya başladılar). İçlerinden, 28 Şubat ve öncesinde başörtüsüne özgürlük istediği için hapse düşmüş bir kadın göstericinin, “Allahım, bizi dindar zalimlerden koru” dediği görüldü (E. Başaran, Radikal, 15.08.2012). Son olarak, samimi bir insan hakları savunucusu olmak yüzünden Hilal Kaplan’a yapılan hayasızca hücumları ibretle izledik.
Gelelim bildiriye
Teori yapacağız diye fazla uzattık galiba. Oysa, bildirinin bizzat kendisi teori yazdırıcı önemde. Kendisiyle henüz temas kurulamayan, ortaya çıkmayan, sadece epostayla “Bizim cenahta demokratik düzey henüz özeleştiriye imkan tanımıyor. Arkadaşlarımızın pek çoğu aileleriyle bile sorunlar yaşıyor” diyen, ama yukarıdaki zincirin çok anlamlı bir baklası olan Genç Müminler zihniyetine bırakıyorum sözü (tam metin: T24.com.tr):
Şöyle başlıyor. “Genç Müminler olarak dualarımız, Başbakanımızın öncelikle sıhhat ve sağlığı, sonrasında vicdanının sesini dinleyerek Allah sevgisini tekrar bulması ve Allah korkusuna yeniden kavuşması içindir.” Devam ediyor: “Sayın Başbakan’ın özellikle son bir yıldır [söyledikleri ve yaptıkları], bir gönül insanı, bir sevgi ve merhamet insanı olarak tanıdığımız, sevdiğimiz, oy verdiğimiz, yücelttiğimiz, vicdan sahibi Recep Tayyip Erdoğan’ın değiştiği, tavazuunu yitirdiği, merhametsizleştiği, sevgisizleştiği, korkusuzlaştığı intibaını yaratmaktadır. Faydasız bir kibir, sayın Başbakanımızın gözünü kör, kulaklarını sağır etmişçesine kendisini esir almış görünmektedir. Mütekebbirlerde esaretin hakim belirtisi, Allah sevgisi ve korkusunun da körelmesidir.” Örneklere girişiyor:
“Meclisin seçilmiş Kürtlerine dokunulsun istiyorsunuz mesela. Oysa (…) Roboski’de unuttuğunuz Kürtlere gidip (…) dokunmuyorsunuz. (…) [K]ürtajı yasaklayıp devletin anne karnında karar verici olmasında, ya da Elhamdülillah kurtulduğumuz idam cezasını geri getirip milletçe (…) yeniden katil olmamızda beis görmez olabiliyorsunuz. (…) ‘Çamlıca camii projesi içime sindi’ diyebiliyorsunuz. (…) Başdenetçi seçildikten sonra ayıbını kabullenmek yerine milletine yalan söylemiş yeni Ombudsman’ımızı (…) içinize sindirdiniz mi peki?”
Tüm mazlumları savunuyor
Genç Müminler, Gayrimüslimleri de unutmuyor: “[B]ir Osmanlı hükümdarına dair ticari bir televizyon dizisinin nasıl yazılması gerektiği (…) Meclis gündemini işgal edebiliyor, [ama] ecdadımızın kadim Anadolu halklarının topraklarımızdan silinmelerine mal olan, sermayeleri, mal ve mülklerinin gasp edilmesiyle sonuçlanan marifetleri ile yüzleşmeye bir türlü yanaşmıyorsunuz. Merhamet ve vicdan eksilmesi, Osmanlı Devletinin kuruluşundan 1000 yıl önce Tur Abdin’de taşları örülmeye başlanmış Süryani kadim Mor Gabriel Manastırının topraklarının devlet desteğiyle bugün müsadere edilmesi girişimlerinin de, sizi aynı ticari televizyon masalı kadar heyecanlandırmamasına neden olabiliyor.”
İslam’ı 90 yıldır dışlamayı ilke edinmişler bir daha düşünsün: Genç Müminler bunları, temel referansları olan İslam’ın temel verilerinden kuvvet alarak yapıyorlar: “Hz. Ebu Bekir’in, ‘Yoldan saparsam beni düzeltiniz’ diyerek gösterdiği tevazuu örnek alınız. Sevgi ve saygıyla seçtik sizi. Bunun kıymetini biliniz.” Başbakan’ı, İttihatçılaşmaması için uyarıyorlar: “Kibri bir kenara bırakıp, tahakküm siyasetinden vazgeçiniz – bu siyaseti sizden öncekiler 100 yıldır mükemmel bir şekilde yaptı, unuttunuz mu?” İstirham ediyorlar: “Bildiğimiz (…) sevgi ve merhamet adamına, Allah korkusuyla yeniden tanışmış Recep Tayyip Erdoğan’a kavuşturunuz bizi.”
Ve bitiriyorlar: “Kibir sizi hasta etti. Kibirden kurtulunuz, sevgiye, korkuya geri dönünüz. Vicdanınızı tekrar kazandığınızda, hastalığınızdan da kurtulmuş olacaksınız.”