Baskın Oran

Eyy PKK! Eyy Cumok! Rabbim sizlerden razı olsun! R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 34

Ben bu gafillere çok söyledim. “Ya Ben Ya Kaos” dedim ve üstelik bizim Kuzu’ya bile söylettim. Anlamak istemediler. 400 vekili verin istikrara kavuşun, dedim. Duymak istemediler. Eh, hadi bakalım şimdi! Ankara üçüncü defa patladı. Hadi bakalım şimdi!

Gafillerin neyi nasıl anlamaları gerektiğini Milat gazetemiz patlamayı haber verirken bir daha öğretti. Sürmanşet: “Kahpe Eller Durmuyor”, esas manşet: “Başkan Erdoğan”. Yapılan anket sonucunda milletin yüzde 56’sının beni Başkan görmek istediği ortaya çıkmış. İşte bu kadar basit…

***

Ama asıl büyük haber: Patlamadan önceki gün PKK bildiri yayınladı. Halkımızın nefret ettiği ne kadar komünist örgütçük varsa onlarla birleştiklerini, artık hain eylemlerinin bütün Türkiye sathına yayılacağını ilan etti.

Ha bin bereket be aslanım! Anlamayanlara siz böylece anlatın. Eliniz ağzınız dert görmesin inşallah!

Demek ki politikamız mükemmelmiş! Şu anlamda ki, asla bir araya gelmeyecek unsurlar Kürt alerjisi sayesinde yanımıza koşarlarmış: İslamcı kardeşlerimiz, Ordumuz, Derin Devletimiz, MHP, ulusalcılarımız, muhafazakarlarımız… Demek ki Barış Süreci’nin bana oy kaybettirdiğini görür görmez Dolmabahçe masasını devirişim ne kadar doğruymuş!

***

Bu fiilî koalisyon sayesinde yürüttüğümüz üçlü politika sonucu paniğe kapılan, umudunu yitiren PKK ekmeğime reçel sürmüştür! Çarşıda pazarda bomba patlatmaya başlayınca artık bunları tarihin çöplüğüne gömmek çocuk işidir. Üçlü politikamız derken:

1) Kürtlere silahı haram ettik. Hendek mendek kazmalarından yararlanarak Kürt şehirlerini yaşanmaz hale getirdik. Halk kaçtı gitti, bunlar iyot gibi açıkta kaldı, tank ve top ateşiyle yakıp bitirdik.

2) Kürtlere siyaseti haram ettik. Dokunulmazlıklarını kaldırarak Meclis’ten atıyoruz.

3) Barış istiyoruz diyen alçak, lümpen, zalim, terör örgütünün maşası, tiksindirici, kapkaranlık aydın müsveddelerine Türkiye’yi haram ediyoruz. Bunlara eli kalem tutan herkes, ama herkes dahil. Casusları tahliye ettirmek cür’etini gösteren mahkemeler başta olmak üzere.

***

Hazır patlama olmuşken, Tıp Bayramı diye doktorları Külliye’ye topladım, silah ile kalemin aynı şey olduğunu sıcağı sıcağına dinlediler: “Akademisyen olması, gazeteci olması, STK yöneticisi olması aslında o kişinin terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. Bombayı patlatan terörist olabilir, ama o eylemin amacına ulaşmasını sağlayan bu yardakçılardır.

Ya bizimle birliktesiniz ya da teröristlerle anlamında, şöyle devam ettim: “Terör ve terörist tanımını, en kısa sürede yeniden yaparak Ceza Kanunu’na almalıyız. Bu mesele basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü meselesi değildir. Bu mesele artık, Kızılay’da görüldüğü gibi milletimize kast eden alçaklarla daha iyi mücadele edebilme meselesidir. Birtakım çevreler yol ayrımı durumundalar, ya bizimle olacaklar ya da teröristin yanında yer alacaklar. Ama ile fakat ile başlayan açıklamaları, teröristin yanında yer almak olarak görüyoruz.

Başdanışmanlarım araştırdılar, Corc Dabılyu Buş da 11 Eylül olayının ardından 20 Eylül 2001’de Kongre’de yaptığı konuşmada benim bu söylediğimi İngilizceye tercüme ettirip söylemiş: “İdır yu ar vit as, or yu ar vit terorists”.

Peki ben nereden öğrendim? Tabii ki halkımızın o derin, depderin felsefesinden: “Ya benimsin ya kara toprağın!

Bunun şu andaki en basit uygulamasını söyleyeyim de tarihe not düşülsün: Hani o alçak imzacı 1.128 lümpen akademisyen vardı ya, içlerinden bazıları 10 Mart günü bir basın toplantısı yapıp meydan okudulardı ya, biz bunları gözaltına aldırıp mahkemeye çıkarttıktı. Bunların hain arkadaşları destek için Adliye’ye gelmişler. İçlerinden, 1991’den beri İstanbul’da yaşayıp Bilgi’de ders veren bir İngiliz hocayı ibret-i alem için gözaltına aldırdık çünkü çantasından Nevruz davetiyesi çıktı! Şimdi de çatır çatır sınırdışı edecez. Örnek olacak.

Bu arada, bu meydan okuyanlar “terör örgütü propagandası”ndan tutuklanmış bulunuyor. Kaçabilirler diye.

***

Unutmadan yazayım, Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ, Ankara Başsavcılığı’nın oyununu bozdu. Bu makam, Ankara’daki hain akademisyenlerin 301’den yargılanması için başvurmuştu. Bunun için adalet bakanının izni gerekiyordu ki, bir sürü haine fırsat verilmiş olacaktı. Ama bizim Bekir tokat gibi bir yazı yazdı bunlara, dosyayı İstanbul’a göndertti. İsterlerse göndermesinler, HSYK göndertmeyi bilir. Şimdi İstanbul’da bu imzacı hainler de “terör örgütü propagandası”ndan yargılanacaklar.

***

Kürt politikamıza tekrar döneceğim, ama şu AYM meselesine bi temas edeyim çünkü içimde ukde kaldı.

Tam da benim Ukranya’dan misafirim gelmiş, meşgul olamam diye kararlarının gerekçesini aceleyle açıkladılar. Kaçar mı? Bir bahane yarattım, şöyle dedim: “Sayın Başkan bana daha önceleri bizzat kendisi söylemiştir, ‘gerekçeyi hazırlamadan asla karar açıklamayız’ diye. Ama ne yazık ki şimdi ben bu olayı yaşayınca gerçekten çok üzüldüm ve buradan söylüyorum, çok kırgınım. Niye, o makamda olana dürüstlük yaraşır da onun için.

Evveet efendim, aynen böyle dedim!  Yani, harbiden, ‘bu başkan dürüst değil!’ dedim. Niye demeyecekmişim? 33 sayfalık gerekçeli karar yazmışlar. Niye 32 veya 34 değil de 33? Çünkü bu CHP 1943’te doğuda 33 tane kaçakçı Kürt’ü öldürtmüştü, o olaya atfen beni 33 kurşun yerine 33 sayfayla öldürmeye kalkıyor!

Bi de, artık günahı boynuna, bizim Uludere’de jet uçaklarına bombalattığımız Kürt kaçakçıları hatırlatmaya kalkıyor! Sanki anlamadık! Görür ama onlar; bedelini ağır ödeyeceksin, öyle bırakmam sizi!

Ayrıca, yok iptal kararı ile ihlal kararı apayrı şeylermiş, yok birincisi gerekçesiz yayınlanmazmış ama ikincisi yayınlanırmış, bunları pabucuma anlatsınlar. Hep aynı mahkemenin elinden çıkmadı mı bu iki karar da? Üstelik bunları söyleyen hainler, iptal ile ihlal kelimelerinin ikisinin de i harfiyle başladığını görmüyorlar mı?

Zaten ben biliyorum. Bu kararı Sadrazam Ahmet çıkarttı. Avrupa’ya rahat gitsin ve oradan bişeyler koparıp zafer kazanmış olsun diye. Oysa bu karar hem içte gerginliği azaltıyor, hem dışta. İkisi de bu şartlarda bana, pardon, vatana ihanet!

Olağanüstü bir döneme giriyoruz. Burada hiçbir mahkemenin kafasına göre takılmaması lazım. Muhtemelen, AYM’ye Polonya formülünü uygulayacağız. Danışmanlarım baktılar, orada hükümet 15 hakimden 9’unun değil, artık 13’ünün oyuyla karar alınması usulünü getiren bir kanun çıkartmış.

Yargıtay ile Danıştay’a gelince, onlar için formülümüz zaten hazır. Şimdiki halde oralara atananlar emekliliğe kadar kalıyor. Yok öyle. Artık 5 yılla sınırlıyoruz. İstikrar bu memlekete bu sayede gelecek.

***

Dönelim tekrar, çok iyi yürüyen Kürt politikamıza. Ama daha önce, bize dikine gitmekte ısrar eden bu Cumhuriyet gazetesine ilişkin tadından yenmez bir gelişme oldu, onu ve birkaç şeyi daha aktarayım.

Tam ben Can Dündarların serbest bırakılması nedeniyle bütün gücümle bu hainlerin üstüne yükleniyorum, 330 tane CUMOKçu yani “Cumhuriyet okuru”, ‘’ ‘Tehlikenin farkında mısınız!’ diyen gazetemizi geri istiyoruz!” diyerek ortalığa dökülmez mi!

Vallahi de billahi de, bak yeminle söylüyorum, para versek mevki versek bu kadarını yaptıramazdık! Bu ne enfes bir zamanlama yav! Bunu bu Can Dündarların olayından önce yapsalardı hiç önemli olmazdı. Şimdi cuk oturdu! Tam zamanında devreye “içeriden” girdiler! Bu darbe gazeteye yeter, ki daha neler gelecek, bekleyin inşallah.

Kafalarımız bu imzacılarla tabii ki tamamen farklı, ama amacımız bir: Bu Cumhuriyet denilen varakpare Pravda’yı böcek gibi ezmek. En önemli muhalefet odağını yok etmek. Eyy CUMOKlular! Allah (c.c.) sizden gani gani razı olsun Sevgili Cumhuriyet Okurları! İki cihanda aziz olun inşallah! Allah (c.c) tuttuğunuzu değil altın, inşallah platin eylesin!

***

Bu arada, Paralelcileri bitirme işini ihmal ettiğimiz sanılmasın. Gaziantep’te bunlara finans sağladıkları iddiasıyla başlatılan operasyon kapsamında Naksan Holding’deki arama tamamlandı. 9 kişi gözaltına alındı. İzmir’de Şifa Üniversitesi Rektörü Prof. Mehmet Ateş ve daha beş hain tutuklandı. Göz açtırmıyoruz. İstanbul’da nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği, Irmak Medya, Cihan Medya Dağıtım, Radyo Cihan ve Dünya Dağıtım’a da kayyum atanmasına karar verdi.

Daha iyi anlaşılsın diye yazıyorum, bu mesele artık halkımızca da yüzde yüz benimsenmiştir. Tek bir örnek vereyim yeter:

İzmir’de ‘suç amaçlı örgüt kurmak’, ‘nitelikli yağma’, ‘silahla yaralama’, ‘tehdit ve hakaret’ gibi suçlardan 30 yıla kadar çeşitli cezalar alan 9 sanık, Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden yargılanmaya başlıyor.

Ne diyorlar biliyor musunuz duruşmada? “HSYK bu yargılamaları yapan FETÖ mensubu yargıçlar hakkında soruşturma başlatmıştır. Böyle bir durum söz konusu iken mahkemeniz neyin iddiasındadır? Kafanızda peşin karar ve hüküm mü vardır? Vereceğiniz karara da heyetinize de saygı duymuyorum” diyorlar!

İşte budur! Halkımız verdiğimiz mesajları aynen almaktadır! Bu işi benimsemiştir ve özümsemiştir. Nasıl 1940’ların sonundan itibaren çok tutan komünist suçlaması her şeyi halletmişse, şimdi de Paralel suçlaması her şeyi halletmektedir!

***

Tekrar gelelim, mükemmel giden Kürt politikamıza. Bundan sonrası çok daha kolay olacak ama şu anda neler yapıyoruz hülasa edeyim:

“Öz yönetim” ilanından yargılanmakta olan, aralarında Nusaybin Belediye Başkanı Sara Kaya da bulunan beş kişi, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçundan 5’er yıl, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten” 1 yıl 3’er ay hapis aldılar. İzmir’de de HDP eş başkanları dahil 10 kişi tutuklandı.

8 HDP’li vekile ait 9 adet fezleke TBMM’ye ulaştı. Şimdi artık iyice kuduracaklardır inşallah. Partimiz içinden muhalefetlerin yükseldiği bir sırada en sağlam kazık budur.

Yalnız, Sur’da 15 teröristin çıplak fotolarının çıkması iyi olmadı. Gerçi bizim medya izah etti, dedi ki, bunlar silahsız ve güvenilir oldukları anlaşılsın diye çıplak teslim olmuşlardır. Ayrıca, üstlerinde giysi olsa barut kokacaktı.

Ama Diyarbakır Valiliği başka bişey söyledi maalesef. Bu çıplaklığın güvenlik önlemi olduğunu ilan etti. Bi de soruşturma açtı, fotolar niye izinsiz çekildi diye.

Şimdi hainler bu tenakuzdan yararlanacaklar. Başladılar bile. Yok efendim bu çıplak soyup teşhir etmek devlet geleneğimizde varmış ve amacı Kürtleri aşağılamakmış. Yok efendim Kürtler taa 1970’te Cumhurbaşkanı Sunay’a bu konuda dilekçe vermişlermiş çünkü muhtarlarla imamların afedersin aletinin ucuna ip bağlanıyormuş da, ucu hanımı bayanın eline veriliyormuş da, köyün içinde dolaştırılıyormuş da, silahların yeri böyle söyletilmek isteniyormuş da, çünkü Kürtler çıplak olmaktan aşağılanma duyuyorlarmış…

Kendi çalar kendi oynar! 1970’de Kürtlerin Cumhurbaşkanı Sunay’a verdikleri rapora dayanıyor! O zamanın palavraları şimdi kullanılıyor! Ayrıca, ne biçim cumhurbaşkanlığı yapmış bu Sunay? Eh, asker tabii, bilmiyor bu işi. Bana böyle bir dilekçe yazmak cesaretini gösterecek şahıs çıkacak ha? Bana ha?

Ayrıca, bütün Türkler çıplak olmaktan utanır. Niye kimse onları soyup dolaştırmıyor?

***

Bu konuda da şu kadarını söyleyeyim ki, Kürt politikamız da halka inmiştir. Mesela Yalova’da meslek yüksekokulunda okuyan, artık kadın mıdır kız mıdır Diyarbakırlı bir bayanın evini, milli şuura sahip altı bayan arkadaşı basıyor, alnına rujla T.C. yazıyorlar, eline Türk bayrağı vererek fotolarını internette paylaşıyorlar. Tabii, hain medya başlıyor tezvirata!

Yalova Valimiz Selim Cebiroğlu derhal devreye giriyor ve olayın erkek arkadaş meselesinden yaşandığını söylüyor. Bravo valimize. Olayı çok iyi gerekçelendirmiş. Yoksa yine bitakım hainler çıkar, “nefret ektiler şiddet biçiyoruz” diye hamaset yaparlardı.

Zaten bu adıyla müsemma valimiz çok disiplinli bir yüksek yöneticimizdir. Geçen yıl lise öğretmeni Halil Serkan Öz’ü tıraşını ve kıyafetlerini beğenmediği için azarlayarak sınıftan kovmuştu. Ardından bu öğretmen, takdir-i ilahi işte, kalp krizi geçirip ölüyor. Meslektaşları olacak teröristler çıkıp eylem yapıyorlar.

Valimiz hemen devlet otoritesini konuşturuyor ve bu Paralelci terörist öğretmenlerin elebaşını “görevi başında bulunmasında sakıncalar olduğundan disiplin soruşturması tamamlanıncaya kadar” öğretmenlik görevinden men ediyor. Aynı eyleme katılan iki öğretmeni de açığa aldırıyor.

Ayrıca, “Görüntülerin provokasyon amaçlı montaj olup olmadığını araştırıyoruz” diyor.

Çok mümkündür, çünkü artık dünya alem biliyor ki bütün o tape belaları da montajjj ve sabotajjjdı…

***

Gazetelerde bir haber çıktı. Buna göre Esma, hani bu alçak Esed’in o sıska karısı var ya, ailecek yaptığımız tatilin ardından kocası olacak haine bir eposta yollamış ve bizim için demiş ki, “Bir daha Erdoğan ailesiyle birlikte vakit geçirmeyelim. Eğitimsiz ve zevksizler. Tayyip hayatında sadece tek bir kitap okuyan haydut. Eşi de alışveriş takıntılı ve eski kafalı. Zevksiz giyiniyor” demiş.

Bi de Cumhurbaşkanı Erdoğan bu herife niye taktı, niye düşürmek istedi diyorlar. Düşürmek ne kelime, elime geçirsem bir kaşık suda boğarım. Alçağın dediklerine bak hele! Haydut sensin alçak! Zevksiz babandır kepçekulak alçak!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı