Baskın Oran

“Gâvurun Malı Müslüman’a Helâl” mi?

Kemalist devrimin, şeriatçılığın ekonomik temelini yıkmak amacıyla 1936’da bütün vakıflardan istediği mal beyannamesi, 1970’lerin başında Yunanistan’ı sıkıştırmak için Rum vatandaşlar aleyhine kullanılmak gibi içler acısı bir mecraya döküldü. Tabii, devletimiz, “eşitlik” sağlayabilmek için olacak, bunu bütün gayrimüslim vakıflarını (gmv’ler; Vakıflar Kanunundaki adı: Cemaat Vakıfları) göçertmek için kullandı.  Bu uygulama, bin defa yazdım, “1936 Beyannamesi” diye biliniyor.

Buna göre, devlet, gmv’lerin 1936’dan beri herhangi bir biçimde (satın alma, piyango, vasiyet, hibe, vs.) edindiği taşınmazlara bedel ödemeksizin çatır çatır el koymaya başladı. Yargıtay da bu hukuksuzluğu hiç sıkılmadan meşrulaştırdı (08.05.1974 Hukuk Genel Kurulu kararı).

Türkiye’nin alnına sürülmüş başlıca karalardan biri olan bu uygulama, 03 Ağustos 2002’deki 3. AB Uyum Paketiyle önlenmek istendi. Olmadı. Çünkü Vakıflar Genel Müdürlüğüne (VGM)  egemen Türk-İslam Sentezi zihniyeti kahramanca direndi. 02 Ocak 2003’te 4. Paket’te hükümet bir daha denedi. 19 Haziran 2003’deki 6. Paket’te bir daha. Uğraşa uğraşa, tasarruflarında bulunan taşınmazların ancak %19’unu tescil ettirebildiler gmv’ler.

Şimdi, hükümet, Vakıflar Kanununu değiştirerek bir daha denemek istiyor, ama VGM yine kahramanca direniyor ve hukukdışı olarak el konmuş taşınmazları geri vermek istemiyor. Tabii, hükümetin ne kadar samimi olduğu da apayrı bir konu.

Dışişleri Bakanlığı, AB Genel Sekreterliği, Reform İzleme Grubu. Bütün bu devlet kurumları şu günlerde saç-baş yolmakla meşguller. AB sürecinde Türkiye’yi perişan edecek bu hukuk skandalının artık bitmesi ve üstüne oturulan malların geri verilmesi için VGM’ye yazı üzerine yazı yazıyorlar (Radikal, 07.03.2005).

***

TBMM’ye gitmek üzere olan yeni Vakıflar yasa taslağının  sakatlıkları çok. Kısaca görelim, yine bu noktaya döneceğiz; çünkü bu gmv’ler meselesi Türkiye’nin hukuk açısından ne olduğunun turnesol kağıdı.

1) Neredeyse hiçbir gmv’nin vakfiyesi yoktur; bunlar padişah fermanlarıyla kurulmuşlardır. Taslak bunu dikkate almıyor. Vakfiyesi olan ve olmayan diye ikiye ayırmayarak, ilerisi için büyük sorunlar üretiyor (md.3).

2) VGM, canı istediği zaman, gmv’lerin yönetici seçimlerini engelliyor. Ör. Rum vakıflarına 1991’den beri seçim yaptırılmadı. Buna hiçbir çözüm getirilmemiş. Üstelik, “10 yıl seçim yapılamayan vakıflar mazbutaya alınır” hükmüne göre, VGM bunlara el koyuyor! (md.6).

3) Tek bir yönetici bu Taslak’taki maddelerden birini ihlal etse, gmv’lerin tüm yönetim organı azlediliyor. Cezanın şahsiliği ilkesi nerede kaldı? (md.9).

4) VGM, müdahale ederek bu vakıfların mallarını sattırabiliyor. Kapitalist bir ülkede bu nasıl bir mülkiyet anlayışı? (md.11).

5) Başka vakıflara tanınan “uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunma ve yurt dışından bağış ve yardım alma” ve “işletme ve şirket kurma” hakkı gmv’lere tanınmıyor. Bu, düpedüz ayrımcılık (md.24 ve 25). Herhalde, gmv’ler “devlet için tehlikeli” sayılıyor ve “ihanetleri” önlenmek isteniyor…

6) Geçici md. 11, şimdiye kadar çeşitli hukuksal boşluklar yüzünden gmv’ler adına tapuya tescil edilememiş taşınmazların tescilini öngörüyor. Ama, bunu imkansız kılmayı da ihmal etmiyor! Çünkü bunların “tasarruflarında bulunduğunu belgelemek” şart. Bu mallar devlet ve hatta üçüncü kişilerin tapusuna geçtiğine göre, neyi belgeleyeceksin? VGM resmen alay ediyor.

***

Ve, ilk başta söylediğim inanılmaz husus: Devletin 1936 Beyannamesi denilen hukuk dışı uygulama yoluyla 1970’lerin başından beri el koyduğu taşınmazlar geri verilmiyor! Oysa, devlete geçirilmişlerin geri verilmesi, üçüncü kişilere geçmiş olanlar için de tazminat ödenmesi en basit hukuk gereği.

Üstelik, bu ret olayı her türlü ana kuralı alabildiğine ihlal etmekte: 1) Anayasa’nın eşitlik ilkesi (md.10); 2) AİHS’nin ayrımcılık yasağı (md.14); 3) Lozan’ın 38/2, 39/1,2 ve 3, 40 ve 42/3 maddeleri; 4) AİHM’nin yerleşmiş içtihadı.

VGM Genel Müdürü Yusuf Beyazıt hiç aldırmıyor: “Biz vermeyiz. Yargıya gitsinler” diyor (H.Köylü, Radikal, 02.03.2005). “El konmuş malın davası olmaz” demeye getiren Sayın Beyazıt, Yargıtay’ın bu konudaki 1974 içtihadı belliyken, “kimi kime şikayet ediyon?” deyimini  de bilmezden geliyor. Ama Sayın Beyazıt, Osmanlı’nın o meşhur gaza ilkesini iyi biliyor: “Gâvurun malı, Müslüman’a helaldir”…

***

Şimdi ne olacak? Ne olsun; bütün hesap AİHM’den geri dönecek, Türkiye yine tazminatlara mahkum olacak, biz de “Ulusal egemenlik elden gidiyor! Kahrolsun AB emperyalizmi!” diye dövünmeye devam edeceğiz…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı