Baskın Oran

Gece gelen e-mektup: ‘Hocam, bunları öğretmediniz ki bize’

Rejim, ayakta kalabilmek için mel’un 15 Temmuz darbe girişimini kullana kullana bitiremiyor. Bunun sonucu olarak da Türkiye’ye ve insanlarına; ne 27 Mayıs, ne 12 Mart, ne 12 Eylül; hiçbir askerî darbenin yapmadığı kadar zulüm yapıyor.

Uzun laf etmeyeceğim. Eski bir öğrencimden bir e-mektup aldım ve öğrencilere her zaman yaptığım gibi derhal cevap verdim.

Ama bu her zaman aldıklarımdan değil.

Neyse. Önce onu, sonra cevabımı aşağıya aynen alıyorum, sadece öğrencimin ismini ve kimlik bilgilerini XXX harfleriyle kapatıyorum ki kendisine daha fazla zulüm etmesinler. Bir de, okumayı kolaylaştırmak için kimi paragraflar arasına asteriskler (*) koyuyorum.

Okuyun, fazla lafa gerek kalacağını sanmıyorum.

***

Sayın Hocam, merhabalar,

Yıllar sonra yine size yazmaktan hem garip bir utanç hem de garip bir heyecan içerisindeyim. Baskın Hoca’nın yetiştirdiği bir öğrenci olmak beni her zaman gururlandırdı, üzerimizdeki emeğinizi ve dahi hiç geçmeyecek etkinizi inkar etmem mümkün değil.

Müsaadenizle kendimden biraz bahsedeyim. XXX yılında Siyasal uluslararası ilişkiler bölümünü kazandım ve XXX yılında 85 küsur ortalamayla mezun oldum. 

Diğer tüm mezun arkadaşlarım gibi temel amacı devlete kalifiye bürokrat yetiştirmek olan Mülkiye’yi bitirdiğimde, ilk yaptığım iş elbette KPSS’ye ve A grubu kariyer kadroların sınavlarına hazırlanmak oldu.

Yalnız bir sorun vardı, o da şu anki ülke gündeminden de bildiğiniz gibi önemli Bakanlıkların açtığı sınavların mülakatlarında TORPİL (bu hususu tam ifade eden kelime bizzatihi budur, referans gibi yumuşatılmış kelimeler tamamen safsata) bulamayan asla kazanamıyordu. O yüzden çok açık söylüyorum Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere o zamanki isimleri ile Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı gibi belirli kurumların sınavlarını kazanamayacağımı biliyordum.

***

Hocam ben hem annesi hem babası hatta neredeyse tüm akrabaları 80’lerde hapiste yatmış, Alevi ve sol görüşlü bir ailenin evladıyım. İlkokuldan beri ailemin tek amacı beni iyi okutabilmek idi. Özellikle bir kız çocuğu olarak bana hep daha çok çalışmamı, iyi bir üniversiteye giderek meslek sahibi olmamı, ekonomik özgürlüğümü kazanmamı telkin ettiler.

XXX yılında Siyasal’ı kazandığımda tüm ailem çok sevinmişti. Siyasal gibi politik duruşu bilinen bir okula gideceğimi öğrendiklerinde bana ilk söyledikleri şey politik eylemlerden kesinlikle uzak durmamdı, zira kendileri siyasetten çok çekmişti. Aynı kaderi yaşamamı istemiyorlardı.

Bir dönem 12 Eylül ihtilali yüzünden depolitize bir nesil yetişiyor diye eleştiriler yapılıyordu, hatırlayınız (ta ki Gezi’ye kadar), işte o neslin gençlerinden biri de bendim ne yazık ki…

Netice itibariyle Hocam, başvurduğum birçok kurumun sınavında KPSS puanı ön elemesinden, birçoğunun yazılısından, bir o kadarının da mülakatından elendim. Mülakat aşmasındaki elemelerin nedeni de elbette ki yukarıda bahsettiğim husustu.

***

En sonunda, XXX yılında XXX Bakanlığı Uzman Yardımcılığı sınavını kazandım. Tam o dönemde kamuda uzman maaşlarını eşitleyen meşhur 666 sayılı KHK çıkarıldı ve bu kadronun ek göstergesi de 3600’e yükseltildi. Bu benim için kendi çabamla artık gelebileceğim son aşamaydı.

Dahası vardı ki, XXX Genel Müdürlüğü emrine atandım. Yani mezun olduğum XXX yılından bu yana ilk defa eğitimini aldığım bir alanla ilgili olarak çalışma fırsatı bulmuştum. (Bu sınavı kazanana kadar, farklı Bakanlıklarda B grubu atama ile memurluk ve daha sonra maalesef kariyer uzmanlık sayılmayan XXX Uzman Yardımcılığı görevlerinde çalışmıştım).

Ta ki… 16 Ağustos 2016 tarihinde görevden uzaklaştırıldığımı tebellüğ edene kadar ve soruşturma kapsamında ifade vermeyi beklerken 1 Eylül 2016 tarihinde mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 672 sayılı KHK ile bir gecede görevimden atıldığımı öğrenene kadar.

Kamuda XXX yıllık hizmetim varken, yıllık izin hakkım 30 güne çıkmışken, yeşil pasaporta ve yapılacak kadro tahsisi ile 1. derece almaya hak kazanmışken…

***

Bırakın terör örgütü ile bağlantıyı ben herhangi bir protesto eylemine bile katılmış insan değilim. Şu an katılmadığım ya da destek vermediğim her türlü direniş faaliyeti için tarifsiz bir pişmanlık içerisindeyim. Ne siyasi görüşüm, ne mezhebim ne de hayat felsefemi kimse bilmiyor, kimse beni tanımıyor. Adeta kendimi “yok” gibi hissediyorum ve en acısı da “yok” olduğum için bunların başıma geldiğini düşünüyorum.

Hakkımda açılan soruşturmanın sebebi hiçbir şekilde tarafıma bildirilmedi, bildiğiniz gibi KHK’lar ile “irtibat, iltisak” gibi saçma sapan uydurma kelimelerle binlerce insanı ihraç ettiler. Hiçbir somut suçlama belirtilmediği gibi herhangi bir şekilde savunma hakkı da tanınmadı.

Şu an ne sebeple o listede adımın yer aldığını bilmiyorum, dolayısıyla neyi savunacağımı da bilmiyorum. Yapmadığım neyi kanıtlayacağım onu da bilmiyorum. Benim gibi yüzlerce insan, gerçekten o listede olması gereken insanların yerine orada olduğunu biliyor. Fakat karanlığa yumruk atmaktan başka bir şey yapamıyoruz şu an.

***

Hocam biz okulda bunları öğrenmedik. Tepki veremeyişimiz sanıyorum biraz da ondan. Hukukun temel ilkelerinin, insan haklarının, masumiyet karinesinin dahi yok sayılması karşısında ne tepki verileceğini öğretmediniz ki bize. Bu kuralların hiçe sayılamayacağına dair haklı varsayımı hiç sorgulamadık ki… O yüzdendir şaşkınlığımız, anlayamamamız.

Mesela ben hakkımda soruşturma açılmasını anlayabiliyorum ama ne ile suçlandığımı bilmeden ya da savunma şansı verilmeden görevden atılmamı anlayamıyorum. İktisat dersinde emektar Sevil hocamız hep şöyle derdi; “saçmalamayın, burası Patogonya mı?” diye. Sevil hoca yanıldı mı diye düşünüyorum.

Çok başınızı ağrıttım Hocam, özür dilerim.

En derin sevgi ve saygılarımı lütfen kabul edin…

XXX

BENİM ÖĞRENCİME CEVABIM:

XXX, canım kızım,

Tarihsel bir histeria uygulamasından geçiyoruz.

Senin Mülkiye’de bizim bölümde okuduğun yıllar Türkiye demokrasisinin tarihte gördüğü en iyi yıllardı. AB Uyum Paketleri…

Şu anda 180 derece tersini yaşıyoruz. Askerî darbelerden bile berbat bir dönem geçiriyoruz.

Sen böyle bir şeyle ilk defa karşılaştığın için şaşkınsın. Ben daha az şaşkınım çünkü mesela 12 Mart darbesinde hapiste yattım, 12 Eylül darbesinde de 8 yıl üniversiteden (ve memuriyetten) atıldım.

***

Ama hemen şunu söylemek isterim sana: Bu histeria uygulaması geçtikten sonra memuriyetine döneceksin ve aradaki maaşlarını da tazminat olarak alacaksın. Çünkü olağanüstü dönem kuralları olağan dönemde uygulanmaz. Geçersizdir. Bu KHK’ler OHAL bittikten sonra kendi kendine sona eder. Ayrıca, bu KHK’lerle kanunlarda vs. kalıcı değişiklik yapılamaz. Yapıyorlar ama tamamen anayasa ve hukuk dışıdır, hepsini en azından AİHM iptal edecektir.

Nitekim ben ve 1402’lik arkadaşlarım Ankara’da sıkıyönetim bittikten sonra Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararıyla görevlerimize döndük. Hatta, ayrıntı istiyorsan, ben sıkıyönetim dönemlerinde 3 kere kamu görevinden atıldım, 4 kere döndüm. Buna ilişkin Bianet’te çıkmış Ekim 2004 tarihli haber ektedir.   Ayrıca, bu söylediğim hukuksal duruma ilişkin geçenlerde T24’te çıkan hukuki yazım da ektedir; önemli.

***

Bu yaşadıklarımı sınıfta hiç anlatmadım sizlere. Çünkü anlatsaydım övünmek olurdu. Şimdi anlatınca, böyle şeylerin daha önce yaşandığını ve bunlardan kurtulmanın mümkün olduğunu gösterecek.

Ha, diyeceksin ki bu ne zaman olacak. Ona cevap veremem; gün geçtikçe rejim daha da azgınlaşıyor. Ama bu son söylediğim tek bir şeyi gösterir: Korktuklarını. Bu tabii ki iyi bir şey değil; korkan canlı her yola başvurabilir, özellikle de sesini çıkarabilen yoksa.

Ama kalıcı birşey yapamaz. Bundan emin ol XXX kızım. Bütün mesele moralini bozmamak, kuyruğu o zamana kadar dik tutmaktır. Nasıl olsa bir biçimde karnını doyurursun; ben o 8 yıl içinde ayakta kalmak için köpek yavrusu bile sattım. Önemli olan, işin sonudur.

***

Hani diyorsun ya, hocalarımız bize böyle durumlarda ne yapılacağını öğretmedi. Şimdi sırası geldi, istersen öğretirim:

Ekteki OHAL ve KHK yazımdan da göreceğin gibi, her KHK bir idari işlemdir, o idari işleme karşı iptal davası açacaksın. İyi bir avukat bularak. İstersen bunda da yardımcı olurum.

Bir de, birşey sorayım: Senin kimliğini açıklayan yerleri silerek, bu çok tipik ve güzel mektubunu ve benim sana bu cevabımı T24’te yayınlayabilir miyim? Neler oluyor, insanlar somut olarak görsün diye.

Yanaklarından sevgiyle öpüyorum güzel kızım, ailene çok selam et lütfen.

Sen istediğin sürece hocan,

b. oran

 

BU CEVABIMA ÖĞRENCİM ŞÖYLE YAZDI:

Hocam önce cevap sonra umut verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

İstediğiniz her yerde yayınlayabilirsiniz. Şu an hiçbir şeye ses çıkarmamış olmanın ağır vicdani sorumluluğunu iliklerime kadar yaşıyorum. Bundan sonra asla susmayacağım.

Tekrar teşekkür ediyorum, çok çok sağolun hocam.

XXX

SON OLARAK KENDİSİNE YAZDIĞIM:

Yine de dikkatli ol XXX. Bilmediğin ortamlarda konuşma. Bazılarının ağzına kemik verme.

Ama davanı aç. Hocan olarak, Mülkiyeli öğrencimden bunu beklerim.

Sağol kızım. Kimlik bilgilerini örterek yayınlayacağım.

b.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı